Prof. Dr. Bilal Sambur yazdı;
Uzun süredir Kürt sorunu konusunda siyasal düzeyde derin bir sessizlik söz konusudur. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 19 Eylül'de vermiş olduğu röportajda "Kürt sorununun çözümünde HDP'nin meşru muhatap, TBMM'nin tek merkez olduğunu" ifade ederek Kürt sorununda çözüm ve muhataplık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun HDP çıkışının en önemli iki sonucu bulunmaktadır. Kılıçdaroğlu'nun çıkışıyla Kürt sorunu konusundaki derin sessizlik kırılmış bulunmakta ve CHP'nin yeni bir HDP ve Kürt sorunu söylemi kullanma stratejisinin ilk adımı genel başkan düzeyinde atılmış olmaktadır.
Kılıçdaroğlu'nun yeni Kürt sorunu ve HDP söylemine en sert tepkiyi Cumhur İttifakı'nı oluşturan AK Parti ve MHP göstermiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt sorununu çözdüklerini ve böyle bir sorun olmadığını söylemektedir:
"Hayırlı olsun. Bu konuyla eğer biz meşgul olursak yazık olur. Yani İmralı mıdır, değil midir, onların sorunu. Varsın onlar bu şekilde yola devam etsinler; yani HDP midir, şu mudur, bu mudur?..
Biz diyoruz ki bu ülkede şu anda Cumhur İttifakı bu işin tek çözüm noktasıdır ve Cumhur İttifakı olarak da biz bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz. Çünkü bizim şu anda kitabımızda birlik var, beraberlik var, kardeşlik var ve bununla da bu yolda devam ediyoruz. 'Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…'
Türkiye'de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik. Eğer birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim."
CHP ve İYİ Parti'yi HDP'yle ittifak yapmakla suçlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kürt sorunu ve HDP konusundaki yaklaşımını şöyle ifade etmektedir:
"Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Var diyen namerttir. HDP'yi meşru görenler onunla sinsi ortaklık içindedir."
Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve Bahçeli'ye şu şekilde cevap vermiştir:
"Çözüm parlamentoda olacaktır. İmralı da Kandil de muhatabımız değildir. Çerçeve Anayasa'nın ilk dört maddesidir. Vatanın bölünmezliği, üniter yapısı, bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri çerçeveyi oluşturur. Bütün sorunlar gibi bu sorun da bu çerçeve içinde çözülecektir. Dostlarımızla birlikte çözeceğiz."
2009-2015 Yılları arasında AK Parti, HDP-İmralı-Kandil üçgeninde bir çözüm süreci yürütmüştü. İki ay önce Diyarbakır'a yaptığı ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan, OHAL'i kaldırdıklarını ve çözüm sürecinin sona ermesine neden olan tarafın HDP olduğunu söylemişti.
MHP ve AK Parti, Kürt sorununun yokluğu, HDP'nin kriminalize edilmesi ve Kürt siyasal yapılarıyla ilişki kurulmaması konusunda antlaşmışlardır.
MHP-AK Parti bloğunun kırmızı çizgisi, Kürt sorununun yokluğunu savunmak ve HDP'yi meşru kabul etmemektir. Kürt sorununun çözüm yerinin Meclis olduğunu ve HDP'nin meşru siyasi aktör olduğunu söyleyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu çıkışıyla MHP-AKP bloğunun kırmızı çizgilerini aşmış bulunmaktadır.
Kılıçdaroğlu'nun Kürt sorununu çözümünde HDP'nin meşru muhatap olduğu söylemine HDP cephesinden olumlu karşılıklar verilmiştir.
"Çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı'dır" şeklinde yaptığı açıklamayla Kılıçdaroğlu ve CHP'nin yeni Kürt sorunu ve HDP söylemini boşa çıkarmaya ve HDP'yi etkisiz bir yapı olarak sunmaya çalışan HDP'nin eski eş genel başkanlarından Sezai Temelli'yi bu tartışmada bir istisna olarak değerlendirebiliriz.
"Çözüm için adresin Meclis olduğunu" ifade ederek Kürt sorununun çözümünde "hiçbir aktörün gözardı edilmemesine" vurgu yapan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, parti olarak tutumlarını şu şekilde ortaya koymaktadır:
"Eğer kalıcı bir barış istiyorsak çok geniş bir toplumsal mutabakata ve meşrutiyete de ihtiyaç vardır. Bunun için de Kürt sorunundaki aktörlerin tümünü hesaba katmak gerekir. Bu aktörleri göz ardı ederek bütünlüklü bir yöntem oluşturmak gerçekçi bir yaklaşım değildir."
