on sorumuzu tekrarlayalım: Kudüs ziyaretlerinden çıkarılması gereken asıl ders, tarihe geri dönmek, tarihi tecrübeyi bugün yeniden yaşamak veya hep tarihte yaşamak, tarihin yüklerini bugüne taşımak mıdır?
Oldu olacak bir de şunu soralım: Tarihe gitmek ne kadar mümkün? Hem tarih kendisine her müracaat edene aynı şekilde mi sesleniyor? Tarih bir şekilde sesleniyorsa herkes aynı sesi duyuyor mudur? Tarihe giden gerçekten de oradan duyduğunu mu alıyor, duymak istediğini mi söyletiyor?
Bütün bu soruların içerdiği imaya göre tarih pek de tekin bir alan değil. Kişinin niyeti neyse, istikameti ve kavgası neyse tarihte de onu sürdürüyordur, onu buluyor veya bulduğunu sanıyordur. Bugün cereyan etmekte olan olaylara kimse aynı şekilde bakmıyor ki tarihten bu ortaklığı üretecek bir ayet bekleyelim.
Oysa Kudüs sadece yaşadığımız dünyanın ahvalini değil, aynı zamanda tarihi de yansıtan bir aynadır demiştik. Kudüs´te üst üste binmiş veya yan yana sıralanmış tarihsel katmanlar ve sıralar size bir anda tarihin eş zamanlı olarak yaşandığı bir deneyim yaşatır. Bunun dünyanın başka hiçbir yerinde yaşayamayacağınız eşsiz bir deneyim olduğunda kuşku yok. Ancak bu deneyimi yaşamak, Kudüs´te bulunmak, yine de insanı zorunlu olarak aynı şekilde aydınlatır diye bir şey yok.
Tarihe giden bugünden sırtladığı bütün yükünü beraberinde götürür.Tarihe müracaat eden bugünün dünyasında hangi kavgada hangi safı tutmuşsa, orada da her kavgada kendine uygun safı tutar.
Kudüs tarihin hiçbir olayının nihai olarak sonlanmamış olduğu, sürekli her bakana kendini tekrarlayan muhteşem bir tarih sahnesi.Orada her şey aslında apaçık bir kitaba yazılmış gibi. İbret almak isteyen için, Allah´ın gönderdiği bütün kitaplarda bize söylediklerini orada görüp canlı canlı yaşamak mümkün. Ama bir o kadar da Allah´ın kitabını tahrif eder gibi o tarih sahnesinin asıl mesajını tahrif etmek de mümkün. Allah´ın ayeti her insanın gözünü aynı şekilde açmıyor. Kimini de daha fazla saptırıyor.
Peygamberlerin getirdiği mesaja kulaklarını sonuna kadar açıp dinlemek ve ona tabi olmak yerine o mesajı reddetmek her zaman en kötüsü veya en tehlikelisi değildir. Daha kötüsü o mesajı alır gibi görünüp sonra o mesajı kendine mülk edinmek, bu mülkü tekeline alıp insanlardan sakındırmaktır. Allah´ın mesajı, rahmeti ve merhameti bütün insanlaradır. Kudüs´ten gelip geçmiş bütün Peygamberler bunun mücadelesini vermiştir. Oysa bugün bizatihi Kudüs´ün bir kavga konusu olmasının sebebi Kudüs´ü içerdiği bütün değerlerle birlikte ona kulak verip gereğini yapmak isteyenlere karşı onu kendine özel mülk edinmek isteyenlerin agresif gaspçı, işgalci tutumudur.
Allah´ın rahmet ve bereketini başka insanlardan kıskanarak onu temlik etmek isteyen Siyonist işgal Hz. Süleyman´ın inşa etmiş olduğu tapınağı yeniden inşa etme iddiasında. Tabiatı itibariyle tapınak Allah´a ibadet edilen yer. Allah insanlara zulmetmeyi asla istemez ama bu tapınağı inşa etmek uğruna her gün milyonlarca insana zulmediliyor. En kutsal tapınak insan kalbidir. Kudüs ve etrafında Siyonist işgalcilerin bu taştan tapınağı inşa etmek üzere her gün milyonlarca tapınağı en vahşi şekilde yıkıp geçiyor.
