‘Vicdan Böyle Buyurdu’ kitabının yazarı İlhami Güler “Salgının yarattığı kitlesel ölüm korkusu durumunda inanmış insanın alması gereken ahlaki tutum bir taraftan elinden gelen bilimsel tedbirleri alırken diğer taraftan Allah’tan yardım talep etmektir” diyor.
Yeryüzünde haddinden fazla kötülük olduğu ve bu durumun da Tanrı’nın yokluğunun delili olduğuna ilişkin tartışmalar, modern Batı felsefesinin özelde de Din Felsefesinin konusu olmuştur ve hala da tartışılmaya devam etmektedir Bu yazıda Kur’an/İslam açısından ve özelde de Corona(Covit-19) virüs salgını bağlamında konuyu ele alacağız.
Kur’an’a göre Evren bir kaos değil kozmos olarak yaratıldığı gibi; Güneş sistemi ve Dünya’daki eko-sistem, içinde insanlığın ortaya çıkması ve belli bir müddet yaşaması için Allah tarafından dizayn edilmiştir: “Güneş ve Ay bir matematiğe (hesaba) göre hareket etmekteler, dünyadaki yeşillikler de O’na boyun eğer, göğü yükseltti ve yeryüzüne (ekolojik ölçüyü/dengeyi (mizan) koydu, ölçüde haddi aşmayın, ahlaki dengeyi de adaletle ayakta tutun ve onu sakın bozmayın. Allah, yeryüzünü canlılar (insanlar-hayvanlar) için hazırladı, orada ağaçlar, meyveler, yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler… yarattı.” (55/5-12) “İnsan yaratılıncaya kadar öncesinde uzun bir zaman geçti (Eko-sistemin hazırlanması).” (76/1)
1- KÖTÜLÜĞÜN ÇEŞİTLERİ VE DENEME
Allah, hayatı ve ölümü yani dünyayı ve ahireti insanların hangilerinin ortaya özgür iradeleri/vicdanları ile doğru/iyi (ahlaki) davranışlar ortaya koyacaklarını görmek ya da bu davranışları ortaya çıkarmak için yaratmıştır. (67/2) Denenmek için hazırlanan ortam (dünya); nasıl meşakkat/mazarrat (kötülük) ve hayır, refah ve bolluk nitelikleri taşıyorsa insan da ahlaki bağlamda iyilik ve kötülük işleme niteliğine sahiptir.
İmtihan/denenme ortamının ontolojik zorluğu Kur’an’da şöyle anlatılır: “Biz, insanı ciğerine saplanan meşakkat, sıkıntı, zorluk, darlık ve mihnet içinde (kebed) yarattık.” (90/4) Kur’an’da “Fitne-Bela ve İmtihan” kavramları ile ifade edilen “Denenme”nin Türkçe karşılığı iyi ve kötü niteliklerin birbirinin içinde olduğu karışık durumdan, iyi niteliğin, bir cendereden/zorluktan-gerilimden geçerek ortaya çıkmasıdır. Örneğin: Has altının ateşte eritilerek cürufundan, taş ve toprağından ayrıştırılmasında olduğu gibi. Kur’an şöyle der: “Sizi hayır ve şer (kötülük) ile deneriz. Herkes ölümü tadacak ve sonra bize döndürüleceksiniz.” (21/35) “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet (şer-kötülük) gelip dokunduğunda, onlar: “Biz Allah’a aitiz ve ona döndürüleceğiz.” derler.” (2/155-56)
Bu değerlendirmelerden şu sonuç çıkmaktadır: İnsanlık tarihi boyunca gezegenimizde eksik olmayan deprem, virüs (salgın hastalık), genetik bozukluk (sakatlıklar), kıtlık/kuraklık… gibi “kötülük”ler, Tanrı tarafından imtihan ortamının zorluğu/mihneti, meşakkati, acısı, eziyeti, ıstırabı gibi hâllerde bilerek irade edilmiş/öngörülmüştür: “Teyiden, vurgulanmalı ki, hayatta zorluk ile kolaylık birlikte ve iç içedir.”(95/5-6) Bunun karşıtı olan haz, mutluluk, zenginlik ve refahla birlikte nimetler ve rızıklar da insanın denenme ortamının unsurlarıdır. O hâlde “Denenme”, başımıza gelen veya hayatta karşılaştığımız şer/musibet ve hayır/refah durumlarında ahlaki anlamda iyilik yapmayı mı (ihsan-iman), yoksa kötülük yapmayı mı (kubuh-küfür) özgür irademiz ile tercih ediyor oluşumuzun ortaya çıkarılmasıdır.
