Konya’da 29 Temmuz 2021 günü aynı aileye mensup 7 kişinin hunharca öldürülmesi yürekleri dağladı.
Cinayetlerin işlendiği yerin Konya olması, katilin ailesi ile öldürenler arasında eskiye dayanan bir husumet bulunması ve bu husumetin ilk olarak 11 yıl önce bir tartışmada Kürtlere hakaret ile başladığının rivayet edilmesi, olayın seyrini bir anda başka bir yöne çevirdi.
Üstelik daha çok yakın bir zamanda 12 Mayıs ve 20 Haziran 2021’de katilin akrabalarının kalabalık bir grupla ve Kürtlere küfürler içeren sloganlarla maktullerin evlerine saldırarak önlerine çıkan herkesi ağır bir şekilde darp etmeleri, şikayet sonunda yakalanan saldırganlardan sadece ikisinin tutuklanıp diğerlerinin serbest bırakılmaları ve sonrasında yine tehditlere devam etmeleri üzerine adli mercilere yapılan şikayetlerin savcılık tarafından ciddiye alınmaması büyük tepkilere neden oldu.
Ne yazık ki hemen herkes olaya kendi durduğu yerden yaklaşarak siyasal çıkarlarına alet etmeye çalıştı.
Muhalefet tarafından en çok öne çıkarılan ise Türk toplumunda oluşan/oluşturulan Kürt karşıtı ırkçı söylemlerin etkisi ile bu cinayetlerin işlendiği oldu.
Bu ırkçı-faşist etkinin en büyük sorumlusu olarak da Kürt meselesine özellikle MHP ortaklığı sonrası salt güvenlikçi bir politika ile yaklaşan mevcut AK Parti Hükümeti gösterildi.
Cinayetlerin işlendiği gün olay duyulur duyulmaz hükümete muhalif basın ve medya haberi ‘Konya’da Irkçı faşistler, Kürtlere saldırarak 7 kişiyi öldürdü’ şeklinde duyurdu.
Özellikle Türkiye dışından yayın yapan Medya TV ertesi gün sabaha kadar tam bir iç savaş çığırtkanlığı yaparak yayınını sürdürdü.
Yıllar önce Diyarbakır’da sağduyulu biri olarak tanıdığım ve Avrupa’da bir dönem Kürt din adamları örgütünün başkanı olan kişi ise beklemediğim bir şekilde çok sert ve kışkırtıcı bir üslupla tüm Kürtleri sokaklara çıkmaya ve eylemlerde bulunmaya çağırarak adeta ateşin üzerine benzin döktü.
Türkiye siyasetinde en zor işlerden biri sapla samanı birbirinden ayırt etmektir.
Türkiye’nin en derin yarası Kürt meselesidir.
Son 50 yıldır Kürt meselesi ile ilgili nerdeyse aralıksız olarak kan akmakta/akıtılmakta.
Bu kirli savaşta Kürt-Türk vatandaşlardan; asker, polis, korucu, sivil, PKK’li yaklaşık 60-70 bin insan hayatını kaybetti.
Yine bir milyona yakın kişi gözaltı, tutuklama, hapis, sürgün… adli takibata uğradı.
Kürt meselesi dışında Sağ-Sol; Alevi-Sünni; Dindar-laik ayrıştırması üzerinden de toplumsal fay hatları kırılmak istendi; binlerce kişi Maraş, Malatya, Sivas, Çorum… olaylarında öldürüldü.
Milyonlarca Alevi sistematik bir şekilde Anadolu içlerinden sahillere ve metropollere göç etmek zorunda bırakıldı. Anadolu çok büyük oranda Türk-Sünni-Hanefi etnisitesi ile milliyetçi muhafazakar bir kimliğe büründürüldü.
