Tefsirin Mühtevasınına Yönelik Bir Giriş;
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
"Ant olsun, biz Kur’an’ı öğüt alıp düşünmek (zikr) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?" (54/Kamer, 17.)
ÖNSÖZ
Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Salat ve selam son elçisi Hz. Peygamber'in –salat ve selam üzerinde olsun-, onun temiz ev halkı, şerefli ashabı ve onun gösterdiği doğru yolu izleyenlerin üzerine olsun.
Meal yapma niyetim yokken meal, tefsir yazma planım yokken tefsir yazmak nasip oldu. 12 Eylül 1980’de askeri darbe olunca yayınevimiz ve dergimiz kapatıldı, önce gözaltına alındım, sonra tutuklandım. Bu arada işimi kaybettim. O dönemde Pınar Yayınları, bana bu boş zamanda “meal hazırlayıp hazırlayamacağımı” sordu. Önce tereddüt ettim, sonra Allah’a tevekkül edip çalışmaya başladım. Üç sene içinde yıllardır piyasada olan "Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı –Meal ve Sözlük-" adlı çalışma bu şekilde çıkmış oldu.
1991’e geldiğimizde güvenlik sebebiyle yurtdışına çıkmak zorunda kaldım. Yaklaşık beş ay kaldığım Hollanda’da beni camiamızın maruf isimlerinden bir zat ziyaret etti. O da “Nasılsa burada oturuyorsun, bir tefsir çalışması yapsana!” dedi, hatta bana bu çalışma için destek vaadinde bulundu. Roterdam’da bomboş bir evde kalıyordum, tefsir için en ufak bir altyapı mevcut değildi. İstanbul’a dönüşte hemen başlayabilirdim ama hem zaten tehlike geçmiş hem artık bir işte çalışıyordum. Tefsire bir türlü başlayamadım ancak aklımdan hiç çıkmadı, gazeteye yazılar yazıyor, kitaplar yayınlıyordum ama zihnimde tefsir dönüp dolaşıyordu. Bu biraz denize girmek isteyenin uzun süre kenarda dolanıp durmasına, bir türlü suya atlayamamasına benzer. Bu arada yaş geçiyor, yıllar su gibi akıp gidiyordu. Bir tefsir yazma arzusu içimi alev alev sarıyordu. Nihayet 2005 yılının sonlarında Fatiha suresine başladım. Fatiha suresinin tefsirini 5 Şubat 2006 günü bitirdim. Kehf (18) suresine gelinceye kadar –Mehmet Akif gibi- birkaç kez yazmaktan vazgeçtim, çünkü yazdıklarımı beğenmiyor, sırası gelen ayet kümelerini doğru anlayıp anlamadığımdan emin olamıyordum. Her defasında Yüce Allah’a beni akideye ve sahih İslami tefekküre zarar vermekten koruyup bana yardım etmesini dileyip devam ettim. Nihayet 23 Mart 2016 günü tefsiri bitirebildim. Böylece yedi cilt olan bu çalışmayı tam 10 senede tamamlayabildim.
Hayatımın en önemli, en anlamlı ve en sorumluluk gerektiren bir işe kalkıştığımı biliyorum. Giriş bölümünde değindiğim gibi, çalışma boyunca geleneksel usulü takip ettim. Öncelikle:
1) Bir ayetin veya ayet kümesinin Kur’an’ın diğer ayetleriyle ilgisine özellikle baktım.
2) Ayet veya ayetlerin hadisler ışığında nasıl anlaşılması gerektiğine dikkat ettim. Hadiste Buhari ve Müslim’e öncelik verdim, Sahihayn’de yoksa diğer hadis kitaplarında konuyla ilgili hadisleri aldım.
3) Ayetlerin nüzul yerine yani Mekki mi, Medeni mi oluşlarına elimden geldiğince dikkat etmeye çalıştım.
4) Yeri geldikçe ayetlerin nüzul sebebine, ayetle ilk muhatapların içinde bulunduğu vasata baktım.
5) Sahabe ve tabiin kavlini araştırıp öğrenmeye çalıştım.
6) Ayetin anahtar teriminin bütün içindeki yerine ve anlamına dikkat etmeye gayret ettim.
7) Muteber büyük müfessirlere, özellikle belli bir akımı temsil eden zatların tefsirlerine bakmayı ihmal etmedim. Razi’nin kelam, Kurtubi’nin fıkıh-ahkâm ağırlıklı tefsirleri yanındaTaberi, Beydavi, Mukatil, Zemahşeri, İbn-i Kesir, Şevkani’nin muhalled eserleri yolumu aydınlattı. Bunlar yanında İmam Maturidi, Ebussud Efendi, İsmail Hakkı Bursevi, Kuşeyri, Tabatabi, Elmalı M. Hamdi Yazır, Üstat Said Nursi, Muhammed Abduh-Reşid Rıza, Mevdudi, Seyyid Kutup, Tahir bin Aşur, İzzet Derveze, Süleyman Ateş, DİB’in Kur’an Yolu, Said Şimşek, Vehbe Zuheyli’nin tefsirlerine bakmayı ihmal etmedim.
