“Bütün kendisini oluşturan parçaların toplamından farklı ve büyüktür. Hiçbir parça bütünün sahip olduğu özelliklere sahip değildir”
Hepimiz orta öğretimde meşhur fil örneği ile anlatılan Geştald(bütüncü) psikoloji kuramını okumuşuzdur. Bu yönüyle fil kendisini oluşturan bütün organlardan farklı ve büyüktür, bacak-bacaktır, hortum-hortumdur, kuyruk-kuyruktur.
2014’ten beri oluşturulmak istenen siyasal zeminin yeni bir adımı atıldı. 6-8 Ekim olayları olarak bilinen ve Kobanê olayları olarakta anılan bir dönemin hesabı yeniden önümüze yeni bir menü(HDP MYK’sının tutuklanması) olarak kondu.
Bütün bir çözüm sürecini bitiren, Kürtlerle güzel ve daha güçlü bir tahayyülden (daha güçlü Türkiye’den) koyu karanlık bir korku tüneline neden ve nasıl girildi.
Çözüm süreci, Kobanê olayları, Kerkükün işgali, 6 milyon oy alan bir partinin başkanının; Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması, Kürt siyasetini kriminalize etme çabaları, Kayyım pratiği, değişik isimler ile gündeme gelen Rojava saldırıları, Hendekler ve HDP’yi kapatmak, en azından kapatmayı demoklesin kılıcı gibi başında sallamanın bir aracı olarak HDP’nin o zaman ki MYK’sının tümünü içeri atmak.
Yukarıda saydıklarımızın tümü aslında bütünün fotoğrafını bize gösteren(Geştald) ama her biri tek başına anlamsız olaylar dizisidir. Ve biz her seferinde filin ya bacağına ya da hortumuna sarılarak bir gerçek bulma umuduna kapılırız.
Tüm ideolojik, felsefik fantezilerimizi yüklediğimiz ama bir türlü buna sığmayan bu dönemde ne oldu.
Kime sorarsanız sorun HDP’nin bir barış süreci projesi olduğunu söyler. Türkiyelileşmenin de bu projenin söylem dili olduğunu kabul eder. Hatta Türkiyelileşme gerçeğini Öcalan’ın başından beri dile getirdiği Kürt meselesini aramızda, Türkiye ile çözelim(Türkiyeli Çözüm), Kürt meselesini Uluslararası, emperyalistlerin üzerinde oynayacağı bir alana çevirmeyelim, yaklaşımıydı.
Tüm bu senaryolar NATO’nun Türkiye ile birlikte Şam’da namaz kılma arzusu ile ortaya çıktı(2011). Hatta bunun ön hazırlığı olarak Türkiye NATO’nun istihbarat desteği ile PKK’ye büyük bir operasyon başlattı(sandeviç operasyonu). Bir şekilde iran’ı da buna dahil etti. İran neredeyse bir orduyla Kandil’e yürümeye başladı. Murat Karayılan’ın İran’ın eline düştüğü söylentileri Türk basınına servis edildi. Ancak İran Türkiye ile Nato’nun ortak bir operasyon ile Suriye’ye saldırma ön hazırlığını yaptığını anlar anlamaz Kandilden çekildi ve sınır boylarını PKK’ye bıraktı.
Ve bunu takip eden zamanlarda (2013 ile birlikte) IŞID-DEAŞ’ın ( Irak-Suriye İslam Devleti) bir anda Suriye ve Iraktan aldığı silahlar ve topraklarla Irak ve Suriye’den daha büyük bir devlet olması ile devam etti. Haliyle bu durum Ortadoğu’nun göbeğinde oturan Kürtleri kendiliğinden bu işin büyük aktörlerinden biri yaptı.
Ortaya çıkan Rojava gerçeği ve bunu sembolize eden Kobanê direnişi olayı çok farklı bir mecraya taşıdı. Kobanê ile Kürt sorunu Türkiyeli bir sorun olmaktan çıkıp uluslararası bir nitelik kazanmaya başladı. Kürtler Uluslararası koalisyon ile çalışmaya, çalıştıkça da işi daha bir uluslararası hale getirmeye başladılar.
Bundan sonra oluşacak çözüm sürecinin bitişini, hendekleri, şehir savaşlarını ve koyu karanlık tünelin başlangıcını tam da Türkiyeli çözümün bitip Kürt sorununun uluslararasılaşması şeklinde okumak siyasetin, jeo’nun ve onun üzerine kurulan stratejinin hakkını vermekle olur.