İçeriden ve dışarıdan planlanarak sahnelenen bu korkunç olaylara rağmen Allah’a sonsuz şükürler olsun ki ülkede bir iç savaş çıkmadı ve çok ağır bedeller ödenmesine rağmen halkın aklı selimi tüm oyunları boşa çıkardı.
Bugün de aynı kirli tezgahlar ve oyunlar devam ediyor.
Tüm bu ‘tezgahlardan’ bağımsız olarak Türkiye’de ‘Türk milliyetçiliğini’ bir maske olarak kullanan şoven, ırkçı faşist kişiler ve çevreler var mı?
Hiç kuşkusuz ki var!
Mevcut AK Parti-MHP iktidarının son dönemlerdeki demokratikleşmeyi rafa kaldıran, aşırı güvenlikçi ve militarist söylemi bunları besleyerek, cesaretlendiriyor mu?
Ne yazık ki evet, cesaretlendiriyor.
‘Neden?’ derseniz, çok uzağa gitmeden en son İzmir HDP binasına yapılan ve gencecik bir kızın katledilmesi ile sonuçlanan cinayeti örnek verirsek olayların tam olarak üzerine gidilmiyor ve arakasındaki gerçek mihraklar ve çeteler ortaya çıkarılarak hak ettikleri cezaya çarptırılmıyor.
Bu da toplumda haklı olarak iktidarı suçlayıcı bir algıya neden oluyor.
Ancak her türlü olumsuzluğa rağmen Türkiye’de Kürt düşmanlığına dayalı ciddi bir ırkçı kitlenin olduğunu söylemek Türk halkına haksızlık olur.
Kürtlerde ise bu hastalık neredeyse yok denecek kadar az.
Son yüz yılda Şeyh Said Kıyamı’ndan Dersim’e ve o günlerden bu günlere kadar yüz bine yakın Kürt hayatını kaybetmesine rağmen Kürt halkı olayların gerçek sorumlusu olarak rejimi görüyor ve Türk halkına karşı bir düşmanlık beslemiyor.
Konya en az 300-400 yıldır Kürtlerle Türklerin birlikte yaşadıkları bir şehir. Konya’nın özellikle Ankara’ya sınır Yunak, Kulu ve Cihanbeyli gibi ilçelerinin büyük bir çoğunluğu Kürt. Yine aynı şekilde merkezde de on 25-30 yılda olan yeni göçlerle birlikte birkaç yüz bin Kürt yaşıyor.
Konya’nın cumhuriyet tarihi boyunca Kürt milletvekilleri, Kürt senatör ve belediye başkanları var ve hiç bir zaman Konya’da bir Türk ve Kürt çatışması yaşanmadı.
Tüm bu tabloya rağmen yine de sayıları çok az olsa da faşist çeteleri ve arkalarındaki unsurları ciddiye almak lazım.
Allah korusun bu işler orman yangınlarına benzer. Hiç tutuşmaz dediğiniz ‘ıslak ağaçlar’ bile gün gelir bir kıvılcımla tutuşur ve alevler her yanı yakar.
Başta İslam ümmetçiliği fikrinden gelen AK Parti kadroları olmak üzere herkesin aklını başına alması ve ülkenin bir an önce bu olumsuz iklimden çıkması/çıkarılması lazım.
Konya’da görevlerini ihmal eden emniyet müdürü, vali, savcı, polis… kim varsa hepsinin hesaba çekilmesi lazım.
Sözde Kürt siyasetçilerine gelince;
Her ne olursa olsun, velev ki ırkçı-faşist bir linç söz konusu olsa bile halkı sokaklara dökerek iç savaş çığırtkanlığı yapmak yerine ilk önce olayları yatıştırmak ve ne yapılması gerekiyorsa da ondan sonra yapmak lazım.
Ateşe benzin değil su dökmek lazım.
Halkımızın felaketine yol açacak tavırlardan kaçınmak lazım.
Allah Konya’da canice katledilen 7 kardeşimize rahmet etsin.
Kaynak: Farklı Bakış