Doğu seyahatine başladım geceyarısı itibariyle. Yola çıkışımı Twitter’dan paylaştım. Yol hikayeleri yazacağım belirli bir süre dedim.
Yola koyulduk babam ve iki erkek kardeşimle. Bolu Tüneline varmadan Ankara istikametinden gelen bir araç orta refüje saplanıp kalmıştı. Şükür ölen kimse yoktu. Sis ve yağmur belirli aralıklarla bastırıyordu.
Ankara’ya gece 3 gibi vardık. Baro Başkanlarının yürüdükleri yolu takip ettik. 27 saatlik fuzuli krizin, galipleriydiler. Haklı bir argümanla yola koyulmuşlardı. “Savunma Susturulamaz.” demişlerdi. Öyle de oldu. Ülke nüfusunun ekseri onlara destek oldu. Yürüyüşe katılan tüm Başkanlara, avukatlara, destekleyen siyasetçilere tek tek selam olsun. Geçerken gül döktük bizde yollarına. Ülke genelinde bu yanlış hamlenin farkına varan herkese müteşekkirim. Hukuk hepimize lazımdır. Savunma makamını, el üstünde tutmak hepimizin vazifesidir.
Ankara çıkışından Konya yoluna döndük, çok keskin bir virajı var. Hem keskin söz, hem keskin viraj kati suretle tehlikelidir. Sosyal medyada gezinirken, geçen ayların kahramanlarından AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Meclis’te yaptığı konuşmada "Bu ülkede AK Parti gelene kadar 'kadın' kelimesinin adı yoktu Türkiye’de" diye keskin bir cümlesi manşet olmuştu.
Neresinden tutalım bu kelamın. Ayda bir pot kırıyor Özlem Zengin. Meclisi bu kadar ablukaya alıp, bir de maske takınca nefes almak zorlaşıyor, oksijen azalmış mecliste. Havalandırılmasında fayda var.
Kendi dönemlerinde kadın cinayeti, çocuk evlilikleri kadar artış gösteren hiç bir dönem olmadı. Af ile çıkıp kaç tane kadın öldürüldü hatırlayın. Öyle ki en çok kadın mahkum bu dönemde oldu hem de bebek yaşta çocuklarıyla içerideler.
Yol boyu uyku bastırmasın diye, klimayla bir yukarı bir aşağı oynayıp durduk. Pencereleri açmak nefes aldırıyordu. Yoldaki kesik çizgiler gibi aralıksız düşünceler beliriyor insanın kafasında. Konya Adana istikametinde Zülfü Livaneli çalıyor radyoda “Eğil salkım söğüt eğil. Eğil yağmur, eğil rüzgar eğil. Bu benim ki sevda değil.” diyordu. Ondan az öncesinde ise titrek insan rahmetli Azer Bülbül’ün “9 kardaşa bedelsin” diye hitap ettiği sevgilisi, adeta bizim ailenin şarkı sözü gibiydi. Zira bizde 9 kardeştik. Arabadaki dört kişiden babam hariç 3 kardeşten bu sözle hüzünlenen kimdi, söylemeyeceğim.
Yol boyu bu ülkede yaşayan 3 asli unsurun, ırkın enfes müzikleriyle ilerledik. Türkçe, Kürtçe ve Arapça parçalar dinledik. Hepsiyle ayrı bir zenginlik yaşadık. Hepsiyle yaşamayı bilmek, sevmek çok önemli. Benim sözümdür; “Herkes kendi tabutu önüne geldiğinde üzülüyor. Oysa meziyet başkasının ölümüne de üzülmeyi gerektirir. Ve iddiam odur ki; bir kişi bile ölse eksilirim ben diyenler dünyaya barışı getirecektir.”
Bu paragraftan hareketle Devlet Bahçeli’nin sadece kendi arkadaşları için ettiği cümlelerden birini paylaşmak istiyorum. Keşke ülkedeki herkes için bu cümleyi sarf etse, ve devlet adamı olmanın gereğini yerine getirse. Enteresan bir çıkış yaptı yine Bahçeli. Mümtaz’er Türköne’ için, “bir haksızlık varsa, acilen düzeltilmelidir. Dava, tekraren ve titizlikle değerlendirilmelidir” dedi iki gün önce. Keşke yargı kararları Bahçeli’nin iki kelamına bağlı kalmadan uygulansa, hak hukuk adalet neyi gerektiriyorsa öyle kararlar verilse. 4 yıldır hapiste Türköne. “Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, bilerek ve isteyerek yardım etmekten” suçlu bulunmuştu. Yattığı süre kafi geldi muhtemelen. Yeniden yargılanmalı cümlesini duyduktan sonra yakın bir tarihte serbest kalacağını düşünüyorum.
Tüm gazeteciler tüm siyasiler tüm mağdurlar FETÖ ve benzeri örgütlerin sadece sempatizanı ya da mağdurları olduklarından mahkum olanlar bu çerçevede değerlendirilse ve haksızlık yapılanlar serbest kalsa. Hukukun vereceği karardır eyvallah, lakin Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Balüken, Osman Kavala, Altan Kardeşler, Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız ismini sayamadığım bir dünya isim için, adaleti sağlayabilsek...sadece gazeteciler de değil.
Adaleti dağıtırken, türlü türlü bahanelerle kendinden olmayanları hak hukuk gözetmeksizin hapse atmanın izahı olamaz.
Makaleyi bitirirken Tuz Gölü hizasına varmıştık. Ülkenin tuzu koktu. Tuz basıyoruz yaralarımıza. Öyle tuz tükettik ki, damağımız kurudu susuzluktan. “Yağdır Mevlam Su” değil de, “Yağdır Mevlam Adaleti” diyesi geliyor insanın.
İlk yol hikayemi gündemle karışık yazdım. Yol hikayesi yazmayı bile siyasete bulanmadan yazamaz oldum.
Makaleyi yine bir şarkının, Cem Karaca’nın mısrasıyla bitireyim. İzaha kafi gelir.
“Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur,
Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur.”
Ben de diyorum ki; ülkenin dertleri burdan köye yol oldu. 360 derecede dünyayı dolaştı. Bağ oldu ayaklarımıza dolandı. Yurdun yükünü çözmeye niyetlenenlere Allah imkan versin. Gayret gösterenlere selam olsun.
*Korona dolaşımda iken, yolculuk yapmak değişik bir tecrübe yaşattı. Maskesiz girilmeyen dinlenme tesisleri, hem arabada hem tesislerde tak-çıkar aksiyonu ve herhangi bir yerde maskeyi unutma sıradan bir şekle büründü. Bilezik niyetine kola geçirilse de, maske kullanmak hem yorucu geldi, hem de unutkanlığa neden oldu.
Veysi Dündar