70 yıldır yürütmekte oldukları kibirli, kaba, ve insanlığa zerre kadar saygısı olmayan saldırganlık, Allah´ın bile nasıl bir mülke dönüştürülebildiğinin en çarpıcı tezahürü. Allah´ın ?en makbul kulları? olma iddiasından bile geçip ?tek makbul kulları? olma ihtirasıyla Allah´ın diğer bütün kullarına zulmetmeyi bir hak olarak görmektir Siyonizm. Belki Kudüs´ten tek uzak tutulması gereken zihniyet bugün Kudüs´ü işgal altında tutmaktadır. Bu işgalin neticesini de en ağır biçimde bütün insanlık yaşamaktadır.
İsrail bir geriye dönüştür. Bizatihi irticadır yani. Kudüs´te her taşı yeniden eski haline koyma iddiasıyla bütün dünyanın taşlarını yerinden oynatma konusunda sergilediği inat hayata pusu kuran, insanın tabiatıyla oynayan, dünyaya kin, nefret, ayrılık ve çatışmadan başka hiçbir şey ekmeyen bir gericilik.
Bu gericiliğin insanlığa maliyetini görmek isteyenler gidip Kudüs´te İsrail´in işgal altında tuttuğu bölgelere baksın. Hz. İbrahim´in, eşi Sara´nın, oğlu İshak ve refikasının, Hz Yusuf´un mezarlarının bulunduğu insanlık mirası El-Halil şehrini ne hale soktuğuna bir baksın. 1994 yılında bir Siyonist tıp doktoru teröristin Cuma namazı esnasında camiye girerek namaz kılmakta olan cemaati otomatik silahlarla tarayarak 29 kişinin ölümüne yüzün üstünde insanın yaralanmasına yol açtıktan sonra, İsrail bu olayı bahane ederek saldırgan Siyonist terörizmini cezalandıracağına camiyi ve bulunduğu bütün mahalleyi işgal ederek mahalle sakinlerinin kendi evlerine birkaç kontrol noktasından geçerek ulaşabilecekleri bir açık hava hapishanesine dönüştürmüş. Kontrol noktası dediğiniz de en sıkı korunan cezaevlerine girerken kullanılan turnikelerle ve bu noktada bulunan Siyonist görevlilerin küstah, aşağılayıcı keyfi muamelelerinden oluşuyor. Bıktırarak bu halkın vazgeçmesini, çekip gitmesini sağlamak murat. Bu sahneyi yaşayıp da İsrail ve onun üzerinden çağdaş uygarlığa lanet okumamanız mümkün değil. Çünkü bu insanlık dışı muameleye fırsat verip yataklık eden bizzat sözümona bu çağdaş uygarlık.
Canlı bir tarih sahnesi olarak Kudüs´e gitmek lazım elbet ama doğru gitmek lazım.Siyonistler gibi değil. Tıpkı tarih gibi onun bizim için bugün ibretler barındırdığını kabul ederek? Bugün için tarihten nefret ve kin taşıyarak değil, bilakis Allah´ın bütün insanlığı rahmetiyle ve merhametiyle kuşatmış olduğunu bilerek, O´nu kimseden sakınmayarak, insanlığa gerçek anlamda hizmeti murat ederek gelmek lazım oradan.
İşin ilginçliğine bakınız, yüce Allah İsmi Celilini, Kendisini başka insanlardan kıskançça sakınarak O´nun tarafından seçilmiş addedenlere değil, bizzat onların ümmi diyerek aşağıladığı insanlara bağışlamıştır.
Bunun da elbette Müslümanlar için bir kibirlenme vesilesi olmaması dersini bizzat İsrailoğullarının ahvalinden örneklerle göstermiştir.