Kimse Kur’an-ı Kerim’i yakamaz

İlahiyatçı yazar Mahmut Toptaş Yazdı;

Kimse Kur’an-ı Kerim’i yakamaz

Onlar Mushaf’ı yaktılar, biz Kur’an-ı Kerim’i yürürlükten kaldırdık.

Onların yaptığı, şaşılacak bir şey değil.

Kâfirliklerinin gereğini yaptılar.

Biz, Müslümanlığımızın gereğini yapıyor muyuz?

Onlar, bir tek olan Allah’ı (celle celalühü) üçleştirdiler.

“İsa Allah’ın oğludur” diyerek Allah’a bile iftira ettiler.

İncil’i tahrif ederek dört İncil uyduran insanlardan daha ne beklenir…

Bizler, Allah’a, İsa aleyhisselama, Meryem’e (r.a.) iftira eden,

Her asırda ve bu asırda, Haçlı seferleri düzenleyerek canımıza, dinimize kasteden,

Mushaf’ımızı yakan, dünyadaki tüm Müslümanlara düşmanlık eden insanların kriterlerini aldık.

Kur’an-ı Kerim’i yürürlükten kaldırdık ama hâlâ yaranamadık.

Kur’an yanmaz.

“Kur’an” kelimesini duyduğumuzda, aklımıza ilk gelen şey, evimizde okuduğumuz sayfalardan ve ciltten meydana gelen kitap gelirse o, Kur’an değildir.

Ona “Mushaf” denir.

Mushaf yanar.

Kur’an yanmaz, üstünde tepinilemez.

Allah celle calalühün, Cebrail aleyhisselamın elçiliğiyle, Muhammed aleyhissalatü vesselama indirdiği nazm/söz ve manaya Kur’an denir.

Eskiden kitap satıcıları da, alıcıları da bu Mushaf’lara Kur’an demezlerdi, “Mushaf” derlerdi.

Dedeniz ve ebeniz de, oturduğu yerden, “Musaf’ımı alıver guzuuum” derdi size.

Üç boy Mushaf basılır ve “Büyük boy Mushaf, orta boy Mushaf, küçük boy Mushaf” derlerdi.

Bu incelik kayboldu ve günümüzde kitapçı, yayınevine sipariş verirken, “Küçük Kur’an var mı?” veya “Büyük Kur’an var mı?” diye soruyor,

Öbürü de “var” veya “yok” diye cevap veriyor. İkisi de yanlış.

Küçük Kur’an da yok, büyük Kur’an da yok.

İthal veya yerli kâğıda basılan ve Mushaf dediğimiz sayfalar, yazılar ve ciltler var ve o yanar.

Ama Kur’an, yanmaz.

Çünkü Kur’an, “Allah tarafından, Cebrail aracılığıyla Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selleme indirilen nazm/söz ve manadır” diye tarif edilmiş.

Söz ve mana ise yanmaz.

Elinize çakmağı yaksanız ve ağzınızla “Kur’an yanmaz, Mushaf yanar” deseniz o çakmak o kelimeleri yakamaz.

İcazetli Kurra-i Kiramımız, hâlâ, Kur’an-ı Kerim’i, dilden naklederek derslerine ve tevatüre devam ediyorlar.

Kâfirler, Mushaf’ın üzerinde tepinerek, insan olmadıklarını, hayvanlardan daha aşağı olduklarını açıklayabilirler ama Kur’an’ın üzerinde tepinemezler.

O, bizim gönlümüzde, hayatımızı da etkilemeyi bekler.

Bir tek ayeti, dünya hazinelerinin tamamından daha değerli olarak sakladığımız, dilimizle okuduğumuz en değerli söz ve manadır.

Mushaflar da, Allah kelamının öğretilmesinde araç olduklarından bizim için çok değerlidir.

Kur’an’a hakaret kastıyla, bu ahlaksızlığı yapana gösterilen tepki yerindedir.

Ancak Mushaf’ı yakmakla, Kur’an-ı Kerim’in yürürlükten kaldırılması kıyaslandığında ne denir?

Kur’an-ı Kerim, yürürlükten kaldırıldığından beri, dünyanın her tarafında işlenmedik suç kalmadı.

Mushaf’a yapılan hakaret, bütün insanlığa yapılmış gibidir.

Çünkü o Mushaf, bütün insanları yaratanın kelamının okunmasını ve okutulmasını sağlamaktadır.

Bayrağa “O bir bez parçasıdır” demediğimiz gibi, Mushaf’a da “O, kâğıt ve mürekkepten ibarettir” demeyiz.

Kur’an-ı Kerim, yazılı olarak indirilmediğinden söz ve mana mucizedir ama hat/yazı, mürekkep, kâğıt, mucize değildir.

Yazanlar, insandırlar.

Zeyd bin Sabit’in (radiyallahü) hattı, Şeyh Hamdullah’ın hattı, Hasan Rıza hattı, Hafız Osman hattı, Hamid Aytaç hattı, Mehmet Özçay hattı, Hüseyin Kutlu hattı… diye yazarların adıyla anılırlar.

İstanbul’da basılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın izin verdiği Mushaflarda, Fatiha Sûresi’ndeki “Malik” kelimesi dört harfle yazılırken, Suud baskısında üç harfle yazılır ama okunuşu aynıdır.

Onun için Kur’an harflerini sayarak gelecekten haber verenler hem Kur’an’a saygısızlık etmiş olurlar hem de halkı kandırmış olurlar.

Harf sayarlarken Suud hattını mı sayacaklar, yoksa İstanbul hattını mı sayacaklar?

Kur’an-ı Kerim, Besmelenin Ba harfinden Nas Sûresi’nin Sin harfine kadar değişmez ama bu Mushaf’taki ayetlerin sayısı, sayana göre değişebilir.

Kur’an, yazılı olarak inmediğinden,

Ayet numaraları da son yüz yıl içinde numaralandırıldığından,

Numaralama işlemi insan eliyle olduğundan,

Numaralama mucize olmadığından,

Ayet sayılarıyla gelecekten haber vermeler de doğru değildir.

Bizim görevimiz, Allah celle celalüh tarafından, Cebrail aleyhisselam aracılığıyla Muhammed aleyhisselama indirilen,

Sahifelere yazılan, gönüllere iman olarak nakşedilen, dilimizle okunan, nazm ve manası Allah’a ait olan Kur’an-ı Kerim’i okumak, anlamak, anladığıyla amel etmektir.

Yetkililerimizden istirhamım: Mushaf yakanlara ve onlara izin verenlere tepki gösterdiğimizden daha fazlasını, Kur’an-ı Kerim’i yürürlükten kaldıranlarla bizi uyutanları çağırıp Rabbimizin:

“Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”

“Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”

“Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir” ayetlerini hatırlatmasıdır. (Maide Sûresi, ayet 5/44, 45, 47)