“Fesat” yani kurulu düzeni/dengeyi bozma anlamında ahlaki “kötülük”ün ilki, insanın yapmış olduğu yanlış iş ve icraatlar sonrasında ekolojik dengeyi bozmasıdır. Kur’an şöyle der: “İnsanların kendi elleriyle işledikleri ahlaki kötülükler (kubuh) sebebiyle karada ve denizde ontolojik bozulma (fesat) ortaya çıkar. İnsanların işledikleri bu ahlaki kötülüklerin sonuçlarının bir kısmını Allah onlara ontolojik kötülük (fesat) olarak tattırır ki, belki dönerler.” (30/41) “Bazıları, yeryüzünde fesat çıkarma yani canlıları (nesil) ve ekini (bitki örtüsü) yok etme peşinde koşar.”(2/205) Dolayısıyla, günümüzde karşılaşmış olduğumuz ekolojik dengenin bozulması ( iklim değişikliği, global ısınma, ozon tabakasının delinmesi, bazı türlerin soyunun tükenmesi vs.) insanın işlemiş olduğu ahlaki kötülüklerin (kubuh) sonucudur. Bu dengenin bozulmaması gerektiği söylenmişti. (55/7)
Virüslerin yaşam alanı, hayvanlar dünyası olduğu halde; Pandemilerin tarihi, bize onların insanlar tarafından hayatımıza taşındığını gösteriyor. AİDS virüsü, maymunlarla ilişkiden insanlara geçtiği kabul edilirken; Covit-19’un da Çin’de Yarasa yemekten insanlara sirayet ettiği söyleniyor.
Allah, insanın ve toplumun tabiatına (fıtrat-vicdan) ahlaki bir denge (adalet) koyup, özgür iradesi ile bu dengenin bozulmaması gerektiğini vazetmiştir. (55/9) Peygamberleri ile de bunu insanlara hatırlatmıştır. (42/17) Allah, insanı yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek (savaş), nankörlük (küfür) ve zulüm işleyecek kapasitede özgür olarak yaratmıştır. Melekler, sürekli Allah’ı tesbih etme, O’na hamd etme ve O’nu yüceltme şeklindeki yaşam tarzlarına/modlarına alternatif olarak insanın özgür ve kan dökücü olarak yaratılmasına karşı çıkmalarına rağmen Allah: “Ben, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.” (2/30) diyerek bu itirazı reddetmiştir. Binaenaleyh insan, bu niteliklere sahip olduğu gibi iman etme, salih ameller (adalet-merhamet-ihsan) işleme kapasitesine de haizdir.
