HERHALDE çok az durumda bir cinayet soruşturması, dünyanın belki de en önemli krallık rejiminin kendi içindeki güç dengelerini, oradan hareketle bütün bir bölgedeki siyasi dengeleri bu kadar köklü bir şekilde etkileme potansiyeli taşımıştır.
HERHALDE çok az durumda bir cinayet soruşturması, dünyanın belki de en önemli krallık rejiminin kendi içindeki güç dengelerini, oradan hareketle bütün bir bölgedeki siyasi dengeleri bu kadar köklü bir şekilde etkileme potansiyeli taşımıştır.
Herhangi bir bölgenin değil, bütün Ortadoğu´nun jeopolitiğinden ve dünyanın ilk üç büyük petrol üreticisinden biri olarak iç istikrarı dünya ekonomisini de sarsma kapasitesine sahip bir ülkeden söz ediyoruz. Üstelik, ABD´deki Trump yönetiminin İran´ın kuşatılması başta olmak üzere bütün Ortadoğu politikalarının merkezine yerleştirdiği çok kilit bir ülke Suudi Arabistan.
Ve Türk polisi, bu ölçüde stratejik öneme sahip bir ülkenin İstanbul´daki başkonsolosluğunun bahçesindeki kuyunun içinde bir cinayetin izlerini aramaktadır. Kayıp bir ceset söz konusu. Polisin bulacağı izlerin değindiğimiz bu jeopolitik dengeler üzerinde kuvvetli bir basınç yaratması kaçınılmazdır.
*
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´nın yürütmekte olduğu soruşturmada herkesin dikkatini çeken bir dizi önemli nokta var. Bunlardan birincisi, cinayetin başkonsolosluğun içinde işlendiğini kanıtladığı öne sürülen ses kayıtlarının durumudur. İsmi belli olmayan ?Türk yetkililer?e atfen bu kayıtların elde bulunduğu yazılmış, bu yönde çıkan haberler tekzip de edilmemiştir. Bunların istihbarat amacıyla elde edilmiş dinleme kayıtları olduğu tahmin ediliyor. Gelgelelim istihbarat kayıtlarının bir dava dosyasında delil olarak yer alabilmesi hukuken sorunludur.
İkinci nokta, şüphelilerle ilgilidir. Ankara kaynaklı haberler, çoğu cinayetin işlendiği 2 Ekim günü Suudi Arabistan´dan gelen 15 kişilik infaz ekibi ve bazı konsolosluk görevlileri hakkında İnterpol´den ?kırmızı bülten´ kararı çıkartılması için hazırlıklara başlandığını gösteriyor. Ayrıca, Savcılığın yürüttüğü soruşturma sonucunda hazırlanacak iddianamede bu Suudi vatandaşlarının sanık olarak yer alması az çok kesin gibidir.
Haklarında soruşturma yürütülen bu Suudilerin hepsi cinayetten sonra 2 Ekim akşamı ve 3 Ekim sabah saatlerinde Türkiye´den çıkış yapmıştır. İlk çıkan 6 kişilik grubu taşıyan özel jet saat 18.30 sularında kalkmıştır. Bu grup çıkarken Kaşıkçı´nın kaybolduğu bilgisi polise henüz intikal etmiş olduğundan (Saat 17.33) o noktada bir şey yapılabilmesi kolay değildi. Buna karşılık, saat 22.30 sularında havalanan ikinci özel jetle uçan 7 kişiden pekâlâ şüphelenilmiş, uçağın içi aranmış, hatta Kaşıkçı´nın grubun içinde olup olmadığı da kontrol edilmiştir.
Heyetin kalan iki mensubu da 3 Ekim 01.30´da kalkan tarifeli uçakla Riyad´a gitmiştir. Cinayetin ardından 2 Ekim günü Kaşıkçı´nın elbiselerini giyip dışarı çıkan ?dublör´ Muhammed Al Madani bu iki kişiden biridir.
*
Hadisenin birinci derece tanığı olan Başkonsolos Muhammed el Uteybi´nin olaydan iki hafta sonra 16 Ekim günü elini kolunu sallayarak İstanbul´dan çıkış yapabilmiş olması yürütülen soruşturmayla ilgili en çok tartışılan konuyu oluşturuyor.
Konsolosların statüsünü düzenleyen 1963 tarihli Viyana Sözleşmesi -ağır suç işlenmesi halinde- konsolosların da soruşturulabilmesine açık bir dille izin veriyor. Dolayısıyla, El Uteybi´nin en azından tanık kimliğiyle ifadesi alınabilirdi. Ülkeden çıkışına izin verildikten sonra şimdi hakkında İnterpol´den ?kırmızı bülten´ hazırlığı yürütülmesinde izaha muhtaç bir durum var.
*
Bu arada, önemli bir başka olayı da çok kısaca hatırlamak gerekiyor. Kaşıkçı, başkonsolosluğa 28 Eylül günü cuma günü gitmiş, kendisine 2 Ekim günü gelmesi söylenmiştir.
Hemen ertesi günü başkonsoloslukta ?ataşe´ olarak görünen Abdullah el MuzainiRiyad´a hareket etmiştir. Sabah gazetesinden Abdurrahman Şimşek ve Nazif Karaman´ın haberine göre, asıl görevi ?İstihbarat İstasyon Şefliği? olan El Muzaini, 29 Eylül günü 14.31´de Sabiha Gökçen Havalimanı´ndan çıkış yapmıştır.
İlginç bir ayrıntı, ?istasyon şefi´nin cinayetten bir gün önce, yani 1 Ekim Salı günü İstanbul´a dönerek Atatürk Havalimanı´ndan giriş yapmış olmasıdır. İnfaz ekibinden ilk parti 3 kişi de aynı uçakla İstanbul´a gelmiştir. El Muzaini, Kaşıkçı´nın öldürülmesinden sonra saat 21.35´te Atatürk Havalimanı´nın pasaport kontrolünden geçip Riyad´a dönmüştür.
Salt bu görevlinin hareketleri bile tek başına Suudi istihbaratının Kaşıkçıcinayetindeki rolünü teyit eden kayda değer bir delildir. Galiba kuyunun içinde sıkışan Suudi Arabistan´ın bizzat kendisidir.