11 yaşındaki Leyla Muna, geçtiğimiz Pazar gününe (9 Şubat 2025) kadar büyük ihtimalle az sayıdaki şanslı Filistinli çocuklardan biriydi. Her Pazar olduğu gibi işgal altındaki Doğu Küdus’te babasının işlettiği 41 yıllık “Educational Bookshop” kitapçısında ders çalışıyor, kitapların dizilmesine yardım ediyor, babasıyla birlikte kitap okuyordu. Keyifli bir Pazar günü geçiriyordu.
Doğu Kudüs’teki en eski Filistin işletmelerinden biri olan Educational Bookshop, 41 senedir İsrail’in baskılarına rağmen Batı Şeria’ya taşınmakta direnen bağımsız aile bir kitapçısı. 1984 yılında, BM bünyesinde öğretmenlik yapan Ahmed Muna tarafından kurulan kitapçı için dönüm noktası 2000’ler oldu, Selahaddin Caddesi 19 numarada bulunan küçük kitapçının işletmesini babasından devralan Mahmud Muna, İngiltere’deki üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Filistin davasını dünyaya anlatmak için kolları sıvadı.
Üstte: Mahmud Muna, Altta: Baba Ahmed Muna
Mahmud Muna’nın ilk işi sokağın karşı tarafındaki dükkanı satın almak ve üç katlı yeni bir ikinci şube açmak oldu. Muna, insanların internetten kitap sipariş etme veya indirme alışkanlığı karşısında bir kitapçının bir kitapçıdan fazla olması gerektiğini düşünerek en alt katı söyleşilerin, dinletilerin yapılabileceği bir etkinlik salonuna, üst çatı katını ise insanların bilgisayarlarıyla gelip ders çalışabilecekleri, kitap okuyabilecekleri bir kafeye çevirdi. Dükkanın satış prensibini de değiştirerek çoğunlukla yabancı gazetecilerin, diplomatların, STK temsilcilerinin, Kudüs’teki expatlerin ilgisini çeken, Filistinlilerin bakış açısını yansıtan, İsrailli çoğu kitapçının hoşlanmadığı İngilizce kitapları satmaya başladı.
Educational Bookshop kısa bir sürede, İsrail’i eleştiren solcu ve liberal Yahudilerin ve Filistinli orta sınıfın Ilan Pappe, Edward Said, Rashid Khalid gibi İngilizce yazan Filistin destekçilerinin kitaplarını aldığı, söyleşilere katılarak birbiriyle tanıştığı, Kudüs’te yaşayan yabancıların gelip çalıştığı, kitap okuduğu, sosyalleştiği bir “vaha”ya dönüştü. Yabancı gazeteci ve diplomatların Kudüs’e atandıklarında soluğu ilk aldıkları yer artık Educational Bookshop’tı. İsrail’de bulunması zor eleştirel İngilizce kitapları satın alıyor, Doğu Kudüs’teki entelektüel Filistinlilerle konuşuyor, İsrail’in resmi devlet propagandası karşısında soluklanma fırsatı buluyorlardı.
İşte 11 yaşındaki Leyla Muna geçen hafta işgal altındaki Filistin’de nadir bulunan bu kültür vahasında babasının yanında keyifli bir Pazar günü geçiriyordu. Leyla’nın bu keyifli Pazar aktivitesi, her Filistinli çocuğun hayatını karartan İsrail güvenlik güçleri tarafından zehir edildi.
İsrail polisi, bu küçük kitapçıyı bastı, “Apartheid”, “işgal” gibi kelimeleri kapaklarında içeren, üzerinde Filistin yazan veya kapağında Filistin bayrağı bulunan bütün kitapları topladı, karşılıklı iki şubeyi işleten Mahmud Muna ve yeğeni Ahmet Muna’yı gözaltına alıp kitaplarla birlikte karakola götürdü.
Leyla için karşısında öfkeli İsrail polisini görmek belki de pek şaşırtıcı değildi, 2 senedir yaşıtlarının İsrail üniformalı askerlerce katledildiğini seyretmiş, hayatı boyunca bu polisler ve askerlerin nöbet tuttuğu, insanları hırpaladığı güvenlik kontrollerinden geçmişti. İsrailli askerler ve polislerin kendisi için sürekli bir tehdit olduğunun farkındaydı. Fakat İsrailli askerleri, İsrail ve Filistin’de çatışmadan en uzak, en alakasız yerde, küçücük butik bir kitapçıda kitaplarla mücadele ederken, yabancı dil bilmedikleri için ellerinde Google Translate ile başlık çevirmeye çalışırken, yere kitapları cahil bir öfkeyle atarken görmek fazlasıyla tuhaf, yeni ve şaşırtıcıydı.
Leyla ister istemez endişelenmiş ve merak etmişti: Babamın kitaplarının suçu neydi?
İsrail polisinin dağıttığı kitaplar
Babasının sattığı kitapların hepsi yasal yollardan İsrail’e giren ve herhangi bir kullanıcının Amazon’dan sipariş edip temin edebileceği ABD, İngiltere, Avrupa basımı İngilizce, Almanca kitaplardı. Hiçbir sakıncaları yoktu. Kitapçıdaki hiçbir kitabın içinde bomba düzeneği, kitapçının herhangi bir yerinde, bodrumunda, çatısında silah, Hamas flaması, herhangi bir siyasi slogan dahi yoktu.
Leyla’nın büyük ihtimalle büyüyünce, hatta her Filistinli çocuk gibi maalesef büyümeden anlayacağı üzere babasının ve kitapçının tek suçu var olmasıydı, Doğu Kudüs’ü terk etmeyişi, Filistinlilerin varoluş mücadelesine küçük bir karınca gibi adım adım su taşımasıydı.
İsrail için bu var oluş “terörist” olmak, hukuku tamamen askıya almak için yeterliydi.
Kitap satmaktan kamu düzenini bozmaya
Mahkemeye çıkarılan amca-yeğen Mahmud ve Ahmet Muna, Kafkaesk sürreal bir yargılama sonucu sattıkları kitaplardaki şiddeti teşvik ettiği iddia edilen mesajlar nedeniyle iki gün boyunca kötü şartlar altında tutuklu kaldı, ardından bir hafta ev hapsi cezasına, iki hafta da kitapçıya uğramama cezasına çarptırıldı. Polis el koyduğu birçok kitabı geri verdi, bütün kitaplar emniyetin incelemesinden geçti, birçoğu koliler halinde Mahmud’un abisinin işletmesini devraldığı kitapçıya geri gönderildi.
Mahmud Muna ve yeğeni Ahmed Muna hakim karşısında
El konulup da geri gönderilmeyen ve bu nedenle kısa süreli de olsa tutuklu bir şekilde yargılanmalarına sebep olan kitaplar arasında ise Güney Afrikalı bir yazarın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açılan soykırım davasından sonra çocuklar için kaleme aldığı bir boyama kitabı var. Kitabın adı “Nehirden Denize” olduğu için yetkililer İsrail’in yok edilmesi ve şiddete teşvik unsuru tespit etmiş ve bu kitabı temel alarak iki kitapçıyı kamu düzenini bozma suçu işlediği iddiasıyla hakim karşısına çıkarmış, tutuklanmalarını talep etmişti.
Güney Afrikalı Nathi Ngubane’nin kaleme aldığı boyama kitabı
Bugüne kadar medyanın ve uluslararası kamuoyunun pek dikkatini çekmeyen ama Kudüs’ün entelektüel ve expat çevrelerinde ünlü olan Muna ailesinin yaşadığı bu zulüm onlarca insanın kitapçıyı doldurması, ellerinde pankartlarla ve satın aldıkları kitaplarla aileye destek olmasıyla sonuçlandı.