Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kültürel iktidardan kültürel intihara...

Alaattin Karaca, Karar Gazetesi’ndeki yazısında dindar camianın Ak Parti dönemindeki “kültürel iktidar” tartışmalarını kaleme aldı.

Kültürel iktidardan kültürel intihara...

Muhafazakâr camianın AK Parti iktidarından sonra zaman zaman gündeme getirdiği konulardan biri de ‘kültürel iktidar’ tartışmalarıydı.

Doğrusu siyasi anlamda seçmenlerin çoğunluğunun oyunu alan ve 22 yıldır iktidar koltuğunda oturan bu muhafazakâr partiyi destekleyen aydınların en büyük rüyalarından biri, ‘modernleşme’ sürecinde öz kültüründen kopan -hatta koparıldığı düşünülen- milletin ‘yerli ve milli’ kaynaklarına dönmesiydi. Bunun için hamleler de yapıldı; devletin aygıtlarını, örneğin eğitim kurumlarını, medyayı kullanarak ‘yerli ve milli’ bir kültür-sanat inşa edilmeye çalışıldı. Ancak bunda pek de başarılı olunamadı. Uzun süredir siyasal iktidarı ele geçirmelerine rağmen kültür ve sanatta iktidar olamadıklarını en baştakiler dahi itiraf etti.

Evet, şurası bir gerçek: Kurumların başındaydılar ama yerli ve milli bir yaşama biçimi; bir zihniyet, bir fikir, his ve zevk, kısaca kültür oluşturamamışlardı. Kurumlar sadece el değiştirmiş, fakat bu kurumlarda ve toplumda özledikleri ‘irfan’ filizlenmemişti. Hatta istenen ‘ilim, irfan ve terbiye’nin tersine, yakınılan kültürel yozlaşmanın toplumda daha da yaygınlaştığı bile söylenebilirdi.

Neden böyle oldu? Neden muhafazakâr camia, avangart bir kültür ve sanat hareketi vücuda getiremedi? Neden kendine özgü bir mimari; kendine özgü şehirler, mahalleler, sokaklar, evler kuramadı? Bırakın kurmayı, neden şehirlerimizdeki tarihî, kültürel dokuyu koruyamadı? Neden bu dönemde sanat ve edebiyat dünyasına adım atanların eserlerinde, kendi kültürümüze, geleneğimize, terbiyemize özgü bir ‘mana’nın, bilgeliğin, üslûbun izleri yok!..

Bence bunun en büyük nedenlerinden biri, muhafazakâr camianın kendisinin dahi o irfandan, o gelenekten, o beğeniden, o zevkten, o estetikten, o bilgi ve beceriden mahrum oluşudur. Daha açık söyleyeyim; kültürel anlamda bir rönesans ancak geleneğin bilgisine, becerisine ve zevkine -sadece geleneğin değil zamanın ruhuna da- sahip olunursa yapılabilir. Tıpkı Sezai Karakoç gibi, uzun ve yorucu bir kazı-keşif çalışmasıyla kurulabilecek bir bağdan söz ediyorum. Üstelik sadece kazmak-keşfetmek, vakıf olmak yetmez; entelektüel zihinlerin o ‘eskimeyen yeni’yi bir de dönüştürüp zamanın ruhuna uygun biçimde hayata-dolaşıma yeniden sokmaları gerekiyor. Muhafazakâr siyasal iktidar, buna imkân tanımak, çabalamak yerine ‘popülizm’i, kitlelerin ‘irfan’dan, estetikten yoksun gelip geçici tezahüratını -alkışını mı demeli- tercih etti. Muhalifken daha diri ve dirençli olan entelektüel beyinler, bu süreç içinde ‘iktidar’a ve iktidarın tâbi olduğu popülist zihniyete/ beğeniye hizmete yöneldiler hatta ‘güç’le iç içe girerek yakındıkları kültürel hayata, küresel kültüre uyum sağladılar.

Önce şunun altını çizelim: Hiçbir kültürel değişim-dönüşüm, aşağıdan yukarıya doğru olmaz. Medeniyet, üst düzey beyinlerin ürünüdür. Kültürün lokomotifi, ilim-irfan sahibi üst kesimdir, üretir ve arz eder hatta alttan alır. Örneğin; bir halk hikâyesini halktan derler, onu kendi katına çeker, rafine eder, tiyatroda sahneler, filme alır, romana aktarır vs. yeni araç-gereçlerle ve yeni bir biçimde dolaşıma sokar. Fakat sadece kendi konumlarını korumayı amaçlayan siyasal iktidarlar, doğaları gereği popülizme yaslanır. Çünkü iktidarda kalabilmek için kalabalıkların desteğine ihtiyaçları vardır. Oysa aydınların kalabalıklara ihtiyacı yoktur. Çünkü amaçları, tek başlarına da kalsalar hakikati bulmak, bilmek ve bildirmektir. İnkılâpların düşünce tohumlarını cins kafalar atar. Muhafazakâr camianın inkılâpçı, avangart beyinleri, hakikatperest kalemleri yok!.. Olsa da az ve ‘muhafazakâr siyasiler’, bu tip entelektüellere oldukça mesafeli!.. Ayrıca aralarında bence büyük bir bakış, kavrayış farkı var. Bu itibarla rical-i devlet ile ulemâ arasında olması gereken bağ kopuk. Artık hakikatperest, bilge entelektüelin yerini sadece ‘iktidar’ için formüller üreten ‘profesyonel, pratik uzman’lar aldı.

Ve sonuç; genç, yetenekli beyin, kendi geleneksel kaynağına, kimliğine vakıf olamayınca, hazır ve modanın peşine takılmış, yaygın ve baskın olana boyun eğmiş, avcıyken av olmuştur. Egemen küresel kültüre su taşımakta, bilgece eserler yerine dijital dünyadan anlık jest ve mimikler devşirmekte, fragmanlar ve küçürek öykülerle bilgisayar klavyelerinde ‘hız’ denemeleri yapmakta, iktidar hazzıyla mest olmaktadır.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER