Kudüs Muhafızı

Taha Kılınç, Kudüs Muhafızı ismiyle bilinen ve İsrail vatandaşı Filistinliler tarafından kuruluan “Filistin İslami Hareketi” adlı teşkilatta önemli görevlerde bulunmuş Raid Salah’ı ve mücadelesini yazdı.

Kudüs Muhafızı

Filistin’in en tanınmış liderlerinden Şeyh Râid Salâh, İsrail’in sürekli engellemeleri sebebiyle ziyaret edemediği Mescid-i Aksâ’ya, tam 15 yıl sonra nihayet ayak basabildi. Pazar akşamı, yanında küçük bir grupla birlikte Aksâ’nın tarihî kapılarından Bâbu’l-Esbât yoluyla külliyeye giriş yapan Salâh, namazın ardından coşkulu bir kalabalıkla buluştu. “Kudüs Muhafızı” unvanıyla bilinen Salâh’ın Aksâ ziyaretine ait fotoğraf ve videolar, sosyal medyada da yüzbinlerce kişi tarafından paylaşıldı. Râid Salâh’ın avukatı Hâlid Zabarka, “Acı ve mutluluk birbirine karıştı. Kendisi çok uzun süre adaletsizlikle karşı karşıya kaldı. İsrail’in sergilediği haksızlıklara direndiği için, büyük bir bedel ödedi” şeklinde konuştu.

İsrail vatandaşı Filistinlilerden (“48 Arapları” da denir) olan Şeyh Râid Salâh, 1958’de Hayfâ’daki Ummu Fahm kasabasında dünyaya geldi. Babası, İngiliz mandası döneminde başladığı polislik mesleğini sonrasında da sürdürmüştü. Nüfusunun tamamı Filistinlilerden oluşan Ummu Fahm, İsrail’in kuruluşunun akabinde bu yeni devletin sınırları içinde kalmış, ancak Filistin’in diğer parçalarıyla duygusal bağlantılarını koparmamıştı. Râid Salâh, işte böyle bir atmosferde yetişti.

Daha ilkokul çağlarından itibaren aktif bir mücadele hayatının içine giren Râid Salâh, üniversite yıllarında “1948 Filistin İslamî Hareketi”ne katılarak buranın önde gelen isimlerden birine dönüştü. Resmî adı “İsrail İçindeki İslâmî Hareket” olan teşkilât, 1971’de Abdullah Nimr Dervîş (1948-2017) tarafından kurulmuştu. Hareket, sosyal yardımlaşma ve dayanışma başta olmak üzere, İsrail sınırları içinde yaşayan Filistinlilerin mümkün olduğunca tek yürek halinde hareket etmelerini sağlamaya odaklanmıştı. Ancak birçok yerdeki ayrışma ve kutuplaşmalar, 1948 Filistin İslâmî Hareketi’nin de yakasını bırakmayacaktı.

Râid Salâh, 1989’da Ummu Fahm belediye başkanlığına adaylığını koydu ve yüzde 70 gibi bir oranla kazandı. Bu yalnızca onun başarısı değil, mensup olduğu harekete Filistinlilerin gösterdiği teveccühün de bir işaretiydi. Salâh 1993 ve 1997 seçimlerini de açık ara kazanmak suretiyle gücünü pekiştirirken, 2001’de başkanlık yarışından çekildi. Bu tavrında, birbirine yakın zamanlarda gerçekleşen iki hadisenin etkisi vardı:

1948 Filistin İslâmî Hareketi, teşkilâtın yönetim kadrosunun İsrail parlamento seçimlerine katılma kararı alması üzerine, 1996’da “kuzey” ve “güney” olmak üzere iki kanada ayrılmıştı. Râid Salâh ve arkadaşları, İsrail’in işgal politikası değişmediği sürece, parlamentoda görev yapmanın Filistinlilere herhangi bir fayda sağlamayacağını savunuyordu. Tam aksini düşünen merkezî yönetim seçimlere iştirak edince, Râid Salâh, hareketin kuzey kanadının doğal liderine dönüştü. Aslında sadece kuzey kanadın da değil, teşkilâtta kim kaldıysa hepsinin.

Râid Salâh’ı belediye başkanlığını bırakarak sahada aktif mücadeleye sevk eden diğer gelişme, 28 Eylül 2000’de dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron’ın Mescid-i Aksâ’ya gerçekleştirdiği provokatif ziyaretti. İkinci İntifada’nın patlak vermesine yol açan bu olay, Salâh’ı Filistin kamuoyunu harekete geçirmek için yoğun bir çaba göstermek gerektiğine ikna etmişti.

Bundan sonra sadece cuma hutbeleri, vaazlar ve sohbetler yoluyla halka hitap etmesine rağmen, “şiddeti kışkırttığı” suçlamalarıyla İsrail tarafından sürekli yargılanma ve hapsedilme süreci başlayacaktı. İşgal yönetimi, 2015’te Râid Salâh’ın liderlik ettiği hareketin bütün faaliyetlerini durdurarak teşkilâtı yasakladı.

Daha önce yine bu köşede müstakil yazı konusu ettiğim üzere, Filistin bugün dört parça: Kudüs, Batı Şeria, Gazze ve İsrail içinde yaşayan Filistinliler. İsrail, bu dört parçanın birbirinden ayrılması ve gelecekte bir araya hiç gelememesi üzerine projeler geliştirirken, Râid Salâh’ın eline tek bir taş dahi almadan, sadece konuşarak ve gülümseyerek, işgalin araya çektiği kalın duvarları aşan ortak bir sembole dönüştüğü görülüyor. Salâh’ın “şiddeti kışkırtmak” ithamlarını hiçbir şekilde hak etmediğini, bazı İsrailliler bile itiraf ediyor üstelik.Bir asrı geride bırakmaya doğru ilerleyen Filistin meselesi, İsrail işgaline karşı geliştirilen çok çeşitli yöntem ve çözüm önerileriyle de tarihe geçecek. Râid Salâh’ın çizgisi, tüm bunların içinde ayrı ve geniş bir parantez olarak incelenmeyi gerektirecek kadar sıra dışı ve dikkat çekici.