Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kültürümüzde var hayatımızda yok

Yusuf Ziya Cömert, Abbasi halifesi Harun Reşid’in yakını olduğu varsayılan Behlül Dânâ figürü üzerinden, sıradan insanların yöneticilere yönelik nasihatlerinin günümüzde bir gerçeklik olmaktan çıktığını vurguluyor.

Kültürümüzde var hayatımızda yok

Derviş mi desem, bilge mi, feylesof mu meczup mu?

Sufilerin arasında bazen sayılıyor, bazen sayılmıyor.

Abbasi sultanı (veya halifesi) Harun Reşid zamanında yaşadığı söyleniyor. Harun Reşid’in kardeşi diyenler var, kuzeni diyenler var.

Behlül Dânâ adıyla şöhret bulmuş.

Tarihi gerçekliği aramak anlamlıdır. Fakat, bulduk diyelim tarihi gerçekliği. Anladık ki Behlül Dana diye birisi yok.

Ama Müslümanların kültürünün bir parçası haline gelmiş. Kendisi gerçek değilse bile hikayeleri gerçek.

İlk ‘kıssa’yı babamdan duydum.

Behlül Dânâ sırtında küfeyle camiye girmiş. Küfede birkaç karpuz var.

Başlamış sırtında küfeyle namaz kılmaya. Rükua eğildiğinde karpuzlar dökülüyor. Behlül karpuzları toplayıp küfeye koyuyor, küfeyi yeniden sırtlıyor, namaza kaldığı yerden devam ediyor.

Namazı nasıl bitirdiyse bitirmiş. Selam vermiş.

Cemaatten biri Behlül’e yaklaşmış: “Ne biçim namaz bu? Karpuz toplayıp duruyorsun, bozulur bu namaz.”

“Sen Bağdat’ın etrafında ne kadar bağ ve bostan varsa gezdin namazın bozulmadı da şuracıkta, caminin içinde iki karpuzu topladım diye benim mi namazım bozuldu?”

Harun Reşid zamanında bir karar alınmış. Yahudi ve Hristiyanlar ülkeden sürülecek.

Behlül Dânâ’ya müracaat ediyorlar. Behlül ilgileneceğini söylüyor. Saraya gidiyor.

Akşam namazında Behlül imamete geçiyor.

Fatiha’yı okurken “Elhamdü lillahi Rabbi’l alemin” (Hamd alemlerin Rabbinedir) diyeceğine “Elhamdü lillahi Rabbi’l mü’minin” (Hamd mü’minlerin Rabbinedir) diyor. Harun düzeltmeye çalışıyorsa da Behlül istifini bozmuyor. Namazı öylece tamamlıyor.

Namaz tamamlanınca Harun çıkışıyor Behlül’e.

“Namazı bozdun.”

“Nasıl bozdum?”

“Rabbil Alemin” diyeceğine “Rabbi’l mü’minin” okudun.

“Lafız bozulunca namazın bozulacağına aklın eriyor da tatbikat bozulunca dinin bozulacağını düşünmüyor musun?”

Bir gün Behlül sarayda Harun’un tahtına oturuyor. Muhafızlar pata küt girişiyorlar, adamakıllı dövüyorlar. Behlül ağlamaklı.

Gürültüyü işiten Harun geliyor. Bakıyor Behlül perişan.

“Niye ağlıyorsun? Çok mü dövdüler?”

“Yediğim dayağa ağlamıyorum. Senin haline ağlıyorum. Ben birkaç dakika senin tahtına oturdum bu kadar dayak yedim. Sen hep burada oturuyorsun, kim bilir başına neler gelecek!”

Bu kıssanın benzeri İbrahim b. Edhem’le ilgili de anlatılır. Fakat o hikayede İbrahim b. Edhem sultan, dayağı yiyen bir cariye. Kimin için anlatıldığı pek önemli değil. Sultanlar nasihat almışlar mı o önemli.

Bir sultana nasihat hikayesi daha.

Harun hacdan dönüyor. Etrafı kalabalık. Münadiler yolu açın, yolu açın diye bağırıyor, ağır davrananları itip kakıyorlar. Dışarıdan bir ses geliyor.

“Ey Harun!”

Perdeyi aralayıp bakıyor, Behlül.

“Ne istiyorsun?”

“Resulullah Arafat’tan dönüyordu. Kızıl bir deveye binmişti. Yanında kimse dövülmedi, kovulmadı. Yolu açın diye bağıran münadileri de yoktu. Sen de bu usule riayet et.”

Sultanın konvoyunu eleştirmek, büyük cüret. Nasihatlerin devamı var.

“Memleketin bir köşesinde bir mazlum zulme uğrasa Allah bunu senden soracak. Hazırlığını buna göre yap.”

Halife nasihatten memnun kalıyor. Bahşiş vermeye çalışıyor.

“Şu hediyemi kabul et.”

“Onu kimden aldınsa ona geri ver.”

“Borcun varsa borcunu ödeyeyim.”

“Borç borçla ödenmez.”

“Bari bir ihtiyacını temin edelim.”

“Allahu Te’ala nasıl senin Rabbinse benim de Rabbimdir. Seni hatırlayıp beni unutmaz.”

Zamanımızda Behlül’ün bu tutumunu örnek alabilecek kimse var mıdır?

Sorunun saçma bir soru olduğunu kabul ediyorum.

Kültürümüzde var olan bir çok şey hayatta yok.

Harun Reşid deyince Abbasi döneminin ihtişamı, Bin Bir Gece, Şehrazat, hatırımıza gelir. Behlül Dânâ da gelir.

Fakat dünyanın düz olmadığının anlaşılması için Harun’un zindanlarında şehid edilen İmam Musa Kazım’ı da hatırlasak iyi olur.

Harun Medine’de Peygamberimiz’in Kabr-i Şerif’ini selamlıyor.

“Esselamu Aleyke ya ammi!” (Selam sana ey amca. Bazı metinlerde ‘amcaoğlu’ olarak geçiyor.)

Malum, Abbasiler Peygamberimiz’in amcası Hz. Abbas’ın torunlarıdır.

Peygamberimiz’in ahfadından İmam Musa Kazım da oralarda. O da Peygamberimiz’i selamlıyor.

“Esselamu Aleyke ya ebi.” (Selam sana ey baba.)

Harun öfkeleniyor. “Bu ne kibir ey Musa” diye çıkışıyor.

Başka bir rivayette Harun’un yüzünün rengi atıyor. “Gerçek üstünlük ve övgü budur” diyor.



Anahtar Kelimeler: Kültürümüzde hayatımızda

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER