İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in 70 yıllık kraliçeliğinin ardından ölümüyle görevi sona erdi. Kraliçe, uzun yıllardır ülkemiz başta olmak üzere pek çok İslam ülkesinde allanıp pullanarak zihinlere empoze edildi. Özel hayatındaki sadeliği, titizliği ve tercihleri gibi yönleri ön plana çıkarıldı.
Büyük Britanya’da kaç asırlık sarayların kullanıldığı, halkın geleneklerine bağlılığı, giyim tarzından otomobil direksiyonuna kadar tutuculuğu, İngiliz ırkının üstünlüğü ve asaletine dair zihinlere yerleşik bilgi dayatıldı. Galler Prensesi, Edinburgh Dükü, Londra’nın ünlü Hyde Parkı, Buckingham Sarayı gibi kavramlar gündemde tutuldu. Kraliçenin vefat ettiği yer bile Balmoral kalesiydi.
İngiltere her ne kadar demokratik bir ülke olsa da kraliçe, yönetimde en etkin kişiydi. Başbakan görevlendirme, hükümeti göreve başlatma, bakanların onayı ve birçok bürokratik atama kral/kraliçenin onayı ile gerçekleşiyor. Yani piyasaya/kamuoyuna sunmaya çalıştıkları “prestij açısından sembolik görev” imajı verseler de İngiltere’nin krallıkla yönetilmesi fiili bir durumdur.
Yabancı ülke liderlerinin muhatabı direkt kraliçedir. Genelde görüşmeler kraliçenin malikânesinde gerçekleşir. Devlet adamlarının kraliçeyle görüşmelerinde verilen fotoğrafta “bir at ve yanında terbiyecisi” bulunur. Burada fotoğrafta verilen mesaj nedir sorusu sorulmaz.
Güneşin batmadığı ülke tanımlamasıyla İngiltere’nin dünya siyasetine yön verdiği, ama elini bizzat pis işlere direkt sokmadığı biliniyor. Kirli siyasi manevralarla, perde arkası gücüyle emri altında tuttuğu Amerika’yla İngiltere’nin çıkarına uygun hareket ettiği de bilinen bir gerçektir.
Ülkemizdeki krallık/padişahlık kavramına ilgili olumsuz yaklaşımlara rağmen cumhuriyet hamisi kesim söz konusu İngiltere olunca gıkını çıkarmıyor. Kralların tarihte yakan, yıkan tavrı zihinlerde canlılığını koruyor. Osmanlı’nın yıkılışı padişahlığa fatura ediliyor. Hanedanın yaşadıkları zorluklar ortada iken padişahlıktan akılda kalanlar bunlar. Zaferleriyle dünyaya asırlar boyu ün salmış çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet değil, Osmanlı’nın yıkılma sürecindeki zor dönemleri omuzlamış Sultan Vahdettin ön plana çıkarılıyor.
KABARIK SUÇ TARİHİ VE SÖMÜRGECİLİK
2021 yılı itibarıyla İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı 15 ülke bulunmaktadır. Bunlar: Antigua ve Barbuda, Avustralya, Belize, Kanada, Grenada, Jamaika, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Solomon Adaları, Bahamalar, Tuvalu ve Birleşik Krallık’tan oluşmaktadır.
İngiltere’nin dünya siyasetine etkisi ve manevraları onu önemli ve güçlü hale getiriyor. Kraliçenin cenazesi daha kaldırılmadan İskoçya, İrlanda gibi yerlerden çatlak sesler çıkmaya başladı bile. Görünen o ki İngilizler imparatorluğunda bağımsızlık taleplerinin sesi yükselecek. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden uzaklaşması da bu süreci hızlandırabilir. Evet, yeni kralı büyük problemler beklemektedir.
İngiltere’nin dünyadaki belirgin vasfı, küresel hegemonyası ve sömürü düzeninin temelini oluşturmasıdır. Afrika’da açlıktan ölenlerin kaynaklarını sömürmesi, Ortadoğu’da döktüğü kan, Hindistan alt kıtasında yaptıkları kaos, kriz ve işledikleri insanlık suçları zihinlerde. Tarih boyu yaptıklarının hesabı bugüne kadar sorulmadı. İşlediği cürüm ve kabarık suç dosyasına ilişkin bir araştırma yapılıp sağlam bilgiler ortaya konsa bile uluslararası arenadaki gücü sayesinde ne bunu yayınlayabilecek medya ne hesap sorabilecek güç ne de tazminat talebinde bulunabilecek bir irade yok. İngiltere’nin bu cinayetleri bugün de devam ediyor ve maalesef edecek gibi görünüyor.
Böyle bir durumda bize düşen kral-kraliçenin saray şatafatlarına, süslü laflarına kanarak bu zulme alkış tutmak değil, mazlumun hamisi olmaktır. Zihinlere; “Müslümanlar, kan, gözyaşı ve zulme karşı dik durur, sömürüye ve katliama karşı koyar, sulh ve barıştan yana olurlar. Bundan sonra da böyle olacaktır” diye hafızalara kazıtmalıyız.
KRALİÇE’NİN CENAZE TÖRENİ
Kraliçe’nin cenazesine katılım için zoraki ve bir o kadar da ilginç prosedür oluşturuldu. Devlet adamlarına cenaze törenine, “Tarifeli uçakla gel, özel jetle gelme, korumasız katıl, otobüse bin, zırhlı araca binme” gibi talimatlar verildi.
Bu talimatla yabancı ülke devlet başkanlarına, “Atımın üzengini öpeceksiniz, kuzu kuzu geleceksiniz” derecesine bu uyarıların yapılması diplomatik nezakete yakışmayan garip bir durum. Belli ki yurt dışı seyahatlerinde gövde gösterisi yapıldığı düşünülerek büyük bir israfla özel zırhlı araçların uçaklarla taşındığı da dünya âleminin gözünün önünde. Böyle bir görüntüye de baştan mahal vermemeliydi. Kraliçe’nin cenazesi için Türkiye’den bir buçuk milyon karanfil isteniyormuş. Bununla avutuluyoruz, para kazanacağız(!)
Bu dönem Kraliçe cenazesiyle birlikte düş, düşe, prens, dük, konsort (sonradan olma) kraliçe, gibi pek çok literatürü de yeni öğrendik. Cenaze törenlerinin nasıl olacağı, manga, geçit, kabul, kıyafet, duruş, taziye veriş gibi görgü kuralları(!) öğretiliyor.
Burada ölen kişinin şahsından ziyade bir asır boyu çektirdikleri, ezdiği, üzdüğü, sömürdüğü, kan ve gözyaşına neden olduğu ülkeler kabarık suç tarihi ve sömürgecilik tarihinin özetidir. Dilimizde yaygın bir hakaret/aşağılama ve suçlama olarak “kraliçenin adamı” sözü de boşuna söylenmiş bir deyim değildir.
Cenaze merasimi o kadar kamuoyunda gündeme getiriliyor ki ülkemiz ve tarihimizle birebir iyi bağı olan birisinin cenazesi varmış gibi adım adım gözümüze sokuluyor ve anbean her şeyi seyrediyoruz. Kraliyet bizde kötü, onlar da iyi(!) Bu da ülkemizin, kültürümüze yabancı Batı hayranlığına, sömürücülüğe ne kadar meraklı olduğunun açık göstergesidir. Sempati duyurmaya çalışmaktaki amaç ne olabilir? Sahi Kraliçe neyimiz olur?