Önceki gün kabine toplantısı sonrasında değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı dinlerken tarifi imkansız bir hüzün yaşadığımı itiraf etmeliyim. Çünkü cumhurbaşkanı çok net ifadelerle dedi ki: “Türkiye’de ekmeğini yiyip, vatanına düşmanlık besleyen, havasını soluyup, ezanından, bayrağından nefret eden, sefasını sürüp, insanını sevmeyen bir kesim var. Bunlar zahirde demokrat, insancıl, hoşgörülü gözükür hakikatte faşistin, darbecinin, vesayetçinin önde gidenleridir.”
Bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını soluyan insanlar neden ezandan, bayraktan rahatsız olsunlar ki... Bütün siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, farklı kimliklere mensup topluluklara ve tek tek bireylere bakıyorum ve hemen hepsinin Türkiye’nin daha güçlü bir ekonomiye sahip olmasını, hukukta-adalette, özgürlüklerde demokratik ülkelerle yarışabilecek düzeyde olmasını istediklerini görüyorum.
Sokağa çıkıp Türkiye’deki bütün insanlara tek tek sorsak, herhalde kimse ekonomi daha da kötü olsun ki sefalet içinde yaşayalım, ezanlar sussun, bayraklar insin ki bağımsızlığımızı kaybedelim, mahkemeler adaletsiz kararlar versin ki mağduriyetler yaşayalım, özgürlükler daha da kısılsın, yazanlar, konuşanlar cezaevine atılsın ki nefes almakta zorluk çekelim, eğitim kalitemiz düşsün ki çocuklarımız cahil kalsın, iktidar dış politikada büyük yanlışlar yapsın ki bütün dünya bize düşman olsun demeyecektir.
Peki kim bu “ruhu kararmış, gözü körleşmiş, dili çatallaşmış güruh?” Açıkçası konuşmada somut bir adres yok ama herhalde Erdoğan’ın da altını çizdiği gibi “Bunlar zahirde demokrat...” kesimlerdir...
İyi de ne istiyor bu “zahirde demokratlar?”
Mesela, bütün dünyaya meydan okuyup, sonra finansal kaynaklarımız kuruyunca dövizin ateşini düşürmek için ülkenin 100 milyar doların üzerinde bir kaynağını sokağa atan iktidarı eleştirenler ‘zahirde demokratlar’ mıdır?
Mesela, sağlıktaki vizyonsuzluğumuz yüzünden Türkiye’yi pandemiyi en kötü yöneten ülke haline getiren, salgın rakamlarını şeffaf bir şekilde açıklamayan iktidarı eleştirenler ‘zahirde demokratlar’ olabilir mi?
Mesela, Pandemi döneminde bütün ülkeler vatandaşının cebine nasıl para koyabileceğinin derdine düşmüşken, bizde vatandaşın cebinden nasıl daha fazla para alırıma kafa yoranları eleştirenler de ‘zahirde demokratlar’ mıdır?
Mesela, önce “ekonomimiz uçuyor, şahlanıyor” deyip, sonra da ‘acı reçete’ye dönenlere bir çift laf söylemek de yine aynı nankörlerin işi midir?
Mesela Katar’a satılan Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesinin parasal değerini ancak gelen tepkiler sonrasında açıklayan ama hangi kriterlerle satıldığını hala açıklamayan Borsa İstanbul’u eleştirenler de ‘ezan ve bayraktan rahatsız’ olanlar mıdır?
Mesela, milyonlarca Kürt vatandaşımızın seçme ve seçilme hakkını elinden alan kayyım düzenine karşı çıkmak, vatanını sevmemek ya da hainlikle eşdeğer midir?
Mesela, çıktığı bir televizyonda komşularıyla ilgili ‘ölüm listesi’ hazırladığını söyleyen Sevda Noyan’ı görmezden gelenleri, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atan Şaban ağayı kahraman ilan edenleri içine sindiremeyenler de vatanını sevmeyenler midir?
Mesela, Osman Kavala’nın beraat ettiği davadan tahliye edilmeden “casusluk” suçlamasıyla tutuklu kalmasına, Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen cezaevinde tutulmasına itiraz etmek bu vatanı sevmemek midir?
Kuşkusuz bu soruları daha çoğaltmak mümkün, ama bir gerçek var ki toplumu ayrıştırıp kutuplaştırarak ne ekonomik sorunlarımıza çare üretebiliriz, ne de insanımızın kendisini güvende hissetmesini sağlayabiliriz.
Unutmayalım ki ezanı, bayrağı ve vatanı sevmek, öncelikle bu ülkenin insanlarını hiçbir ayrıma tabi tutmadan amasız, fakatsız kucaklamakla mümkündür.