İslam’ı birazcık bilenler şu hakikatleri kabul ederler:
Bu din tek ümmet olmayı başardığı zamanlarda her engeli aşmış ve muvaffak olmuştur. Endülüs’e çıkan ilk Emeviler tek kitap etrafında tek vücut olmaları sebebiyle orada yüzyıllarca süren bir medeniyet kurdular. Salahattin Eyyubi İslam devletçiklerini ikna edip ümmeti birleştirerek, katılmayanlarla da hiç olmazsa saldırmazlık anlaşması yaparak Kudüs’ü tekrar fethetmeyi başardı. Osmanlı, birbirleriyle didişen Beylikleri birleştirerek Bizans’ı fethedebildi.
Allah (cc) şöyle ferman buyuruyordu: ‘Ey peygamberler, temiz şeyler yiyin ve salih ameller yapın, ben sizin ne yapıyor olduğunuzu iyi biliyorum. İşte sizin ümmetiniz budur, siz bir tek ümmetsiniz. Rabbiniz de benim, o halde bana saygılı olun’ (Müminun 51-52). Bu ayetlerin ‘Müminûn’ yani müminler adlı surede bulunmuş olması da ayrıca anlamlıdır.
Bu iki özellik ‘bir tek ümmet’ olabilmenin en temel iki şartı gibidir: Temiz (helal ve hoş) yiyeceksiniz ve ‘salih amel’ yapacaksınız. ‘Temiz şeyler’ dediğimiz ‘tayyibat’ helali-hoş demektir ve yediklerimizin hem helal olmasını hem de sağlıklı ve temiz olmasını ifade eder. ‘Salih ameller’ ise kulun bulunduğu şartlarda Allah’ın rızasına en uygun ve en öncelikli işlerdir. Ayet bize de, ‘bunları yaparsanız ancak tek ümmet olursunuz ve izzetinizi tekrar kazanırsınız’ demiş gibidir.
Bu ayetler şunun için söyledim: Bilindiği gibi bir süre önce Merhum Said Nursi ile beraberliği bulunmuş zevatın sonuncusu olan Hüsnü Bayramoğlu vefat etti ve cenazesinde Risale-i Nur okundu. Yirmi yıl önce vefat eden, aynı özellikteki Mustafa Özsoy’un cenazesinde de yine Risale okunmuştu. Allah hepsine rahmet eylesin. İyi mi yapıldı? Dini ve dünyevi yönleri olan ve iyi gibi gördüğünüz bazı şeyler iki adım sonra, hatta iki adıma bile kalmadan bidat ve ayrışma oluverir. Meselenin ‘bir tek ümmet’ olmakla alakasını düşündüğümüzde ümmetin Risale-i Nur’larla yetişmemiş, diğer kesimleri bunu onaylar, ya da hoş görürler mi? Varsayalım ki, onlar da bunu çok beğendiler ve buna özendiler, ne yaparlar? Kendi değer verdikleri insanların cenazesinde onlar da Risale-i Nur mu okuturlar, yoksa kendi büyük bildiklerinin kitaplarını mı okuturlar? Ya da onlar hata etmiş, biz Risale yerine Kuranıkerim okutalım mı derler. Her halükârda bu bir ümmeti bölme ameliyesi olmaz mı? Hatta birileri de çıkar Nutuk okuturlar. Oysa Allah yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerin devamında da şöyle buyurur:
Biz böyle dedik ama ‘onlar dinlerini aralarında ‘kitaplarla’ parçalar haline getirdiler, her grup kendi yanındakiyle mutlu ve mesrur. Şimdi sen onları bir süre kendi şaşkınlıkları ile bırak’ (53-54). Ayette geçen ‘zübur’ kelimesinin ‘kitaplar’ anlamına geldiğini hatırlayalım.
Birileri de mezar başında Mesnevi okusa ya da okutsa. Bir diğeri İmam Rabbanî’nin Mektubatı’nı, bir başkası Fusus’u okutsa ne olur? Efendim bunların müellifleri büyük insanlardır, böyle olanların kitapları da mukaddestir, cenazede okunmasında bir sakınca olmaz mı diyeceğiz? İslam’ı azıcık bilenler bundan rahatsız olmazlar mı?
Kaldı ki, kimin kendi katında büyük olduğunu sadece Allah bilir. Resulüllah’tan başka hiç kimse mutlak anlamda tezkiye edilemez. Allah, ‘siz kendinizi kendiniz tezkiye etmeyin’ buyurur. Tamam, biz bazı insanların değerli insanlar/kiram olduklarını hüsnü zan ederiz, onlara ‘mazınne-i kiram’, yani öyle olduğunu sandığımız insanlar deriz, böyle bir hüsnü zanda sakınca olmaz. Ama onların kesin öyle olduklarını söyleyeceğimiz bir şeri delil de bulunamaz.
Evet, büyük bilinen insanların yanında bulunmuş olanlara, sınırı aşmadıkça hatıralarına bir değer atfetmek, saygı duymak fıtri bir duygudur, buna da engel olunamaz. Ama onlara sanki birinci, ikinci… derecede sahabe imişler gibi manevi bir paye verip bunu ümmetin geri kalanlarından bir ayrışma sebebi kılmak meşru olabilir mi? Hz. İsa (as) başta olmak üzere bütün büyük zatlar vefatlarından sonra hep bu yolla tefrika sebebi kılınmadılar mı? ‘Siz birlikte bir ümmetsiniz, Rabbiniz de benim, o halde bana saygılı olun’ anlamındaki ayet, böyle zevata gösterilen, haddini aşmış saygının Allah’ın hakkından alınıp onlara verildiğine işaret ediyor değil midir?
Bu yapılanlar bir bakıma da o insanların eserlerinden başkalarının da yararlanmasının önüne çekilen bir seddir.
Yanlış yapmaktan Allah’a sığınırız.