Tarih: 23.11.2018 12:03

Krizin Sosyolojisi

Facebook Twitter Linked-in

İnsanın hangi yaşta olursa olsun öğrenmeye meraklı arkadaş sahibi olması kadar hayırlı bir şey yok. Bourdieu, Foucault derken bu defa Ulrich Beck ile de müşerref oldum. Tabii ismini duyduğum kişiliklerdi hepsi ama arkadaşımın akademik araştırmaları vesilesi ile kulaktan duyma hal daha bir sağlam temele oturdu.

Siyaset bilimi bize gerçek hayatta ne sağlar, sosyoloji bilmek ne denli mühim gibi çeşitli sorular zaman zaman akla gelir.

Ulrich Beck´in İkincil Modernlik kavramının bugün Türkiye´de yaşanan iktisadi krize dair şaşırtıcı analiz yeteneği üzerine kelam etmemek, önemli bir fırsatın heba olmasına neden olacaktı.

Hatırlamak gerekirse Türkiye´nin 2001 krizini takiben makro iktisat alanında belki de bu zamana kadar hiç ulaşmadığı konfor alanlarına ulaşması netice itibariyle sosyal ve siyasal zemini de değiştirme kapasitesini haiz kapıları açtı.

Örneğin Mortgage ile yani uzun vadeli finansman ile ev almak imkanlı hale gelmişti. Bu imkan 2001 krizinin sonrasında uygulanan politikaların Türkiye´de enflasyonist ve dolarize ekonomiyi büyük ölçüde dönüştürmesi ile mümkün oldu. Düşük enflasyon kredi faizlerini hiç olmadığı kadar düşürdü ve Türkiye´de 10 ve hatta 20 yıl vadelerle konut almak imkan dahilinde oldu.

Ağırlıkla 2007´den itibaren başlayan bu süreç bir taraftan kişileri ev almaya diğer taraftan sektörü ev yapmaya yöneltti.

Devlet ise bu süreci çok kolay satın alınabilir deprem tehdidi ile kentsel dönüşüm makyajı altında meşru ve desteklenebilir bir konuma getirdi. Arazi rantını özellikle İstanbul´da neredeyse sonsuz bir kaynak olarak varsayan bu yaklaşım geometrik bir şekilde büyüyen bir inşaat ekonomisini ortaya çıkardı.

İletişim yayınlarından çıkan İnşaat ya Resulallah (yazarı: Tanıl Bora) kitabı içinde yazandan bağımsız olarak sadece başlığı ile olanı biteni özetliyor. AKP 70´lerden getirdiği İslami idealleri realize etmek için finans kaynağını keşfetmekte fazla gecikmemişti. Teknolojinin sağladığı azami imkanları finansın sağladığı imkanlar ile hemhal etmenin kolay ve mümkün olması cazip bir seçenek olarak iktidarın önünde açıldı.

Ulrich Beck terminolojisi ile ifade edersek Türkiye için İkinci Modernlik yolu açılmış oldu.

Oysaki İkinci Modernlik aslında risk toplumu kavramı ile beraber okunmalı idi. Risk toplumu küresel düzeyde yaşanan sorunlara işaret ediyordu. Türkiye örneğinde bu riskler aslında küresel boyuta dahi gerek olmadan tahakkuk etti.

İkinci Modernlik döneminin risk toplumu içinde sağlıklı bir ortalamaya sahip olması için gerekli bilim ve reel sektör arasında bilgi akışı, optimizasyon, uyumluluk, sürdürülebilirlik, önleyici kuralların neredeyse tamamı tahakküm siyasetinin gölgesinde kaldı.

Bugün makro iktisadi kazanımların neredeyse tamamı kaybedildi, elimizde ancak devlet desteği ile finansmanı mümkün hale gelmiş ve işe yaramazlık düzeyi artmış toksik nitelik kazanan bir gayrimenkul stoğu kaldı.

Toplumdaki dönüşümü sadece kapasite ve uygulama ile gerçekleştirip bunun çerçevesini kuracak düzenlemeleri ihmal etmek bugünkü sorun ve sıkıntıların kaynağını teşhis etmek açısından gayet açıklayıcı.

Modernitede kaynak ve gelişme bakımından ülkemizden kat be kat ileride olan toplumların bile göz ardı etmediği Ulrich Beck ve buna benzer analizleri bizim göz ardı etme lüksümüz ise neredeyse 0 olmalı idi.

Buna rağmen yaşananlar maalesef tam da tersini işaret ediyor.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —