Bir ülkede dini azınlıklara karşı sergilenen tutumlarda tarihi tecrübelerin de küçümsenmeyecek, belki de belirleyici bir rolü var. Batıdaki İslam tartışmalarına biraz da bu yönüyle bakmak karşıtlığın arka planını sağlıklı olarak kavramamıza katkı sağlayabilir. En azından Almanya´nın Müslümanlara karşı bugün sergilediği tutumda, tarihi tecrübelerin izlerine rastlamak mümkün. 19´uncu yüzyılın son çeyreğinde Katoliklere karşı yürütülen? ?Kültür Savaşı? hem Almanya´da bugün mevcut seküler anlayışın yerleşmesi, hem de din devlet ilişkilerinin ana hatları ile belirlenmesi açısında çok ilginç ve önemli bir tarihsel dönem.
Almanya nerdeyse yüzyıllı bulan tartışmalar, savaşlar sonucunda Prusya öncülüğünde 1870 yılında kurulan Alman Krallığı (Deutsche Reich) ile birlike hasretle beklediği birliği sağladı. Almanya böylece her ne kadar adı krallık olsa da nihayet bir ulus devleti olmayı başardı. Bir çok prenslikler ve devletçiklerin bir araya gelmesiyle, Prusya döneminde küçük bir azınlıktan ibaret olan Katolikler de, yeni Almanya´da nüfusun üçte birini oluşturan önemli bir grup halende geldi.
Deutsche Reich´ın demir şansölyesi Bismarck için yeni sınırlarla birlikte bir anda ortaya çıkan Katolik nüfus, Alman birliğini tehdit eden en büyük tehlikeydi. Çünkü Katolikler Vatikan´a bağlıydı ve yeni devletin kendileri üzerine koşulsuz otorite kurmasına karşı duruyordu. Bismarck, tehlikeyi bertaraf etmek için tarihe Kultur Kampf (Kültür Savaşı) olarak geçecek bir ?temizlik´ harekatı başlattı. Kültür savaşı binlerce Katolik papazının hapise ya da sürgünü gönderildiği, Katolik kilisesinin haklarının ciddi oranda kısıtlandığı, mallarına el konulduğu, katoliklerin hain ve öteki olarak damgalanıp ikinci sınıf vatandaşlar haline getirildiği bir dönem oldu.
***
Avrupa´da yaygınlaşan ulusal devlet anlayışı ile Vatikan´ın farklı ülkelerdeki Katolik nüfusu üzerindeki etkisi, ulus devletlerin Katolik olmayan kesimlerinde, ulusal egemenliğin üzerinde bir tehdit olarak algılanıyordu. Bismarck´in Katoliklere karşı yürüdüğü o denemin koşullarında bile adil sayılamayacak Kültür Savaşı, şansölyenin muhalifleri sosyal demokratlar ve liberaller tarafından da destek görmüştü. Özellike sosyal demokratların desteği, Bismarck´ın ?Katolik sorununu? hallettikten sonra, mücadelenin yönün sosyal demokratlara çevirene kadar sürdü.
Katoliklerin Alman Krallığı´nda kurduğu Zentrum Partei (Merkez Partisi) 1871 yılından yapılan seçimlerde yüzde 18.6 oranında oy aldı ve 63 milletvekili çıkardı. Bismarck, Katoliklerin kültürel ve toplumsal hayatta güçlü bir etki yaratma potansiyelini ve siyasi güç denklemini Merkez Partisi lehine değişme ihtimalini iki büyük tehlike olarak görüyordu. Buna karşı ilk olarak Prusya Kültür Bakanlığı´da bulunan Katolik dairesini kaldırdı. Kilisede siyasi konuları konuşan papazlara hapis cezası getiren bir yasa çıkarttı. Okulların kontrolünde kiliselerin haklarını kaldırdı. Papazların sadece Alman eğitim kurumlarında eğitilmesi şartını getirdi. Devlet, Katolik kilisesine atanan piskoposlar hakkında veto yetkisine sahip oldu. Dini nikahlar yasaklandı ve kiliseye verilen devlet yardımları kaldırıldı.
1870´li yılların sonuna kadar süren uygulamalar sonucunda Katolik kilisesi Almanya´daki gücünü iyice kaybetti. Yok olmanın eşiğine gelen Katolik kilisesinde Piskoposların yarısı ya hapiste ya da sürgündeydi. Yüzlerce Katolik yazar tutuklandı, katoliklerin yayınevlerine el konuldu. Katolik kiliselerinin üçte birine papaz bulunamaz duruma gelmişti. Yaklaşık 1800 papaz ya tutuklandı ya da sürgüne gitmek zorunda kaldı. Kiliseye ait 16 milyon Goldmark (yaklaşık 15 milyon euro) değerindeki mala el konuldu.
***
Ancak Katoliklere karşı yapılan bu baskılar hem Katoliklerin daha fazla dayanışma göstermesine hem de Katolik olmayan unsurların yapılan haksızlıklar karşısında Katoliklerin yanında yer almasına neden oldu. 1874 yılında yapılan seçimlerde Merkez Partisi oylarını yüzde 9,3 arttırarak yüzde 28´e çıkarttı. Bir yanda baskılara karşı kamu vicdanı tepki vermeye başlarken öbür yanda Bismarck´a karşı amansız bir mücadele veren Papa 9. Pius´un ölmesi ile yerine daha uzlaşmacı bir karaktere sahip olan Papa 13. Leo geçti. .
Feeral Meclis´de arzuladığı çoğunluğu olmadığı icin Merkez Partisi´nin yardımına ihtiyaç duyan Bismarck da uzlaşma yoluna gidince kültür savaşı son buldu. Gasp edilen hakların bir çoğu zaman içinde geri verildi. Ancak siyaset konuşan din adamlarına hapis yasası 1953 yılına kadar devam etti. Dini nikahın yerine resmi nikahın gelmesi ve okullarda kilisilerinin kontrolünün kaldırılması bugün yürürlükte olan o dönemden kalma uygulamalar. 1870´li yılların sonunda devletle Katolikler arasında sessiz sedasız bir uzlaşma sağlamış oldu.
Farklı tarihi, dini, sosyal kültürel boyutları olan kültür savaşında Bismarck´ın en büyük endişesi Vatikan´ın Almanya´daki Katolikler üzerindeki nüfuzu vasıtasıyla Alman siyaseti üzerinde güç sahibi olmasıydı. Kültür savaşının sonunda Almanya´daki Katoliklik devletin arzuladığı şekilde hizaya sokuldu. Alman devlet hafızasında yer etmiş bu tecrübe bugün yaşanan İslam tartışmalarında da izlerini gösteriyor. DİTİB´in imamlarının Türkiye´den gelmesi Diyanet´e ve dolayısıyla Türk devletine bağlı olması belki aynı tarihsel reflekslerle tartışma konusu yapılıyor. Kültür Savaşının sembol düşmanı o tarihlerde Papa 9. Pius´du. Almanya´daki Erdoğan karşıtlığının nedenleri arasına bu tarihsel tecrübeyi de katmak belki de çok yanlış olmaz.