Kudüs 400 sene boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir yerleşim merkezi iken, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin barış içinde yaşayıp, eşine az rastlanır bir hoşgörüyle idare edildiği sadece dostun değil, düşmanın bile itirafıdır. Buna rağmen 1917 yılında Kudüs Osmanlı’dan İngilizlerin eline geçer. İngiltere, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını öngören Balfour Deklarasyonu’nu (1917) yayınladıktan sonra gelişen olaylar, günümüz İsrail sorununun yapı taşlarını oluşturur. İsrail’in kurulduğu 1948 yılından sonra ise Kudüs’ün işgali başlar. İsrail, 1967 Arap-İsrail Savaşı ile Kudüs’ü tamamen işgal ederek, Kudüs’ün statüsüne yönelik yasa dışı eylemlerini günümüze kadar sürdürür.
Ziyaretler üç mescide yapılır
Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen Kudüs’ün bir tarafında Mescid-i Aksa, diğer tarafında Ağlama Duvarı, bir başka tarafında ise Kıyame Kilisesi bulunuyor. Müslümanların ilk olarak Hz. Ömer döneminde fethettiği Kudüs’te Hz. Adem, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriya ve Hz. İsa gibi çok sayıda peygamberin hayatının bir alanında bulunduğu için yer yüzüne inen bütün ilahi dinlerin kutsalıdır. İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması, İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs’ün önemini açıkça ortaya koyduğu gibi, Peygamber Efendimiz’in miraca yükseldiği yer olarak da ayrıca bir öneme sahiptir. Hz. Peygamber; “Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya” buyurmuştur. Resulullah’ın bu hadisi ile bu üç belde İslam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyeti olan başka bir dördüncü şehirden söz edilmemiştir.
Mescid-i Aksa safları boş
Bütün dinler için kutsal kabul edilen Kudüs, dünyanın her tarafından ziyaretçi akınına uğramaya devam ediyor. Tur şirketlerinden alınan bilgiye göre 2016 yılında toplam ziyaretçi sayısı 3 milyonu buldu. Bunun yüz bini Müslüman, geriye kalanı ise gayri Müslim. Müslüman ziyaretçilerin çoğunluğunu ise geçen seneki rakamlarla 26 binle Türkler oluşturuyor. Bu seneki rakamlar net olarak açıklanmasa bile, Türkiye’den Kudüs’e ziyaret sayısı 30 binin üzerinde, 40 binlere yaklaşmış durumda. Sayı çok yetersiz olsa da Kudüs’te gördükleri her Türk ziyaretçi Filistinliler için çok şey ifade ediyor ve zalim İsrail’e karşı daha güçlü durmasını sağlıyor.
Müslüman ülkeler arasında Kudüs’e en fazla Türkiye’den gidilirken, onun dışında Afrika’dan, Malezya’dan, Pakistan, Hindistan ve Özbekistan’dan da az sayıda ziyaretler gerçekleşiyor. Son zamanlarda Avrupa’daki Türklerden de ziyaretler artmış durumda. Ürdün’den gelenler ise 48-67 sürgününde Ürdün’e yerleşen Filistinlilerin bir nevi akraba ziyareti gibi düşünülse de, onların ziyaretleri de bu kapsam içinde. ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinden sonraki Müslüman ülkelerden gelen tepkilere baktığımızda, Kudüs’ü yalnız bırakıp, uzaktan hassasiyet gösterme gibi bir durum ortaya çıkıyor. Müslümanlar için utanç verici bir tablo olan ziyaret sayısı, Mescidi Aksa’dan gelen fotoğrafların boş olmasını gayet net bir şekilde açıklıyor. Filistinliler oraya ulaşamıyor ve Mescid-i Aksa saflarının doldurulması yükümlülüğü İslam ümmetinin boynunda borç olarak duruyor.