Bir başka şerr (kötülük) tarzı da Allah’ın bir topluma mucize ile desteklenmiş bir peygamber gönderip bu peygamberin uzun süre onlara nasihatte bulunmasına rağmen; bu halkın, peygamberlerini reddedip, inkâr edip hatta onu öldürmeye kalkışmaları sonucu bir ceza/azap/helâkı hak etmeleri ile ortaya çıkar. Kur’an’da kıssaları anlatılan peygamberlerin (Örneğin Hz. Nuh, Hz. Musa…) durumları buna örnektir: “Allah’ın emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden korksunlar.” (24/63) “And olsun senden önce bir takım toplumlara peygamberler gönderdik. (Bunların reddedilmeleri üzerine) sonunda yalvarsınlar, tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk, darlık, zorluklarla yakaladık. Onlara azabımız geldiğinde bize yakarıp tövbe etmeleri gerekmez miydi? Fakat bunu yapmadılar, çünkü kalpleri katılaşmıştı.” (6/42-43)
O hâlde kozmolojik denge (Güneş sistemi), ekolojik denge (iklim, bitki örtüsü ve canlılar) ve birey-toplumsal hayattaki ahlaki denge (adalet) iç içedir. Doğa yasaları (Kaderullah) içinde Allah’ın iradesi ile insanın özgür iradesi arasındaki ahlaki ilişkisi ise “Sünnetullah” olarak işlemektedir. Sünnetullahta asla bir değişme olmaz. (35/43, 48/23) Bu yasanın işletmecisi yani ilk adımı atan taraf insandır: “Kör Allah’a nasıl bakarsa; Allah da, köre öyle bakar.” Kur’an, baştan sona kadar bu yasallıktan bahseder. “Ne ekersen, onu biçersin” ve “Ruzgâr eken, fırtına biçer” sözleri, insanların Ekolojik denge ve ahlaki toplumsal denge ile olan neden-sonuç ilişkisini ortaya koymaktadır.
2- FELAKET-MUSİBET ANLARINDA İNSANDAN BEKLENEN TUTUM
Nimet-refah-hayır (menfaat) durumlarında denenme bağlamında insandan beklenen tutum, Allah’a şükretmek; musibet-felaket durumlarında ondan beklenen ise sabretmek, Allah’a tevekkül etmek, acziyetinin farkına vararak ondan yardım talep etmektir. Sabır ise cendere-zorluk-meşakkat durumlarında isyan veya umutsuzluğa(nihilizme) düşmeden ortaya konacak ahlaki direnç ve direniştir. Kur’an şöyle der: “İnsanlara bir rahmet (bolluk-refah) tattırdığımızda sevinirler/mutlu olurlar. Eğer kendi işledikleri ahlaksızlıkların sonucu olarak başlarına bir kötülük (şerr) gelince, bir de bakarsın ümitsizliğe düşerler.” (30/36) İşte bu tutum yanlıştır. Yapılması gereken ise şudur: “Rabbinize alçakgönüllüce ve derinden dua edin; çünkü o haddi aşanları sevmez.
Düzene sokulmuşken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; Allah’tan korkarak ve rahmetini umarak ona dua edin; Allah’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır.” (7/55-56)
“De ki: “Sizler, açıktan veya gizlice ona: “Eğer bizi bundan kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız.” diye dua ederken; sizi karanın veya denizin karanlık (zor) durumlarından kim kurtarır? De ki, bu durumlardan sizi ancak Allah kurtarır; ama siz yine de ona ortak koşarsınız. De ki: “O, size üstünüzden/gökten veya yerden bir kötülük göndermeye kadirdir, kiminizi kiminize musallat etmeye kadirdir…” (6/63-65)
Özetle, bugün karşı karşıya olduğumuz salgının yaratmış olduğu kitlesel ölüm korkusu ve özgürlük yoksunluğu durumlarında –bu virüs ister insanların laboratuvarlarda icat etmiş oldukları bir fesat olsun, isterse Çinlilerin yarasa eti yemelerinden kaynaklanmış olsun- inanmış insanın alması gereken ahlaki tutum, tehlikeyi aşmak için bir taraftan elinden gelen bilimsel ve koruyucu bütün tedbirleri alırken; diğer taraftan: “La havle vela kuvvete illabillah=Allahın gücü-kudreti, kuşatmasının ötesinde başka bir güç yoktur”; “Hasbunallahu veni’melvekil, ni’mel Mevla ve ni’mennasir=Allah bize yardım için yeter; O, ne mükemmel vekil ve iyi yardımcıdır.”; “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun=Biz Allah’a aitiz ve ona döneceğiz” (21/35) diyerek Allah’tan yardım talep etmek ve bu salgının aşılması için çalışanlara (sağlıkçılar—bilim insanları) metanet vermesini ve yardım etmesini istemektir.