Biz, Sevgili Peygamberimizin hadisinde müjdelediği ‘Ğarib’leriz.
Biz, Sevgili Peygamberimizi görmeden iman eden mutlulardanız.
Biz, onu örnek alması yasaklananlardanız.
Biz, evinde yabancılık hissedenleriz.
Biz, evimizin başköşesine, bağdaş kuranların hizmetkârıyız.
Biz, sınırlarla bütün Müslüman kardeşleriyle görüşmesi yasaklananlarız.
Biz, üzerinde hürriyet/özgürlük damgası taşıyan zincirlerle bağlı köleleriz.
Biz, kölelikte terfi kardeşlerimizin ayakları altında ezilmeye mahkûmlarız.
Biz, kendi dinimizden olanlarla kavga etme, aşağılama, dalga geçme görevi alan şanslı köleleriz.
Biz, Anayasa’sına bir tek ayet yazılmasına izin verilmeyen ezikleriz.
Biz, bir tek ayetin manasını saptırmak, alaya aldırmak, dalga geçtirmek için birbirimizle kanlı-bıçaklı olmamıza izin verilen özgür akademisyenleriz.
Biz, Müslüman’a sapladığımız dil hançeri, kırdığımız Müslüman gönül sayısına göre rütbe alanlarız.
Biz, kendi vatanımızda, bizi ırgat gibi çalıştıranların verdiği aylıkları, yatak odası, yemek odası ve tuvalette harcama özgürlüğüyle yarış yapanlarız.
Biz, “Efendilerimiz, benim beynimi beğendi” diye kardeşlerine hava atanlarız.
Biz, medreseden üniversiteye, üniversiteden medreseye savaş açanlarız.
Biz, fen fakültesinden ilahiyata çamur atanlarız.
Biz, ilahiyattan medreseye hakaret kasırgası estirenleriz.
Biz, Müslümanlara çamur atmayı, aslanlarını asmayı, zincirlerini kırmaya çalışanları ihbar etmeyi ve “Aferin” ödülü almayı şeref bilen korkak köleleriz.
Biz, efendilerimiz hakkında aklımızdan geçen en çirkef kelimeleri, köle kardeşlerimizin bulanık gönüllerine, kirli dilimizle boşaltanlarız.
Biz, kapısının üzerinde, “Özgürlük hapishanesi” yazan yerden kaçmak için, fikir iğnesiyle hayal kuranları, yine gardiyanı bizden olanlara şikâyet edenleriz.
Biz, ciğerparemiz olan yavrularımızı, efendilerimize layık köle olmaları için, yeme-içmemizden kısarak onların diliyle onlara daha iyi hizmet etsin diye ömrünü heder edenleriz.
Biz, Allah’ın verdiği nefesi, yine Allah’ın verdiği burunla aldıktan sonra, Allah’ın kitabına harp açanların yolunda nefes tüketenleriz.
Biz, bizi birbirimize düşürenlerin “Aferin”iyle mutlu olan, televizyon denilen meydandaki platform/kürsüden kendisi gibi inananlara saydıran saygısızlarız.
Sömürgen, semirgen, kanımızla beslenen, gözyaşımızla sulanan, iliğimizi somuran efendilerimiz!
Sizleri, karpuz kabuğunun üzerinde kaydırarak cehenneme gitmenize de bu ezik halimiz izin vermez.
Biz, elimiz ve kolumuz bağlı köleleriniz olduğumuz halde, kendi iç dünyamızda sizden daha özgür olduğumuza inanırız.
Sizleri, iffetini yitirmiş,
Şeref denilen nimetten tat almamış,
İmanın izzetini görmemiş,
Nefsinin esiri, şeytanın oyuncağı olmuş,
Kendisi gibi insanlardan her yıl bir milyonunu yiyerek beslenen canavar gibi gördüğümüzden,
Yaptığınız bütün bu cinayetlere, hıyanetlere, dünyayı hapishaneye çevirmelerinize, milyarlarca insanın hakkını binlerce insana tahsis etmenize rağmen, sizin cehenneme gitmenize gönlümüz razı olmayanlarız biz.
Biz, sizin, enaniyyetinizin/benliğinizin hapishanesinde, şeytanın zehirli şerbetini içerek,
En çirkin inancınızı put süsler gibi süsleyerek,
Yaptığınız her kötü katliamı güzel göstererek,
Sizi kendi hapishanesinde tutarken, bize emirler verdiren, bizi de size gönlü özgür, teni tutsak yapan kâfirlik hapishanesinden çıkmanızı,
İmanın tadını almanızı sağlamak için,
Ve insanlık seviyesine yeniden yükselmenizi, can-ü gönülden isteyen, teniyle köle, gönlüyle size acıyan köleleriz biz.
Biz, “Elinde köz taşıyan adam” gibiyiz.
Közümüzü atıversek donarız, tutuversek yanarız.
İman ışığımızı, kâfirlik karanlığında kalan gönüllerinize tutsak, gönül gözünüz kamaşacak.
Karanlıkta kalmanızı da istemediğimizden, aslında biz, birbirimizle kavga ederken, sizi bilgilendirerek gönül gözünüzü açmaya çalışıp, birlikte kula kul olmaktan çıkıp, Allah’a kul olmaya çalışıyoruz.