Tarih: 22.03.2020 17:51

“Kinlerimize takılan maskeler”

Facebook Twitter Linked-in

Koronavirüs salgını uzun süre dünya gündemini meşgul edecek gibi görünüyor. En azından Çin, İran, İtalya örnekleri üzerinden süreci değerlendirsek bile nerelerde yanlışlar yapıldığını veya hangi uygulamaların salgının büyümesini engellediğinin cevaplarını bulabiliriz.

Gelinen durum itibariyle herkesin ittifak ettiği konu şu; “hayatı kesinlikle yavaşlatmak” zorundayız. Günlük alışkanlıklarımızı değiştirmek kolay olmuyor ancak başarmalıyız. Ciddi ve bütün insanlığı tehdit eden küresel bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bu süreçten en az kayıpla çıkışın tek yolu var, o da alınan tedbirlere, yapılan uyarılara sabırla riayet etmektir.

Bütün dünyayı kuşatan böylesine bir salgında bile ne yazık ki kamplaşmayı başaranlar(!), kin ve nefretle hareket etmeyi maharet kabul edenler var. Laf çakmanın, hakaret etmenin, salgın üzerinden kendi mahallesine selam göndermenin dayanılmaz hazzını ıskalamak istemeyenler var.

Bir tarafta Türkiye’deki vaka sayısındaki ani artışı umreden dönen vatandaşlara bağlayanları görüyoruz. Bunların derdi aslında doğrudan dini değerler. Dertleri yapılan yanlışları ortaya çıkarmak, üzüm yemek değil. Diğer tarafta ise din adına toplumu uyaracağım derken, bazı toplumsal kesimler tarafından dinin anlaşılmasını daha da zorlaştıranlar var. Bugün için sağlıklı değerlendirmelere tabi tutulması mümkün olmayan öylesine laflar ediyorlar ki, dinin bu insanlarca sorgulanması gibi büyük bir vebale bile sebep olabiliyorlar.

“Din nasihattir” doğru. Ancak din, yatağında şifa bulmaya çalışan, korkudan psikolojisi altüst olmuş hastaya, “Ettiklerini çekiyorsun” demez. İlk derdi onu ayağa kaldırmak, yaşama döndürmek olur. Din hayattır ve her şeyden önce yaşatmayı hedefler. Din “müjdeler, nefret ettirmez”. Din “kolaylaştırır, zorlaştırmaz”. Her şeyin başında, herkesin başkasını yargılamak yerine önce aynaya bakması ve kendisini masaya yatırması gerekiyor.

Bakınız dün gece Miraç Kandili idi. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa zaten mahzundu. Şimdi Beytullah da mahzun. Miraç’ta Rahmet Peygamberinin bineği Burak idi. Bizler ise doymak bilmeyen nefislerimizi kendimize binek yaptık. Küçük dağları biz yarattık edasıyla arz-ı endam ederken şimdi gözle görülmesi mümkün olmayan bir virüsün korkusuyla hepimizi hafakanlar basıyor. Oysa ne kadar da pamuk ipliğine bağlı bir hayatımız varmış, ne kadar da aciz ve bir o kadar da çaresiz kalabiliyormuşuz değil mi?

Üstad Cemil Meriç birbirimizi sevmemizi, anlamamızı engelleyen ana nedeni, “İdeolojiler kinlerimize takılan maskelerdir” diyerek açıklıyor. Herkesin bir konuda ittifak etmesini ve aynı şekilde düşünmesini beklemek tabi ki insan doğasına aykırı. Ancak bu durum asgari müştereklerimizin olmayacağı anlamına gelmez. Zaten bir toplumun birlikte yaşamasını sağlayan da bu asgari müşterekleri güçlü olarak muhafaza edebilmesinden geçer.

Sonuç olarak şunu ifade edelim ki, bugünler inşallah geçecek. Ancak bizler koronavirüs krizini fırsata çevirebiliriz. Bunun ilk adımı da kin ve nefretten arınmış bir bakışa sahip olabilmemizdir. Tıbbi maskeleri bugün için virüse karşı başta risk altında olanların takması lazım. Düşünceler, hayatı yorumlama farklılıkları, ideolojiler kin ve nefretlere maske olmamalı.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —