Cumhurbaşkanlığı Seçimi için son bir yılın içine girdiğimiz şu günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhur İttifakı adına kendi adaylığını resmen ilan etmiş oldu. Tabi biraz da malumun ilamı şeklinde bir ilan oldu, çünkü baştan beri Cumhur ittifakının aday konusunda bir sorunu yok. İttifakın ortağı Devlet Bahçeli çok daha önceden “adayımız Erdoğan” demişti zaten.
Oysa yarışın rakip ittifakının durumu hala net değil. Aday belirlemek için yaptıkları altılı toplantılar her seferinde belirsizliği ve anlaşmazlıkları daha fazla artırıyor.
İşleri gerçekten çok zor. Altısının üzerinde ittifak edebileceği bir isim belirlemek o kadar da kolay değil. Belki en makulü herbirinin birinci turda aday olması ve en çok oy alan üzerinde ittifak etmeleri. Ancak teorik olarak ve masada oturanlar arasında çok makul ve mümkün görünen bu yolun sahada karşılığı aynı ölçüde makul ve kolay görünmüyor. Sahada sosyoloji var çünkü ve bu sosyoloji siyasi liderlerin uzlaştığı kadar kolay uzlaşamayabiliyor. Bir Ekmeleddin İhsanoğlu ismi Erdoğan’a karşı, onunla rekabet edebilecek bir figür olarak CHP liderine çok makul gelmişti ama CHP tabanının aklına hemen gelen sorular masada Kılıçdaroğlu’nun aklına gelmemişti.
O profilde rekabet unsuru olarak görülen herşey zaten Erdoğan’ın daha gerçeğini daha sahihini temsil ettiği özelliklerdi. Erdoğan’ı devirmenin tek yolu Erdoğan’a en çok benzeyen kişiyi getirmekten mi geçiyordu? Böyle yapmakla zaten Erdoğan’ın mevcut yarışta en doğru seçenek olduğu gerçeğinin altı çizilmiş oluyordu.
ERDOĞAN’DAN KAÇIŞ YOK
Bugün hiç kuşkunuz olmasın, altılı masada aranan şahsiyet Erdoğan’a en fazla benzeyen bir şahsiyettir. Ama böyle bir şahsiyeti öne sürdüğünüzde Erdoğan’ı, yani daha gerçeğini, daha sahihini, daha tanıdık ve aşina olanını daha da güçlendirmiş olma handikapı var. Hangi hesap yapılırsa yapılsın Erdoğan’dan kaçış yolu görünmüyor ve bu, altılı masanın havasına bir kâbus gibi çöküyor.
Kılıçdaroğlu son zamanlara doğru aday olma arzusuna gem vuramıyor. Hal, hareket ve tavırlarıyla, siyasi söylemiyle Erdoğan’ı taklit ediyor, ona benzemeye çalışıyor. Erdoğan’a saldırırken de onu eleştirirken de onun tarzını takip etmeye çalışıyor, tabii yapabildiği kadar ve tabii taklit olduğu için iğreti duruyor. Hayatında hiçbir başarı hikayesi yok, bolca ve kolayca vadettiklerini yapabileceğine dair hiçbir itimat telkin ettiği yok.
Altılı masa içinde aslında aday olduğunda en fazla oy alacak olan bugünkü durumda Kılıçdaroğlu. Ama masadaki ortakları onun Erdoğan’ı bütün taklit çabalarına rağmen yeterli görmüyor ve adaylığını desteklemiyorlar.
KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİLİĞİ BAHANE
İyi Partili Ankara Milletvekili Halil İbrahim Oral’ın geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinin Sünni kesimde kabul görmesine mâni olacağı yönünde ileri sürdüğü görüş aslında masadakilerin düşünüp belki söyleyemediklerini ağzından kaçıran bir itiraf gibi oldu. Bakmayın Akşener’in de diğer ortaklarının da hemen düzeltme ve özür yarışına girmelerine. Hepsi de aslında Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini yeterli bir kesimin desteğini almanın önünde bir engel olarak düşünüyorlar ve onun Cumhurbaşkanı adaylığına itiraz gerekçelerinden biri sayıyorlar.
Oysa şimdiye kadar AK Parti cenahından hiç kimse ne Kılıçdaroğlu’nun ne de başka herhangi bir siyasinin Aleviliğini ona karşı siyasi eleştirilerinde gündeme getirmedi. Tam tersi AK Parti’nin Alevilerin kendi kimliklerini ifade özgürlüğünü temin etmeyi baştan beri açılım politikalarının eksenine koydu.
Belki bazı Alevilerin cemevlerine ibadethane statüsü tanınması hususuna ihtiyatlı yaklaştı, ama Alevilerin kendi inançlarını yaşamaları hususunda diğer mezhep ve tarikatlara tanınan bütün hakların tanınmasını da savundu. İbadethane statüsünü tanımaması da Alevilere bir ayırımcılık olsun diye değil bilakis ayırımcılığın önüne geçmenin daha sağlam bir yolunu gördüğünden dolayı oldu. Alevileri, çoğu Alevinin gördüğü gibi Müslüman olarak gördü ve ibadethane statüsü talebini de onu İslam’dan farklı bir din olarak kurmak isteyenlerin planının bir parçası olarak kabul etti. Alevilerle diyaloğu çok iyi olan Necdet Subaşı’nın koordinatörlüğünde yapılan ve bütün Alevi sözcülerinin dinlendiği onca Alevi çalıştayının sonuçlarını çok iyi okudu AK Parti cenahı. Aleviler tarihin hiçbir döneminde devlet tarafından Alevi kimlikleriyle bu kadar muhatap alınmadılar, saygı görmediler. Oysa CHP onların kimliklerini ancak yok sayarak içine aldı.
KILIÇDAROĞLU’NUN SORUNU ALEVİ OLMASI DEĞİL, CHP’Lİ OLMASI
Böylece AK Parti’nin yaptığı aslında daha geniş demokratikleşme, eşit vatandaşlık ve inanç özgürlüğüne dayalı bir toplum yolunda adımlar atmaktı. Türkiye’de dini veya etnik kimliğine bakılmaksızın herkes demokratik ülkenin eşit vatandaşıdır ve herkes inancından, kimliğinden, kişiliğinden taviz vermeden anayasanın verdiği haklardan, yararlanabilmelidir.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasının önünde Alevi kimliği asla bir sorun değil. Bir sorun aranacaksa onun CHP’nin genel başkanı olmasında aranmalıdır.
Mesela CHP’nin başında bir Alevi olarak Kılıçdaroğlu değil de başka biri, mesela Deniz Baykal olsaydı, onun adaylığı daha mı makbul olabilirdi? Elbette olmazdı. Sorun Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinde değil, herşeyden önce Genel Başkanlığını yaptığı partinin toplum nezdindeki konumundadır. Bir başka sorun da siyasi söyleminin, profilinin hala Erdoğan’a yeterince yaklaşamıyor olması, yani Erdoğan’a şu veya bu kadar yaklaşabilecek bir başarı hikayesinin olmaması, kendisinde Erdoğan’la yarışabilecek bir sıklet görülmemesinde. Yoksa Alevilik sorununu en azından AK Parti döneminde yaşanan reformlar, açılımlar ve sosyolojik dönüşüm aşmamızı sağlamış olmalı.