Kâinatta gerçekleşen her bir olay, bir diğeri ile o kadar iç içe ki kesin bir ayırım asla söz konusu değil. Nitekim bugün meteorolojide ?kelebek etkisi? adıyla bilinen meşhur bir örnek vardır: Amazon ormanlarındaki bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın bir başka yerinde fırtınalara sebep olabiliyor. İşte bu gerçeği yok sayan insanlık kâinata ve kendisine yabancılaştı.
İnsanoğlu, içinde yaşadığı dünyayı her geçen gün biraz daha kirletiyor. Sadece toprağı, suları zehirlemekle kalmıyor, aynı zamanda atmosferi ve uzayı da insafsızca kirletmeye devam ediyor. Dizginlenemeyen bir tüketim çılgınlığı ve sonu gelmeyen bencillikler yüzünden çıkan savaşlar da yine zihniyetin ürünü. Kısacası bindiğimiz dalı umursamaz bir şekilde kesiyoruz.
Tükenen yeraltı-yerüstü kaynakları, genetik müdahaleyle bozulan gıdalar, kimyasal ve nükleer atıklar, savaşlarla atmosfere salınan gazlar... Dünyamızın iklimi bu yüzden değişti ve dejenerasyon devam ediyor.
Sağlıksız ve genetiği değiştirilmiş gıdalar sonucunda kanser, kalp-damar hastalıkları, stres gibi illetlerin pençesinde kendi kendimizi tüketiyoruz. Sadece bitki ve hayvanların genetiğini değiştirmekle kalmıyor, dış müdahalelerle toplumların genetiğini de değiştiriyoruz. Bu yüzden, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Arakan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Sudan, Venezuela ve Mısır gibi ülkeler başta olmak üzere, dünyanın çok büyük bir kısmı barut fıçısı gibi içten içe kaynıyor.
Bütün dünya huzura ve sükûnete muhtaç... Âdeta pusulasını şaşırmış bir gemi gibi oradan oraya sürükleniyor. Her an bir kayalığa çarpıp parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya...
Dünyamızı alabildiğine yaşanmaz hâle getiren bu sürecin altında zihinsel kirlenme ve mantıksal parçalanmışlık yatıyor. ?Bana değmeyen yılan bin yaşasın? anlayışı var. Aydınlanma felsefesinin aklı kutsallaştırması ile başlayan mekanistik dünya görüşü, zihinlerde müthiş bir parçalanmaya yol açtı. İlk başta kâinatın anlaşılmasını kolaylaştıran bu eğilim, bir süre sonra gerçek ile varsayımın iç içe geçmesine sebep oldu.
Her şeyi tasnife tabi tutarak anlamaya çalışan insanlar, zaman içinde kompartmanlaştırma anlayışının esiri oldu. Varlıkları ?canlı-cansız? şeklinde tasnif ettik. Canlıları ?bitki-hayvan? olarak böldük. Derken insanları da ?biz ve öteki? diye ayrıştırdık. Böylece her şeyi bölme, parçalama ve kategorize etme alışkanlığına o kadar kendimizi kaptırdık ki, kâinattaki birlik-bütünlük anlayışı kayboldu.
Bütüncül bakış açısından yoksun olan her anlayış eksiktir ve hatalıdır. Mesela bu bakış açısına sahip olmayan bir doktor, sizin hastalığınızı tedavi etmeye çalışırken bünyenizde başka bir hastalığa yol açabiliyor. İktisatta, siyasette, kısacası hayatın her alanında bu böyledir. Bütüncül (holistik) bakış açısının dikkate alınmadığı her durumda yapılan iş eksiktir, yanlıştır. Bu hastalıklı bakış açısından kurtulmadıkça problemlerimize çözüm bulmamız da mümkün değil.
Kaynak.yenisoz.com.tr