Rıza Sarraf davası neredeyse ?küresel konu´ haline geldi.
Suçlamalar tek noktada toplanıyor: ABD Hazine Bakanlığı´nı dolandırmak!
Ancak, ABD vatandaşı olmayan birinin, ABD´de kurulmamış şirketler ve bankalar üzerinden, ABD Doları kullanmadan, ABD´nin taraf olmadığı sadece Türkiye ve İran arasındaki bir ticaretten dolayı ABD Hazine Bakanlığı nasıl dolandırılmış?
New York savcılığının dayanaklarından birisi, yine aynı bağlamda, ABD´nin Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası´nı (IEEPA) delmek.
1977´de Jimmy Carter´ın başkanlığı sırasında İran´daki rehine krizi sonrası yasalaşan IEEPA, ?yabancı bir kaynaktan bir tehdidi bertaraf etmek amacıyla ticareti düzenleme´ yetkisi veriyor. ABD bunu İran, Libya ve giderek Alman banka ve şirketlerine karşı kullandı.
Yani ABD kendisi için bir yasa çıkardı ve bütün dünyanın buna uymasını istiyor.
Uymayanı ?cezalandırıyor´?
Yine de Sarraf´ın durumu bunların hiçbirine uymuyor.
Sarraf´ın avukatları, bu gerekçelerle ABD´nin yargılama yapamayacağını belirterek itiraz etti. Hukuksuz elde edilen verilerin de mahkemede ?delil olamayacağını´ savundular.
Savcılık veya mahkeme ?delillerin´ ne olduğunu söylemedi.
Ancak arkasından davaya Türkiye´den siyasi isimler dahil edildi.
Yetmedi ek iddianame ile ?17/25 Aralık tapeleri´ davaya eklendi.
Yani dava şekil değiştirdi.
?ABD Hazinesi´ni dolandırma? davası giderek ?Türkiye´deki 17/25 Aralık sürecini canlandırma? davasına dönüştürüldü.
Baştan beri amaç buydu.
New York mahkemesi kaynaklarının ABD gazetelerine sızdırdığı haberlerden, ?FBI´ın 2014 yılından itibaren yaptığı dinlemeleri kanıt olarak kullanacağını, hatta FBI dinlemelerini yapan kişinin mahkemede ?tanık´ olarak dinleneceğini? de öğrendik.
17/25 Aralık 2013´teydi.
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, ?Deliller arasında 2015 yaz ayından da tapeler var? dedi.
Bozdağ´ın şu sorusu üzerinde düşünmek gerekiyor: ?Bu tapeleri kim kaydetti, kim dinledi? ABD mi FETÖ´cüler mi??
Bu sorular bizi önce 2014 yılında ilk kez Almanya medyasında yayınlanan ?ABD´nin dinleme skandalları? haberlerine götürüyor.
Devam haberlerinden, ABD´nin Fransa, Almanya ve Türkiye´yi temelde 2008´den, ancak özellikle 2012´den itibaren ?sistematik olarak dinlemeye aldığı´nı öğrenmiştik.
Dinlenenler, özellikle başbakanlar ve ?ticaret bakanları´ ile siyasi liderler, sivil toplum örgütleri ve medya kuruluşları?
ABD´nin Alman banka ve şirketlerine milyar dolarlık para cezalarıyla sonuçlanan soruşturmaları ile Türkiye´ye yönelik ?FETÖ kumpasları´ bu tarihlerde başladı.
Bir şey daha bu tarihlerde başladı:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu´nun o zaman Başbakan, bugün de Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan´ı ?yurt dışına para kaçırmakla´ suçlaması!..
Kılıçdaroğlu bunu 2010´dan beri söylüyor.
Bugüne kadar ?ortaya koyacağım´ dediği belgeleri gören olmadı.
Benim dikkatimi çeken, kanıtlayamadığı, hatta destekleyici belge gösteremediği bir iddiayı farklı cümlelerle tekrarlaması değil, bunu ?ABD´de Türkiye´ye yönelik bir ?konu´ olduğunda? yapması?
Bir siyasi partinin genel başkanı, uluslararası para trafiğini nasıl bilebilir?
Bunun tek yolu var: Bu trafiği bilebileceği varsayılabilecek ?güçte´ bir yerlerden kulağına fısıldanması!
O genel başkanın da bunun doğru olup olmadığına bakmadan siyasete taşıması!
Diyebilirsiniz ki, ?Bunun anlamı, ?siyasi çıkarlarını müstevlilerin siyasi emelleriyle tehvid etmek (birleştirmek)´tir?.
Maalesef haksız değilsiniz!..
Kaynak: Star