Kılıçdaroğlu'nun yeni Kürt sorunu söylemi, HDP yönetimi tarafından olumlu ve yapıcı olarak değerlendirilmektedir. Kılıçdaroğlu'nun çıkışı hakkında Selahattin Demirtaş, kapsamlı ve bütüncül olarak niteleyebileceğimiz bir değerlendirme yapmıştır:
1-Benim bildiğim HDP, Kürt sorunu dahil olmak üzere, Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir, irade sahibi siyasi bir aktördür ve elbette muhataptır. Çözümün adresi de doğal olarak TBMM'dir.
2-Tabii ki HDP, Kürt sorununun çözümünde tüm tarafların ve her kesimin, açık ve şeffaf katılımını, muhataplığını bilecek siyasi birikime ve deneyime sahiptir. Faydasız ve çoktan tükenmiş tartışmalar gündeme getirmek çözüme katkı sunmaz.
Selahattin Demirtaş, Kılıçdaroğlu ve CHP ile Kürt sorununun çözüm adresinin Meclis olduğu ve HDP'nin meşru siyasal aktör olduğu konusunda ortak bir zeminde buluşulduğu mesajını vermektedir.
Demirtaş, HDP'nin Kürt sorunu dahil Türkiye'nin bütün sorunlarının çözümüne katkı sunan bir siyasal aktör olduğuna dikkat çekerek HDP'nin sadece Kürt sorununa hapsedilmemesi konusunda uyarıda bulunmaktadır.
Demirtaş, Kürt sorununun çözümü konusunda muhataplık konusunun geçmişe ait bir tartışma olduğunu ve bu konuyu tartışmanın hiçbir güncelliğinin ve işlevinin kalmadığına vurgu yapmaktadır. Millet (CHP-İYİ Parti) ve Cumhur (MHP-AKP) İttifaklarının ekmek ve su gibi Kürtlerin oyuna ihtiyaçları vardır.
AKP ve MHP, "Kürt sorunu yoktur" söylemiyle Kürtlerin kendilerine oy vermesini isterken, CHP ise Kürt sorununun varlığını kabul etme ve HDP'yi çözümün meşru muhatabı olarak konumlandırmak suretiyle Kürtlerle ilişkiye girmeye çalışmaktadır.
CHP ve Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun kapsam ve önemini anlayan bir söylemle kamuoyunun önüne çıkmaya hazırlanan bir tutum koyacaklarının işaretlerini vermektedir.
Kılıçdaroğlu'nun çıkışı, Kürt sorunu alanında CHP'nin söyleyecek sözü olduğuna dair güçlü bir mesaj anlamına gelmektedir. Bundan sonra Kürt sorunu tartışmalarında kamuoyunun CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun ne söyleyeceğine dikkatle kulak kabartacağını söyleyebiliriz.
2023 seçimlerine kadar CHP ve AKP, Kürtlerden oy almak için birbirleriyle yarış içinde olacaklardır.
HDP'ye açılan kapatma davasında artık sona gelinmiş bulunmaktadır. HDP'yi meşru muhatap kabul eden çıkışıyla Kılıçdaroğlu, parti kapatmaların Kürt sorununun çözümğüne hiçbir faydası olmadığını, parti kapatmanın Kürt sorununu çözümsüzlüğe mahkum etmekten başka bir işe yaramadığı şeklinde bir siyasi pozisyon takınmıştır.
Kılıçdaroğlu'nun HDP'nin kapatılmasına karşı olduğu ve HDP'nin kapatılması halinde ortaya bir siyasal belirsizliğin çıkmasından endişe duyduğunu söylemek mümkündür.
Kılıçdaroğlu'nun Meclis ve HDP merkezli Kürt sorunu söylemi, aslında CHP'nin yıllardır tekrar ettiği söylemdir. Kılıçdaroğlu, yıllardır söylediğini mevcut konjonktürde yeniden söylemiştir.
Kılıçdaroğlu'nun son çıkışı, Kürt sorununun güvenlikçi yaklaşımlarla çözülebilecek bir şiddet sorunundan ibaret olmadığını, sorunun sosyal ve siyasal bir sorun olduğunu tanıması açısından önem taşımaktadır.
Kürt sorunu, demokratik, siyasal, sosyal, hukuki, bölgesel, uluslararası ve silahlı olmak şeklinde çok boyutları olan ve her boyutunda farklı aktörlerle farklı çözüm yaklaşımlarının geliştirilmesi gereken karmaşık bir problemdir.
Toplum, Kılıçdaroğlu'nun son söylediklerini "bu sorunu çözerse Kılıçdaroğlu çözer" şeklinde okumamıştır. Son çıkışın, kamuoyunda, Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin Kürt sorunu gibi hassas konularda ciddi söylemlerde bulunabilecek bir özgüvene sahip olduğu şeklinde olumlu bir atmosferin oluşmasına katkıda bulunduğunu söyleme imkanı vardır.