Kötülükler neden var ya da ?şer problemi´

Faruk BEŞER

Kötülükler neden var ya da ?şer problemi´

Uzun zaman yazışıp dertleştiğimiz takipçilerim vardır. Bunlardan birisi de otuzuna yaklaşmış bir kızımız. Babası ölmüş kendisi annesiyle birlikte onun evinde yaşıyormuş. Anlattıklarına göre annesi dini duyarlığı olan bir kadın değil. Namazla tesettürle alakası yok. Evli erkeklerle bile gönül ilişkisi yaşayabiliyormuş. Kızının evdeki varlığını da istiskal ediyor / yük görüyor.

Birini bulup evlenip gitmedin diye aşağılıyor. Onu kendine bir arkadaş olarak değil, ayak bağı ve serbest hayatına engel olarak görüyor. Kızcağız ise bir şekilde dinini öğrenmiş, dindar ve iffetli yaşamaya çalışıyor. Annesinin bu serbest hali onu üzüyor, kendisinin evlenememesi üzüyor. Bizi bir baba kabul edip her derdini açıyor, dua istiyor, arada bir çıkan taliplerinin özelliklerini da anlatıp tavsiye bekliyor. Biz de onu kendi kızımız yerine koyup anladıklarımızı söylüyoruz, kızımız için istemediğimizi ona da reva görmediğimizi söylüyoruz.

Son mektubu çok üzücü ve yürek dağlayıcı oldu. Artık bittiğini, sabrı tükendiğini, annesini kırmak istemediğini, ancak onun ilişkilerine ve kendisine davranışlarına, çektiği bunca acıya dayanamayacağını ve intihar etmek istediğini söyledi. Bunca dualarım kabul olmadı, siz de bana o kadar dua ediyorsunuz demek ki, sizin dualarınız da kabul olmuyor. Ne olurdu bazı konularda intihar etmek caiz olmuş olsaydı da kurtulsaydım diyor.

Mesele, içinden kolay çıkılabilecek bir mesele değil. Felsefede, özellikle din felsefesinde ?şer problemi´ olarak bilinen bir mesele.Allah her şeye kadir ise, acıyan ve merhamet eden ise neden bunca kötülüğe müsaade ediyor, meselesi.

Aklıma gelenleri söyleyeyim:

Biz kendi yaşadığımız zaman, mekân ve şartlarla ve de bilgimiz kadar düşünebiliriz. Böyle olunca Allah´ı da insan gibi hayal eder, insanın yaptığını yapan, insanın verdiği tepkiyi veren bir ?tanrı´ olarak tasavvur ederiz. Bize göre hakikat olanın O´na göre de hakikat olduğunu sanırız. Önce bu yanılgımızdan kurtulup Allah hakkında hüsn-i zan beslemeliyiz. Bilindiği gibi hüsn-i zan da bir ibadettir. Tespih bir bakıma da Allah hakkında suizan etmemedir, kötü düşünceleri O´ndan uzaklaştırmadır.

Allah hep bizim iyi ve güzel dediğimiz şeyleri yaratmış olsaydı, bize göre güzel olan pek çok şey başka insanlara göre güzel olmazdı. Ayrıca bu güzellik talebimizin bir sınırı olmaz her şeyin mükemmelini bu dünyada görmek isterdik. Oysa böyle bir mükemmellik ancak cennette olur.

Bu dünya sebepler dünyasıdır, eğer Allah sebepleri hesaba katmadan her şeyin en güzelini yaratmış olsaydı, kötülük sebeplerinin sonucunu yaratmamış olsaydı insan iradesinin anlamı kalmazdı. Oysa insan özgürdür, cenneti ya da cehennemi ancak kendi iradesiyle kazanır ve dünyada olup biten hiçbir şey insan iradesinden bütünüyle bağımsız değildir. Allah her şeyi yakın ya da uzak planda onun iradesine göre yaratıp şekillendirir.

Dünyada bir takım kötü şeylerin ve sıkıntıların bulunmaması halinde iyilerin ve iyiliklerin kadri bilinmezdi. Ayrıca sabır, tevekkül, rıza denen ibadetleri yaşamanın imkânı kalmazdı. Oysa biz bu ibadetleri yapmakla da mükellefiz. İnsanın başına gelen bela ve musibetler bile onun lehine olabilir ve bu yönüyle onlar birer negatif ibadet sayılırlar. Kiminin günahını siler, kiminin arzu edip de yapamadığı güzelliklerin sevabını almasını sağlar. Bu sebeple biz dış görünüşü itibarıyla kötü gördüğümüz pek çok şeyin bizim için hayır olduğunu bilemeyebiliriz. Bunun aksi de olur.

Ayrıca eğer bu dünyada istediğimiz bolluk ve güzellikleri yaşıyor olsaydık artık bir hedefimiz kalmaz ve dua etmek bile aklımıza gelmezdi. Oysa dua ibadetin özüdür ve hiçbir dua karşılıksız değildir. Dualarımızın istediğimiz sonuçla kabul edilmiş olmaması, onların hesaba katılmadığı anlamına gelmez. Kaldı ki, dualarımızın kabul olmaması bazen bizim lehimize olur. Bir Allah dostunun dediği gibi; öyle dualar vardır ki, gün gelir kabul olmadıkları için Allah´a şükür edersiniz. Çünkü eğer istediğiniz gibi kabul olmuş olsalardı belki de sizin çok aleyhinize olacaktı.

Düşünebilsek her birerlerimizin çektiğimiz sıkıntılar cinsinden onun on katı, belki yüz katı sıkıntı çeken insanların olduğunu görür ve kendi halimizin onlarınkine göre aslında şükredilecek bir hal olduğunu anlarız. Resulüllah efendimiz, sizden biriniz bir derde müptela olduğunuz zaman beni düşünsün, ben mutlaka o dertten çok daha fazlasını çekmişimdir, buyurur. Dünyada herkesin İmtihanı aynı değil ama herkesin mutlaka bir zor sorusu var. O zor soru birisinde maddi imkânsızlıklar, birisinde azdıran zenginlik, bir başkasında hastalıklar, ölümler, yalnızlıklar olabilir. İnsanlar bu imtihanlara cevap olarak gösterecekleri tavra göre karşılık bulacaklardır.

Devamına yerimiz kalmadı, gelecek yazıda inşallah.