Bu anlamda Kobanê Kürt sorununun uluslararasılaşmasının en kristalize olmuş halini anlatır. Kürtler Kobanê’de yeni bir soykırımla karşı karşıyadır. Kuzey Kürdistandaki büyük Kürt dinamiği bütün bir halk dinamiği ile Kobanêde müthiş bir duygudaşlık yaratmış, dört parça Kürdistanda şu anki atmosfer ile anlayamayacağımız yeni bir dönemin heyecanını biriktirmiştir. Dünya IŞID’in barbarca yaklaşımlarından Kürtleri korumak, Kürtlerin Kobanê’deki direnişine destek vermek için Türkiye’ye rağmen uçaklarla yiyecek, giyecek, tıbbi malzeme ve ciddi bir silah yardımı yapmış, Türkiye’ye Peşmerge’nin Kobanê’ye geçmesi için çok büyük baskı yapmıştı.
Nitekim Peşmerge’nin Haburdan girişi ile başlayan büyük sevgi gösterileri Kürt sorununu önce Kürdistanlaştırmış, akabinde Ortadoğulaştırmış, sonra da Uluslararasılaştırmıştır.
Tüm bunların ışığında “Türkiyeli” çözüm süreci anlamsızlaşmış, Kürtlerle büyüme senaryoları, büyüyen Kürtleri kontrol edememeye dönüşmüştür.
Haliyle Türkiye köklü bir politik değişikliğe gitme ihtiyacı duymuş, gündemine aldığı bekâ meselesini öncelikle Kürtler üzerinden “milli güvenlik doktrini” haline getirmiştir(2014 MGk kararları).
Şüphesiz 15 Temmuz kontrollü darbe teşebbüsü tüm bunlardan ayrı ele alınamaz. Öcalan’ın her defasında darbe dinamiği ile Kürt meselesini ilişkilendirmesi tüm bu kompozisyonu tamamlayan bir realitedir.
Tüm bu gelişmeler ışığında fil uluslararasılaşan Kürt sorunudur. Diğer tüm komplikasyonlar ancak ve ancak filin birer uzvudur ve hiçbir zaman fili tanımlayamaz.
Son zamanda HDP’ye yapılan operasyonları bir sürü ideolojik okumaya tabi tutanların, HDP’ye yapılan operasyonları kadın hareketine, radikal demokratik yaklaşıma, Türkiyelileşme politikalarının hükümeti korkuttuğu şeklinde HDP’li bir kimliğe indirgemeye ve tüm bu büyük resmi bir yeniden toplaşma aracına çevirme yaklaşımı her şeyden önce Kürtlerin politik tecrübe ve yaklaşımının çapını ölçememektir.
Kürtlerin Dünyaya göz kırptırdığI(*) bir öz güven süreci bocalamalarla da olsa devam ediyor. Kürt sorunu Güney Kürdistan’da meşruiyetini ve haklılığını perçinleyerek devam ettirirken, Rojava’da Kürt tarafların uzlaşma ve birleşmesiyle zımni bir Güney Kürdistan-Rojava doktrinine doğru gittiğini görmekteyiz. Ve bu doktrin de uluslararası güçler tarafından desteklenmekte ve daha bir tahkim edilmektedir.
Aslında tüm bu gelişmeler Türkiye’nin korkularını haklı çıkarmış ancak uyguladığı politikalar ile de korkularını daha da büyütmüştür. Çözümsüzlüğün her seferinde kabarmış bir fatura olarak önüne geleceği yeni bir döneme gireceği kaçınılmaz bir realitedir.
Ayrıca Kobanê olaylarında Yasin Börü’nün hunharca öldürülmesi ve 1’e 5 bir terkiple birilerinin ölüm makinelerini sistemin icazeti ile devreye sokması bir o kadar önemlidir. Yine sistemin bizzat Yasin Börü’yü sahiplenmesi ve bunu politik bir argümana çevirmesi sıradan-Türk-devlet hümanizminin basit bir refleksine indirgenemeyecek bir mesaj içerdiğini de görmek gerekir.
Esas meseleyi örtünce Türkiyelileşmenin olmayacağı, Kürt partisi değiliz diyerek Kürt dinamiğini perdeleyemeyeceği gerçeğini önüne alıp, bir halk siyasetinin imkanlarının parti ve hizip yaklaşımlarının üstünde, daha gerçekçi-öncelikli olduğu realitesiyle, daha büyük resimde zamanın ruhuna uygun dünya ile birlikte kurucu bir siyasete yönelmek durumundayız
*S. Demirtaş
HABER AZAD