Vahıdi, Süyuti, Abdulfettah el Kadi ve M. Tahsin Emiroğlu’nun Esbab-ı Nüzul eserlerine, yeri geldikçe ve lüzum hissettikçe “Kaynaklar” bölümünde isimlerini ve eserlerini zikrettiğim diğer tefsirlere, sözlüklere, ansiklopedilere ve eserlere baktım. Kime atıfta bulunduysam, ilgili ayetin tefsirinde ismini zikretmiş bulunuyorum. Ayrıca kaynak gösterme lüzumunu hissetmedim, zira müfessirin görüşü ilgili ayetin tefsirinde yer almaktadır.
8) Saydığım tefsirlere bakıp belli bir kanaate sahip olduktan sonra kendi görüşümü ortaya koymaya çalıştım. Amacım "Usul"den ayrılmadan Kur’an ile hayat, dün ile bugün arasında köprü kurmaya çalışmaktır.
9) Çalışmama "Kur’an Dersleri (Dirasâtü’l Kur’an)" ismini vermeyi uygun buldum. Çünkü bu eser, fikri hayatımın daima merkezinde yer almış bulunan Kur’an-ı Kerim’den yukarıda isimlerini zikrettiğim müfessirleri okuyarak öğrendiklerimin bir hasılasıdır. Onların tamamını zihnimi, bilgi dağarcığımı ve perspektifimi şekillendiren hocalarımdır.
"Kur’an Dersleri"nin ortaya çıkmasında bana bu fikri veren ve teşvik edenlere, okunup yayınlanmasında desteği ve emeği geçen, hep takipçisi olan değerli dostum Davud Güler’e ve dikkatlice iki defa okuma zahmetine katlanan Esat Hocalar’a şükran borçluyum. Fakat en büyük teşekkürü bizden önce bu işe emek harcamış, hakikaten muhalled eserler vermiş, zamana meydan okuyan tefsirler yazmış tefsircilerimize, ilim ve fikir adamlarımızadır. Onların mirası olmasaydı bizim böyle bir şeye teşebbüs etmemiz düşünülemezdi.
Bu tefsir zor zamanda benim için güvenli, sükûn ve huzur verici bir sığınak oldu. Hiç şüphesiz Meal yanında hayatımın en değerli eseridir. Kısmet olursa bir yönü "konulu tefsir", bir yönü "Kur’an ansiklopedisi" mahiyetinde ve adını "Kur’an’ın Dili (Lisanü’l Kur’an)" adını koyduğum beş ciltlik bir çalışmayı planlıyorum. Bu çalışmada da Yüce Allah’ın bana yardım etmesini; zihnimi ve kalbimi Kur’an hakikatlerine açmasını, işimi kolaylaştırmasını diliyorum.
Tefsir boyunca birilerine atıfta bulunmayıp her ne görüşü öne sürmüşsem, şahsi görüşüm olup ne Kur’an’ın hak ve hakikatinin kendisidir ne de hata ve yanlışlıklardan uzaktır. İlk günden bugüne ve kıyamete kadar yazılan tefsirlerden her biri Kur’an-ı Azimuşşan’ı anlamaya matuf kurulmuş birer cümle hükmündedirler. İslam Dünyası, Kur’an’a dönmedikçe; varlık tasavvurunu, dünya görüşünü, sosyo-ekonomik ve politik düzenini Kur’an’ın hükümlerine göre düzenlemedikçe; küresel düzeyde Kur’an’ın özgürlük, ahlak, adalet, hak ve hakkaniyet ile vahdet fikrini ve idealini öne çıkarmadıkça içinde bulunduğu bu acıklı durumdan çıkması mümkün değildir.
Ben de haddi olmayan aciz kul sıfatıyla hayatım boyunca haşir neşir olduğum, kendisinde çıkış yolları aradığım Kur’an’ın anlaşılmasına katkıda bulunmak maksadıyla bir cümle kurma teşebbüsünde bulundum, anlayabildiklerimi yazdım. Çabam Allah’ın rızasını kazanmaya, muradını anlamaya ve her Müslümana gücü nispetinde farz olan tebliğ görevini yerine getirmeye çalışmaktır. Bu eserin amel defterime bir ecir olarak yazılmasını, ahirette beni âlemlerin Rabbi huzurunda mahcup etmemesini niyaz ederim.
Vallahua’lemübimuradihi! Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
Çaba bizden, başarı Allah’tandır!..
Ali Bulaç-İstanbul