Tarih: 09.02.2021 14:28

Klasik Kürt Literatüründe Hz. Muhammed Algısı

Facebook Twitter Linked-in

İslam’ın 610 yılında Mekke’den başlayarak tüm dünyaya yayılması sonucu Araplardan sonra Kürtler, Persler ve Türkler de 7. ve 9. yüzyıllar arasında Müslümanlığı kabul etmeye başladılar. İslam’a giren her milletin tarihinde Hz. Muhammed’in de özel bir konumu bulunmaktadır. O dönemlerde yazılan birçok eserde Allah’a, Hz. Muhammed’e ve Hulefa-i Raşidin’e yönelik sevgi, saygı ve methiyeler içeren bölümler mevcuttur. Bu eserlerdeki Hz. Muhammed bölümleri incelendiğinde o milletlerin, eserin yazıldığı dönemdeki Hz. Muhammed’e yönelik bilgi düzeyi ve algısı daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.

İslam’ın kabul edilmesinden ve Kürtlerin kitlesel olarak İslam’a geçişlerinden sonra din hayatın her alanında en etkin konuma gelmiştir. Kürt tarihi ve eğitim sistemi medrese kültürünün güçlü olduğu bir gelenekten gelmektedir. Medreselerde eğitimin ana kaynağı dini eğitimdir. Medrese hocalığı da yapan birçok Kürt uleması eserler yazmış ve medreselerde öğrencilerine bu eserleri okutmuşlardır.

Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in hayatı, mevlit ve İslam tarihi kitapları Kürt ulemasının medreselerinde okutulan en önemli kaynaklardır. Peygambere olan muhabbet, sevgi ve bağlılığı gösterebilmek adına birçok âlim ve şair divanlarında mutlaka bir naat veya konuyla ilgili birkaç dize görmek mümkündür. Klasik Kürt edebiyatının şair ve ulemasında da bunu görmekteyiz. Bunların başında 16. yüzyılda Botan bölgesinde yaşayan bir alim olan Melayé Ciziri, yine 16. yüzyılda yaşayan ve Melayé Cizire’nin öğrencisi olduğu da rivayet edilen Faqiyé Teyran, klasik Kürt edebiyatının en önemli temsilcisi olan 17. yüzyıl şair ve mütefekkiri Ahmedé Xani, 18. yüzyıl başlarında yaşayan ve bilinen en yaygın Kürtçe mevlidin yazarı olan Melayé Baté ve 18. yüzyıl sonlarında yaşayan Molla Halilé Siirdi gelmektedir.

Bilinen en ünlü Kürt alim ve şairleri olan Ahmedé Hani Mem u Zin, İman Akidesi ve Divan isimli eserlerinde; Melayé Cizire Divan’ında; Faqiyé Teyran Şexé Sen’an isimli eserinde; Melayé Baté şiirlerinde ve yazdığı Mevlidinde ve Molla Halilé Siirdi de Mahsûlü’l-Mevâhibi’l-Ahadiyye adlı eserinde Hz. Muhammed’in nübüvvetine ve kişiliğine yönelik bölümlere yer vermişlerdir.

 

  1. MELAYÉ CİZİRÉ’DE PEYGAMBER ALGISI

Molla Ahmed-i Ceziri veya Molla-yı Ceziri, 16. yüzyılda Osmanlı döneminde yaşamış olan Kürt alim ve mutasavvıfıdır. Bohtan aşiretine[1] mensuptur. Âlimin doğum tarihi hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Kendisinin şiirinde belirttiğine göre Hicri takvime göre 974’te Cizre’de dünyaya gelmiştir. Miladi takvime göre 1566’a denk gelir. Dindar bir ailede büyümüştür. Diyarbakır, Bingöl, Hasankeyf gibi farklı yerlerde eğitim alan âlim, imamlık görevini Diyarbakır’da yapmıştır. Diyarbakır’dan sonra Sırba, Hasankeyf ve Cizre’de imamlık yapmıştır ve hayatının sonuna kadar Cizre’de kalmıştır.[2] Bazı kaynaklarda Nakşibendi tarikatından olduğu ve Kırmızı Medrese’de (Medresa Sor) müreddislik yaptığı kaydedilmektedir.[3]

Çok derin bir tasavvuf bilgisi, edebiyat kültürü ve büyük bir muhakeme ile ifade gücüne sahip olduğu gözlenen Melayé Ciziré’nin yazmış olduğu Divan isimli eser, doğudaki medreselerde ve önemli ilim meclislerinde yüzyıllarca okunan eserlerin başında gelmiştir.[4] Divanı ilk kez Von Hartman tarafından 1904 yılında Berlin’de bastırıldı.[5] Şiirlerini genellikle Kürtçe yazmıştır.

Mela, her ne kadar divanın kimi dizelerinde peygamberlerin görevlerine ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin evrenselliğine göndermede bulunmuşsa da o, daha çok naat diliyle Hz. Muhammed’i betimlemeye çalışmıştır. Molla Ahmed el-Cizîré divanın “İsmê Te Ye Mektubî di Diwana Qidem Da” adlı gazelinde Hz. Peygamber’i tavsif etmiştir. Mela bu dizede hakikati Muhammediye’ye işaret ederek, Allah’ın kıdem divanında ilk yazdığı ismin Muhammed ismi olduğunu söyler. Mela’nın düşünce felsefesine göre Allah’ın ilim kâlemi, ahsen-i takvimde ve en mükemmel şekilde tek bir harf yazdı ve o tek harf da Hz. Muhammed’in ulvi ismi idi. Çünkü bütün âlem sonradan onun mukaddes nurundan yaratılmıştır. Beyitler şunlardır:

İsmê te ye mektubî di dîwanê qidem da

Herfek qelemê ‘ilmê bi teqwîmê reqem da[6]

 

(Kıdem divanında yazılı olan adındır senin

Kâlem en güzel şekliyle yazmıştır adını senin)

 

Mela bir başka beytinde Hz. Muhammed’in ismini Mim harfi ile sembolize ederek onun zatının hakikatte Allah’ın ehadiyet güneşinin bütün ihtişamıyla tecelli ettiği ayna gibidir, der. Bu Muhammedi-nur Arap diyarında parladı ve şimşek gibi Arap olmayan ülkeleri parlattı, aydınlattı. Molla bu dizelerde Hz. Muhammed’in evrenselliğine de göndermede bulunmaktadır. Bahsedilen beyitler şunlardır:

Mîm metle’ê şemsa ehed ayinesîfet kir

Lami’ ji ‘ereb berqê li fexxarê ‘ecem da

 

(Ehadiyet güneşine ayin sıfat kıldı Mim adını

Acemde göründü Arap diyarında parlayan nurun tecellisini)[7]

Şefaat konusunu da Divan’ında dile getiren Melayê Cizîrî, kendisini dünya zindanına hapsedilmiş bir esir olarak görmektedir. Melayê Cizîrî, bu esaretten kurtarması için Hz. Peygamber’den Allah katında şefaatçi olmasını ister. 

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —