Son günlerde ülkemizde de görülen ve Çin’ den yayılıp bütün dünyayı tehdit eden Korona isimli bir virüs ile karşı karşıyayız. Dünya tarihinde bir çok kere bu gibi bulaşıcı salgın hastalıklar görülmüştür.
İslam dininin, müslümanlara bu gibi salgın hastalıklara karşı tavsiyesi ve uygulaması nedir? Aslında bildiğimiz şeyler ama gelin bir daha hatırlayalım.
Yüce Allah’a saygı, bütün yaratılmışlara şefkat ve merhamet esasına dayanan İslam, insanın maddî ve manevî gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığını korumayı da amaç edinmiştir.
Bu amacı gerçekleştirmek için de fert ve topluma zararlı şeyleri yasaklamış, faydalı olanları da emretmiştir.
Başta Kur’an-ı Kerim’de: “Allah yolunda sarf edin, kendinizi kendi elinizle tehlikeye atmayın, işlerinizi iyi yapın. Şüphesiz Allah iyi iş yapanları sever” (Bakara,2/195) buyurulur.
Peygamberler de insanlığı, tevhid inancına çağırmalarının yanı sıra, insan sağlığına büyük önem vermişler ve insan hayatını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarla dönemin şartlarına göre mücadele etmişlerdir.
Bu durumun en açık örneğini Hz. Muhammed (s.a.s)’in hayatında görmekteyiz.
Nitekim hadis kitaplarının “Tıbb-ı Nebevî” başlığı altında, Peygamberimizin bulaşıcı hastalıklarla mücadele ettiğini ve bu hastalıklar konusunda müminlerin dikkatli olması ve bu hastalıklara tutulanların bir başkasına hastalığı bulaştırmaması için önlemler alması gerektiğini vurgulayan birçok hadisler yer almaktadır.
Hz. Peygamber bir yerde veba çıktığını duyanların oraya girmemelerini, bulundukları yerde zuhur etmesi halinde ise oradan çıkmamalarını emretmiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 92).
Yine Hz. Peygamber’in eşlerinden birisini, gözünün iltihaplanması üzerine başkasına sirayet etmemesi amacıyla iyileşinceye evde/karantinada bekletmesi en çarpıcı örneklerden bir tanesidir. (Kettânî, I, 359).
Cüzzamlı hastalardan kesinlikle uzak durulmasını isteyen Resûl-i Ekrem (Buhârî, “Ṭıb”, 19), kendisine biat etmek üzere Medine’ye gelmekte olan Sakīf heyetinde cüzzamlı bir hastanın bulunduğunu haber alınca onun geri dönmesini istemiş ve biatının kabul edildiğini bildirmiştir (Müslim, “Selâm”, 126; İbn Mâce, “Ṭıb”, 44).
Hz. Peygamber, hastalıklı hayvanların sağlıklı hayvanlardan ayrı tutulması gerektiğini de belirtmiştir (Müslim, “Selâm”, 104-105; Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 24).
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.), Müslümanlara bulaşıcı hastalığa sebep olan zararlı hayvanlarla mücadele etmelerini ve mikropların, virüslerin üremesini önleyecek temizlik/hijyen kurallarına da özen göstermelerini emretmiştir. (Buhari, Libas, 51,63,64; Taharet, 49; Müslim, Selam, 126; Tıb, 44; Buhari; Tıb, 168,169)
İbret verici bir hadise
Suriye’ye gitmek üzere yola çıkan Hz. Ömer’e bölgede veba salgını olduğu haber verilince, gerekli istişâreler netîcesinde, Şam’a gitmekten vazgeçmiş ve geri dönmüştür.
Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Hazret-i Peygamber’in emrine daha muvâfık olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında sahâbeden Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), Hz. Ömer’e (r.a.):
“–Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sormuş, Hz. Ömer (r.a.) ise, o âlim ve fâzıl sahâbîden böyle bir suâli beklemediği için:
“–Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! Evet, Allâh’ın kaderinden, yine Allâh’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vâdiye inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allâh’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allâh’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” (Buhârî, Tıb, 30, (Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 98; Taberî, IV, 57-58) buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in genel olarak sağlıkla ilgili tavsiye, emir ve uygulamaları daha sonraki dönemlerde Tıbb-ı Nebevî olarak literatüre geçmiştir.
İslam’da insanların başlarına gelen bela ve musibetlere karşı ümitsiz, panikleme ve karamsar olması hoş görülmemiş, her türlü yol, yöntem ve metodun kullanılması helal/haram sınırları içerisinde tavsiye edilmiş, hatta canın korunması noktasında, zaruretler karşısında haramla tedavi bile caiz görülmüştür.
Netice itibarı ile; özellikle bulaşıcı hastalıklar hakkında Hz. Peygamber’in uygulaması, o dönemin diğer tedavi yöntemlerinin yanında öncelikle karantina uygulaması yer almaktadır.
Nitekim “bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o bölgeden ayrılmayınız” (Buhârî, Tıbb 30; Müslim, Selâm 92; Ebû Dâvud, Tıbb 24; Muvatta, Câmi 23; Tirmizî, Cenâiz 66) buyurması karantinanın çok önemli bir yöntem olduğunu vurgulamaktadır.
Ayrıca koruyucu tedbirler kapsamında abdest, gusül gibi temizlik ve nezafet, hijyen tedbirleri alınması esas alınmıştır.
Dolayısı ile bu Koronavirüs salgından korunmak için öncelikle beden, kıyafet, yiyecek ve çevre temizliğine dikkat edelim.
Bulunduğumuz ortamı sık sık havalandıralım. Öksürdüğümüz ya da hapşırdığımız zaman tek kullanımlık mendillerle veya dirseğimizin iç kısmıyla ağzımızı kapatalım. Kalabalık ortamlardan uzak durmaya gayret edelim.
Özellikle lavabo, abdesthane, kapı kolu ve masa üstleri gibi el temasının yoğun olduğu alanları temiz tutalım. Kirli ellerimizle ağzımıza, burnumuza ve gözümüze dokunmayalım. Ellerimizi her zamankinden daha fazla sabunla ve ovalayarak yıkayalım.
Abdestte özellikle el, yüz, ağız, ve burunu her zamankinden daha itinalı yıkayalım. Camilerimizde ortak tespihleri kullanmak yerine parmaklarımızla ya da şahsi tespihimizle tesbihatımızı eda edelim.
Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede; “Tedbir bizden, Takdir Allah’tan” sözünün ifade ettiği manayı esas almalıyız.
Rabbimiz her türlü maddi manevi hastalıklardan muhafaza buyursun. Hastalarımıza acil şifalar ihsan buyursun. Amin.