Kötülük için kötülük: Irkçılık

Ali Fikri Işık Analiz Etti...

Kötülük için kötülük: Irkçılık

Bazen kendimi örümceğin ağına takılmış o sivrisinek gibi hissederim; hikâyeyi bilirsiniz: Örümcek ağda takılı sivrisineğe sorar “Seni kurtarması için yalvardığın tanrı, benim öğle yemeğim için şükrettiğim tanrı mı?” Sivrisineğin neler hissettiğini hayal bile edemem. Eğer tanrı sivrisineğe yapılanı reva görüyorsa, örümceğim bu durumdan, bir üstünlük, bir ayrıcalık ve imtiyazlı olma halini çıkarıp benimsemesi kaçınılmaz olur. Burada trajik olan sivrisineğin içine düştüğü durum değil, örümceğin bir hayat tarzı olarak çıkardığı derstir. Çünkü az sonra aynı örümceğin bir fareye, öğlen yemeği olma ihtimali oldukça yüksektir.

Kendimizi ötekinden daha üstün görmek için esaslı nedenlerimizin olması gerekmez; çünkü hiç kimsenin öyle nedenleri yoktur. Ölümün bir olgu olarak varlığı ve kaçınılmazlığı, diğer bir deyişle ölümlü olma hali, herkesi kusurlu hale getirir. Daha doğduğu ilk anda ölümlü olduğunu bilen bir zihin, nasıl kusursuz olabilir ki? Doğduğu andan, yürümeye başladığı ana kadar bir başkasının ilgisine ve yardımına muhtaç olan insanoğlu, nasıl olur da kendini ötekinden daha üstün ve ayrıcalıklı görebilir? Çok uzaklara, başka gerekçelendirmelere gerek yok; ölüm hepimizi eşitliyor.

O zaman sorun ne? Sorun galiba şimdide. Bugün, şimdi sahip olduğumuzu sandığımız paramızı, mal ve mülkümüzü ve statümüzü koruma refleksimiz, bizi ayrıştırıyor. Şimdisi olanlar için hayat bu dünyadaki cennettir, dolayısıyla bu cenneti ne pahasına olursa olsun koruma arzuları anlaşılır bir durumdur. Anlamak demek bu duruma katılmak, ona hak vermek anlamına gelmez. Sadece bunu neden yaptıklarını anlıyorum demektir. Ama benim anlamakta sıkıntı çektiğim nokta, bugün, şimdi kendileri için bir cennet yaratanların, neden bu kadar kötülük yapmaya meyilli olduklarıdır. Ölüm, cennet ve kötülük, pek de akli bir üçlü oluşturmuyor. Hem ölümlüsün hem de bir cennette yaşıyorsun ve bir o kadar da kötülük yapma potansiyeli taşıyorsun.

Eğer dünyevi cennet bu kadar kötülük barındırıyorsa, o zaman gelecek denilen şey yoktur. Sadece bugünün, şimdin varsa gelecek bir umut olarak var olabilir.

Tam da bu noktada tuhaf olan şudur: Ne malı ne mülkü ne parası ve ne de statüsü olmayanların, kötülük yapma potansiyelleridir. Varsıl, bugünkü cennetini hiç kimseye kaptırmamak için zalimleşir. Peki hiçbir şeyi olmayanlar neden zalim olma ihtiyacı duyar? Varsılın cennetine bir gün dahil olma ihtimali mi? Mümkün. Çok zor, çok istisnai bir durum ama yine de mümkün.

Kim ne derse desin, bütün kötülüklerin, kökeninde yatan şey işte bu ihtimaldir. Bu mümkün olabilir fetvasıdır. Üstelik bütün dünyevi cennet ve o cennetin sahipleri, tüm güçlerini bu ayartıcı düşünceden alır. Küçük insanın bir cennet kurma hayali, gerçek kötülerin son sığınağı olur.

Hayali cennet, kötücül bir hayalet gibi, üstünlüğün, ayrıcalıklı olma düşün, imtiyazın ve buna ulaşmanın yolu olarak da kötülüğün bereketsiz tarlasına dönüşür. Artık saf kötülük, kötülük için kötülük yapmak bir ideoloji haline gelir. Bir cennete sahip olanlar sinsice cennetlerini korumaya devam ederler. Bir cennete sahip olmadığı halde, bir cennet sahibiymiş gibi davranan güruh, daha da zalimleşerek, kötülük meleğine dönüşür. Başarısızlığın Filozofu Emil Cioran, boşuna şöyle demiyor: “En büyük zalimler aslında kafası kesilecek olanlar arasından çıkar.”

Irkçılık bir varsıl ideolojisidir. Hastalık filan değildir. Çünkü tedavi edilemez. Bir kötülük yapma tercihidir ve her tercih gibi mutlaka ödünsüz biçimde cezalandırılmalıdır.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.