Ziyaretçilere hiçbir zorluk yaşatılmıyor
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı 2015’in Şubat ayında Mescid-i Aksa’yı umre programına dâhil etmişti. Bu sayede Mekke ve Medine’ye giden hacı adayları umre yolunda üç günlüğüne Mescid-i Aksa’ya uğrayacaklardı. Hassasiyetin yeterince diri tutulamaması ve biraz da yolculuktan kaynaklanan teknik sıkıntılar sebebiyle bu programda da başarısız olundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta Kudüs ziyaretini teşvik etmesi ziyaretleri biraz hareketlendirse de, toplumsal anlamda bu hassasiyeti diri tutacak saikler harekete geçirilemediği için gidiş gelişler çok küçük bir hızla ilerliyor.
Müslümanlar tarafından Kudüs’e ziyaretlerin yeterince olmamasının bir takım sebepleri olsa da, çoğu şehir efsanesinden kaynaklanıyor. Eskiden oralarda her daim savaş olduğu empoze edildiği için ciddi bir şekilde korku vardı ve güvenli olmadığı düşünülüyordu. Oysa İsrail’in derdi Filistinlilerleydi ve ziyarete gidenlere hiçbir şekilde ilişmiyordu. İsrail havalimanında sorgulamaların gündem edilmesi ise gerçeği çok fazla yansıtmıyor. İstisnai bir durum olarak kişiler sorguya alınsa bile, kimsenin hak ve hukuku ihlal edilmiyor, baskı veya zorluk yaşatılmıyor. Bu işin en ağır şekli olan deport edilme gibi bir durumda dahi yine hiçbir sıkıntı yaşatılmadan ilk uçakla kişinin ülkesine geri dönmesi sağlanıyor.
Kudüs’e gitmek çok kolay
Kudüs ziyaretleri organize eden Tur şirketleri olayların yanlış yere büyütülerek çarpıtıldığını söylüyor. Bu çarpıtmalar ise Kudüs’e gidişleri olumsuz yönde etkiliyor. Kudüs’e gidiş birçok dünya ülkesine gidişten çok daha rahat. Seyahat acentaları, kişilerin pasaportlarını, bilgilerini aldıktan sonra vize işlemlerini yapar, vizeler alındıktan sonra havaalanında buluşularak toplu bir şekilde işlemler yapılır. Nadir de olsa havalimanında, gümrükte beklemek durumu olursa, kapalı bir alan değil, havalimanının açık bir tarafında bekletilip, anne-baba adı, telefon, adres gibi kişisel bilgileri sorulur. Onun dışında herhangi bir şekilde baskı, gözaltına almak gibi şeyler olmaz. Gidişi de gezmesi de çok kolay bir yer. Kudüs’e gitmenin güvenli olup olmadığı konusunda endişeleri olan insanların organizatörlere veya bir gidene sormasında fayda var.
Gardiyana değil, mahkuma ziyaret
Kudüs’e gidişleri engelleyen bir diğer konu ise, meşruiyet sorunu. Kudüs’e ulaşmak için İsrail havalimanını kullanmak, İsrail’den vize almak, İsrail işgal gücünü kabul etmek anlamına geldiğini düşünenler, yıllarca Kudüs’ü bu ziyaretlerden mahrum bıraktı. Günümüz itibariyle meşruiyet sorununu konuşmanın doğru olmadığı, Filistin’e, Mescid-i Aksa’ya zarar verdiği gerçeği kabul edilmiş durumda. Böyle düşünenler, Kudüs’ü ablukaya alan İsrail’in işgaline bir nevi katkıda bulunacak şekilde pozisyon da almış oldular. İslam İşbirliği Toplantısında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Kudüs’ün ziyaret edilmesinin önemini anlatırken bu meşruiyet sorununa da “Cezaevindeki bir mahkumu ziyaret etmek, oradaki gardiyanı ziyaret etmek anlamına gelmiyor. Arada derin bir fark var. Bu ayrımı yaparak, Kudüs ziyaretine önem vermemiz gerekiyor” şeklinde bir açıklama getirmişti.
