Restorana yanlışlıkla yolları düştüğünde.
Kalkıyor hilal kaşlar.
Söylenmeler, dik bakışlar, “burada ne işin var” cümleleri ete kemiğe bürünüyor.
Son günlerde iyice öğrendik ki kimse fakir sevmemekte.
Siyasilerden medya mensuplarına, halk katmanlarına değin uzanan bir realite bu.
Şeyhi, fakir müridini sevmemekte, zengin bağlısına gözünün bebeği gibi davranmakta.
Doktor, yoksul hastasına bağırıp çağırırken, asabı fena halde bozulurken; zengin hastasını kapılarda karşılayıp merdivenlerden geçirmekte.
Öğretmen, fakir öğrencilerinden nefret etmekte, onları bir kaşık suda boğacak denli asabileşmekte, zengin talebelerine karşı çok nazik.
Bu konuda çok çarpıcı bir örneği yeğenim anlattı.
“İlkokul öğretmenim sosyal demokrat bir kadındı, her derste dincilere verip veriştirirdi.
Lakin sınıfı üç gruba ayırdı.
Zenginler grubunda, okula yakın lüks sitede oturan dincilerin çocukları.
Orta grupta öğretmen, memur çocukları.
Yoksullar grubunda ise varoşun çamurlu yollarından gelen üstü başı markasız sade çocuklar.
Bunu hepimiz bilirdik.
Öğretmenimiz zengin grubun çocuklarına söz verir, daima onlar derse katılır, hocamızdan kibar karşılık alır lakin fakirler grubunda oturanları hiç konuşturmaz, onların ısrarla kalkan parmaklarını görmezden gelirdi.
Öğretmenimiz onlara kızardı, göz göze gelmezdi, bütün nezaketini hayran olduğu gruba saklardı.
Öğretmen çocuğuydum orta grupta oturtuluyordum.
Bir gün bir matematik sorusunu cevapladım öğretmenim, zengin gruba dönüp, siz bu soruyu nasıl yanıtlamadınız da o bildi diye sorduğunda bir suçlu gibi kıpkırmızı oldum.
Sınıfın Kızılderilileri gibiydik onların yanında.
O öğretmeni her hatırladığımda gerilip sarsılırım.”
Başka bir genç kız, okuduğu kız lisesinde; branşı din dersi olan müdürünün yaptığı ayrımları anlattı. “Müdür efendi okulun en haşarı ama zengin kızları ne derse onu yapar, onlarla yurt dışı gezilere çıkar, adeta okulu onlarla yönetirdi, her konuda söz sahibiydi onlar. Yoksul kızların hiçbir değeri yoktu, müdür bey onları azarlamak için yer arardı.
Fakir kızların makyajına, eteğinin boyuna karışan müdür, zengin kızların kısa eteğini, makyajını, saçının boyasını görmezden gelirdi.”
Yaman çelişki.
Böylelikle dindarı ya da din karşıtını buluşturan yegâne konu; zengin severlik, fakir düşmanlığı.
Kız alırken kız verirken de bu kıstas değişmez.
Herkes ille zengin damadı olsun isterken.
Son yıllarda bu durum zengin gelin isteği ile de iyice arttı.
Koskoca bakanlar bile geçmişte zengin işadamlarından pahalı hediyeler, lüks saatler kabul edebilecek kadar ağızlarındaki her şeyden değerli onur peynirini kurnaz tilki karşısında düşürebildiler.
Yoksulların yıllarca randevu alamadığı bakanlara kara para aklamakla suçlanan şahıs, aradığı anda ulaşıp birlikte yemek yiyebilmekteydi.
Son süreçte hakikat avcıları olması gereken gazeteciler de aynı yolun yolcusu oldular.
Kaçak işçilere, umudunu aramak için taş kırmaya, inşaatlarda çalışmaya batıya kaçak yollardan giden yoksullara küheylan kesilen gazeteciler.
Konu zenginler olduğunda, kaçak işadamı bile olsa samimiyetlerini sunmaktan çekinmediler.
Şaşılası, acınası bir durum.