Ahmet Taşgetiren yazdı;
Enflasyon laf dinlemiyor.
-Faiz oranları laf dinlemiyor.
-İşsizlik laf dinlemiyor.
-Eski Merkez Bankası Başkanları laf dinlemezlerdi. Laf dinleyeceği umuduyla getirilen yeni Başkan da laf dinlemeyenler arasına katıldı. Laf da dinlemiyor, “sinyal”e de kulak asmıyor.
-Döviz fiyatları laf dinlemiyor.
-Orman yangınları laf dinlemiyor, kısa sürede söndürecek imkanlarınız yoksa ciğerlerinizi yakarak ilerliyor. Canlar gidiyor, “büyük baş, küçük baş ve beyaz et” sözcüklerini utandırırcasına…
-Sel baskınları laf dinlemiyor. Dere yatağına ev yaptırmışsanız, bir gün öyle bir felaketle karşılaşıyorsunuz ki, yedi ceddinizi ağlatmaya yetecek sonuçlara yol açıyor. Canlar gidiyor.
-Müsilaj laf dinlemiyor. Eğer bütün atıklarınızı denize boşaltmışsanız, bir gün denizi içindeki bütün canlılarla birlikte öldürüyorsunuz, daha ileri safhalarda da denizin etrafında yerleşen tüm canlılar çıkan gazdan zehirlenme tehlikesi ile yüz yüze geliyorlar. Ağıtlar işe yaramıyor.
-Küresel ısınma laf dinlemiyor. İklim değişiyor, buzullar eriyor, susuzluk baş gösteriyor, yazlar kışa, kışlar yaza dönüşüyor, anormal yağışlar, anormal kuraklık birbirini izliyor. Yarınlarda gelecek tatlı su kıtlığı küresel savaşları tetikleyecek boyut taşıyor.
-Yarın “Allah korusun” depreme de laf anlatılamayacak. Hani sel, uğradığı evleri süpürüp götürüyor ya, onun milyon katını düşünün, şehirlerin beşik gibi sallandığını ve her tarafın lime lime döküldüğünü, “dur” deyince durmadığını sarsıntının….. Saniyelerin yıllar gibi geçtiği anları… Yangına hazırlıksızdık, sele hazırlıksızdık, depreme hazırlıklı mıyız peki? İstanbul depremine?
-Sınırlara yüzbinler halinde yığılan Afganlar laf dinlemiyor. Amerika Afganistan’ı kaosla baş başa bıraktı. Türkiye’ye de Kabil Havaalanı’nın güvenliği gibi belalı bir iş yükledi. Şehir şehir ele geçirerek ilerleyen, ilk doğuş safhasında da Amerika’nın mı, kimin üretimi olduğu tam netleşmeyen Taliban’a “laf anlatma” amacındayız. En Tepeden “Taliban’la görüşebilirim” gibi bir açıklama bile yapıldı. Aynı mı desem, irtibatlı – iltisaklı mı desem, ortak mı desem, akraba mı desem, bir tür yakın değer paylaşımımız olduğu var sayılan Taliban’a laf anlatabilecek miyiz, yoksa orada da bir çamura saplanma durumu mu olacak? Müsilaj gibi bir şey olmadan işin içinden çıkabilirsek ne ala… Bu arada Türkiye’ye yönelik Afgan göçünün “Amerka’ya taşınacak işe yarar Afganların geçiş ülkesi” rolüne neden izin verdiğimiz sorusu da ortada öylece duruyor.
-Milyonlarca Suriyeli Türkiye’nin sınırlarını zorlarken, laf dinleyecek halleri yoktu. Ama böylesine büyük bir insan kütlesinin geldiği toplumda hassasiyetler oluşturması kaçınılmazdı. Sağlıklı bir göçmen politikası oluşturulmaması halinde zaman içinde kontrolü güç gelişmelere yol açılabilirdi. Şimdi o günlere gelindi. Kıvılcımların büyük yangına yol açabildiği zeminlere gelindi. Göçmenlere laf anlatmak zorlaştı, vatandaşlara laf anlatmak zorlaştı, bazı yerlerde göçmenlerin yerleşik halktan daha baskın olduğu zeminlerde kim yerli - kim göçmen sorgulamaları gerçekleşti. Ne denir, dileyelim “Bunlar daha iyi günlerimiz” olmasın.
-Milli Eğitim Bakanları laf dinlemiyor. Yedincisi gitti, sekizincisi geldi. 7 kere olmadı, bu defa olacak mı? Yoksa biz yine “Milli Eğitimde başarılı olamadık” itiraflarını mı dinleyeceğiz?
-Tabii medyaya laf anlatılamıyor. Muhalif zaten muhalif, laf anlatılamaz gözüküyor, ama Havuz oluşturarak gerçekleştirdiklerimizde bile -çatlaklar- oluşuyor. Laf anlatamadıklarımızla yollar ayrılıyor. RTÜK -MTÜK bizimle birlikte laf anlatma zorlamalarına girişiyor. Bu arada -Özgür medya- havaya uçuyor.
-Muhalefetin laftan anlamaması tabii. Ama gelin görün ki, iktidarın Meclis grubu bile, iktidarın yerel kadroları bile laf anlatılamayanlar arasına girmiş durumda. Lafı Külliye çevresinde toplananlar anlıyor mu, onların anladığı, önce bakanlıklara, ardından memleket sathına intikal ediyor mu, incelenmeye değer.
Bir irade var, herkese laf anlatmayı önemseyen. Aslında her konuşmaya başlayan o iradeye atıfta bulunarak, o iradeyi referanslayarak, “liderliğinde - önderliğinde” diyerek, “iradesiyle” diyerek lafı anladığını ima etmeye çalışıyor. Ama gariptir her yerde dökülmeler yaşanıyor.
Belki de lafın anlaşılmaması eşyanın tabiatına aykırı zorlamalar yüzünden oluyor. Suyu yokuş yukarı akıtamıyorsunuz. Olağan gelişmeyi zorluyorsunuz. Ekolojik dengeyi sarsıyorsunuz. Yer – gök kirleniyor.
Demem o ki lafı önce kendimize söylememiz ve ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyar hale gelmesi lazım. Kıyamete zorlamamak lazım evreni.