Duygusal anlarda gitmek isteniyor
Kudüs’le ilgili bir hassasiyet yaşandığında, duygusal anlarda gitmek, görmek ve destek olmak isteniyor. Onun haricinde insanların kalbine Kudüs ziyareti düşmüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çağrıda bulunduğunda hareketlenme olmuştu, ama olay sönünce gitmek terk edildi. Son zamanlarda Kudüs ziyaretlerinin artış sebebi ise, Kudüs’e gidip gelen kişilerin ne kadar geciktiklerinin farkına varıp pişman olduklarından dolayı içleri yana yana anlatmaları. Bir kez giden, neden daha önce gitmediğine pişman. Özellikle bunu medya yoluyla aktaran tanınmış kişiler, ziyaretleri büyük oranda tetikliyor. Buna rağmen toplumun büyük kesiminde Kudüs hassasiyeti, gitmesek de görmesek de Kudüs bizim modunda.
* * *
Filistin’de Türk bayrakları
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkent ilan etmesi, tüm dünyadaki Müslüman halkların protestosuna sebep oldu. Kudüs’te de Müslümanlar bayraklarını alarak sokaklara döküldü. Oradan gelen fotoğraflarda Türk bayraklarının yoğun olması dikkatlerden kaçmadı. Hem Türk ziyaretçiler, hem de Filistinliler Türk bayraklarını sallayarak protestolara katıldı. Kudüs’ün Osmanlı’nın elinden çıkmasının 100. yılı dolayısıyla kalabalık Türk kafilelerinin Kudüs’te olması Türk bayraklarının çokluğunun bir sebebi olsa da, Filistinliler de Türk bayrağı taşımaktan her zaman gurur duymuştur. Bu gibi durumlarda İslam ülkelerinin Müslüman vatandaşlarının kendi ülke liderlerinden değil de, Türkiye’den beklentilerinin olması durumu özetlemeye yetiyor aslında.
Temmuz ayında Mescid-i Aksa’nın kapılarına metal dedektörlerin yerleştirilme girişimi sırasında da “Türkiye ne zaman konuşacak” diye beklenti içine girilmişti. Erdoğan konuştuktan sonra dedektörler konusunda geri adım atıldı. Diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi, Filistin açısından da tek umut Türkiye. Merhamet elinin Türkiye’den uzanacağını bilen Filistinliler için Türk bayrağı taşımak da bir şereftir. Birçok bakkal, cafe veya restoran teftişe uğradıklarında ceza alsalar da Türk bayrağı asmaya devam ediyor. “Yüz yıl önce huzurumuz bitti” diyen Filistinliler, Türkiye’nin vicdan tarafında durduğunu bildiği için, candan kıymetli olan Türk bayraklarını yanlarından eksik etmezler.
İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine kanlı saldırısının ardından Gazze sokaklarında neredeyse her gün bir protesto gösterisi yapılmıştı. Gösterilerin başlıca unsuru ise Türk Bayraklarıydı. Bu nedenle kentte Türk Bayrağı satışlarında patlama yaşanmıştı. 2015 yılında da Filistinli gençler, Mescid-i Aksa’nın kapısına Türk bayrağı astı. Cuma namazı sonrası kapının üstüne çıkan gençler, Türkiye’ye minnet duygularını ifade etmek ve destek vermek amacıyla Aksa’da Türk bayrağını dalgalandırdıklarını ifade etmişti. 400 yıl boyunca semalarında Türk bayrağı dalgalandıran Filistinlilerin her fırsatta Türk bayrağını ellerine almaları, dün olduğu gibi, bugün ve yarın da devam edecektir. Türk bayrağı birçok eski Osmanlı toprağının yanı sıra Filistinlilerin de vazgeçilmezidir.