Kırmızı evin sakini

Fatma Tuncer, sevginin, yansıtıldığı oranda insana olduğu kadar çiçeğe de etki ettiğini, zamanının büyük bölümünde çiçeklerle ilgilenen yaşlı bir insan üzerinden belirtiyor.

Kırmızı evin sakini

Fatih’te ikamet ettiğim dönemde yalnız yaşayan Balkan göçmeni bir komşum vardı. İfadesine göre doğduğunda kulağına Elfide ismi telkin edilmişti ama biz ona Münevver teyze diyorduk.  Münevver teyze 86 yaşındaydı ve atadan kalan evinde tek başına yaşıyordu. Sıra dışı bir kadındı o, evinin kapısından içeri girdiğinizde kendinizi zengin bir çiçek bahçesinde hisseder ve ruhen rahatlardınız.

Münevver teyze hangi çiçeğin hangi ortamda gelişebileceğini biliyordu ve çiçeklerini buna göre düzenlemişti. Mesela mutfakta daha ziyade menekşe türleri yer alırdı, salonda büyük yapraklı ve ağacı andıran bitki türleri olurdu, odalarda güller, karanfiller ve ismini bilmediğim çiçekler yer alırdı. Balkonda sarmaşıklar, yediverenler, zambak türü çiçekler olurdu ve Münevver teyze her çiçeğin mizacını tanır ve bakımını buna göre yapardı. Çiçeklerin kendilerine ait bir dünyalarının olduğunu ifade eder ve kimilerinin suya, kimilerinin güneşe, kimilerinin nemli ortamlara daha fazla ihtiyaçlarının olduğunu belirtirdi. O çiçeklerin sevgiyi hissettiklerine inanırdı ve tecrübelerinden yola çıkarak bu düşüncesini desteklemeye çalışırdı.

Münevver teyze sabah namazından sonra bir cüz Kur’an okur sonra çiçeklerle uzun uzun sohbet ederdi. Onun kulaklarınıza çarpan ifadelerine odaklandığınızda uzun süredir görmediği bir arkadaşı ile karşılaştığını düşünürdünüz. Çiçeklerin yapraklarına dokunur ve asırlık hayatını kusursuz bir Türkçe ile anlatır, kâh hüzünlenir kâh neşelenirdi. Vaktin tamamını evinde geçiren yaşlı bir kadının iletişim gereksinimini hayvanla ya da yetiştirdiği çiçeklerle telafi etmeye çalışmasını tuhaf karşılayabilirsiniz ama yalnızlığa terk edilen bir kişinin hayatını renklendirebilmek için tercih edebileceği çok fazla seçeneğini yoktur, bunu kabul etmelisiniz. Nitekim Münevver teyze yaşlılığın getirdiği rahatsızlıkları nedeniyle dışarı çıkamıyordu fakat kapısını çalan herkese dua eder, onları ağırlar ve giderken küçük bir çiçek hediye ederdi. Apartmanda onun yetiştirdiği çiçeklerin olmadığı hane yok gibiydi.

Münevver teyze sabah kahvaltıya oturmadan önce çiçeklerini mutlaka sulardı, dua okuyup yapraklarını okşar ve meyve kabuklarını kaynatarak elde ettiği su ile beslerdi. Bir gün kapımı çalmış ve çiçeklerden birinin dalının kırıldığını ifade edip hüzünlenmişti. Olsun yine açar, rahat olun dediğimde yüzüme öfkeli bir şekilde bakmış ve hafife alma ben bu çiçeklerle moral buluyor, rahatlıyorum demişti.

Sevginin çiçekleri büyüttüğünü, gürbüzleştirdiğini düşünürdü Münevver teyze. Eşi vefat ettiğinde çiçekleri ile pek ilgilemediğini ve bu dönem sevgi göstermediği için çoğunun kuruduğunu anlatırdı. Onun bu ifadesi bilimsel alanda kendine yer bulabilmiş midir bunu bilemiyorum ama sevginin bütün canlılar için en etkin besin olduğu hususunda ona bütün benliğimle katılıyorum. Ve yıkılmış, örselenmiş, zayıf bırakılmış yürekleri güçlendiren sevginin kurumuş dalları da yeşertebileceğine inanıyorum.

BİR SÖZ

“Sevgi şifadır.

Sevgi güçtür.

Ve sevgi değişimin mührüdür…”

(Mevlana)