CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aralarında iş insanları ve oda başkanları ile siyasi parti temsilcilerin de bulunduğu Çorum´daki STK temsilcileriyle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu´nun, muhtarların da katıldığı STK´lar buluşmasındaki konuşması satır başlarıyla şöyle:
Türkiye´nin hangi konumda olduğunu, ben de siz de biliyorsunuz. Türkiye´yi bugün bölgesinin yıldızı haline nasıl getirebilir, sıkıştığı çemberden çıkartabiliriz. Türkiye bu kapasiteye sahip midir? Bunu anlatacağım. İçeride ne yapacağız, dışarıda ne yapacağız? Yani içeride ve dışarıda politikalarımız ne olacak?
´İnsani Genişleme ve Bilgi Politkaları Kurumu kuracağız´
İçeride şunu yapacağız. Gelişmiş her ülke planlama yapar. Kendi ülkesinin 100 yıllık geleceğini planlar. Planlamayı yapanlar o ülkenin en akıllı insanlarıdır. Geleceği, ufku geniş olanlar gelir, ülkelerinin geleceğini planlarlar. Geleceğe giden bu dünyada Türkiye nasıl söz sahibi olacak? Bunun planlanması lazım. Bugün bir gerçek var. Devlet Planlama Teşkilatı bugün yok, kapatıldı. Yetkisi bakanlıklara devredildi. Planlama uzmanlarının alt, üst kimliği olmaz. Üniversiteden yeni mezun olan ufku geniş kişiyi hemen planlama teşkilatını alırsınız. Bilimdeki gelişmeleri kavrar ve politikalarınızı hızla değiştirirsiniz. İnsani Genişleme ve Bilgi Politkaları Kurumu kurmak zorundayız. Niye insani gelişme? Çünkü bütün bu gelişmelerin odağında insan olduğu için. Bilgi olmadan bütün bunların olması mümkün değildir. Bütün bunları bir araya getirecek ve Türkiye´nin önümüzdeki 100 yılını planlayacağız.
´DEVLET LİKAYAT ÜZERİNE KURULUDUR´
Ülkenin geleceğini planlamak başka bir şeydir. Siyaset kurumu devleti yönetmek üzere gelir. Devlet olmak üzere gelmez. Hükümet ayrıdır, devlet ayrıdır. Devlet bakidir, hükümet geçicidir. O devletin nereye gideceğini hepimizin konuşması lazım. Devlet liyakat üzerine kuruludur, siyasette liyakat yoktur. Devlette şef olmanız için üniversiteyi bitirmeniz, belli bir süre çalışmanız gerekir. Ama siyasette bir ilkokul diploması, savcılıktan temiz kağıdı yetiyor. Başbakan olabilirsiniz. Devletle hükümet arasındaki bu ayrımın çok önemli olduğunu bütün kanaat önderlerinin bilmesi lazım. Bu gerçeği bilerek bizim politika üretmemiz lazım.
BETON EKONOMİSİ Mİ, ÜRETİM EKONOMİSİ Mİ?
Devlet dediğiniz kurumun sürekli çıtasını yükseltmesi ve dünyada karar sahibi olması lazım. Siyasette adalet her zaman tartışılabilir ama devletin temeli adalettir. Madem Türkiye´nin geleceğini planlayacağız ne yapmamız lazım? İki gerçek var önümüzde. 1- Beton ekonomisi, 2- Üretim ekonomisi. Bu iki noktada siyaset kurumunun karar vermesi lazım. Bu ülkenin tasarruflarını üretime mi, betona mı yönlendireceğiz. İkisi arasında fark var. Betona yönlendirirseniz işsizlik kronik hale gelir, tasarruflar bir yöne gider ve Türkiye bilgi çağını kaçırır. Üretime yönlendirirseniz Türkiye bilgi çağını yakalamak zorunda, sanayici yarına hazır olmak zorundadır. Bunları yapmak ve yaşatmak zorundasınız.
´ÜRETİMİ PLANLAMAMIZ LAZIM´
Üretime yönlendirirken ne yapacağız? Her önüne gelen istediğini üretecek mi? Hayır, onu da planlamanız lazım. Gelişmiş bir ülkede aynı sokakta üç berber dükkanı birden açtırmazlar. İkisi iflas eder. ´Sen olmayan sokakta gidip açacaksın´ derler. Planlamanın hem insan hayatında hem ülkenin yaşamında ne kadar önemli olduğunu hepimizin kavraması lazım. Aslında planlama ailemizde de var. Ne kadar gelirimiz varsa, oturur planlarız. Devlet de geleceği planlaması gerekir? Devletin siyaset kurumu aracılığıyla yapması gereken bir şey var. Geleceği planlamamız lazım. Katma değeri yüksek ürün üretmezseniz, Türkiye´nin dünyada söz sahibi olma hakkı yoktur.
´KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETMELİYİZ´
Ne demek katma değeri yüksek ürün. Hepinizin taşıdığı cep telefonları. Yazılımı vardır, nano teknoloji kullanılmıştır. Hayatın her alanıyla ilgili bilgileri artık elinizde ve cebinizde taşıyorsunuz. Bunu üretmek çok değerlidir. Bir cep telefonunun parçaları 6 ayrı ülkede üretilir ve getirilir bir başka ülkede monte edilir ve biz onları alırız. Siz 6 TIR dolusu makine halısı üretirsiniz, o bir çanta dolusu cep telefonuyla sizden daha fazla para kazanır. Türkiye´nin yükselmesi gereken alan katma değeri yüksek ürün üretmekte yatıyor.
´NASIL ÜRETİLECEK?´
Peki katma değeri yüksek ürün nasıl üreteceğiz? Üniversiteler bilgi üretecek. Bilgi üretmeyen bir toplumun katma değeri yüksek ürün üretme şansı yoktur. Bilgi üretmek aslında bizim inancımızın da bir gereğidir. Ramazan ayındayız. Manevi duygularımızın en yoğunlaştığı aydayız. Bilgi de inancımızın gereğidir. Sevgili Peygamberimiz, ´İlim Çin´de bile olsa gidip öğreniniz´ demiyor mu? Bu sadece o yüzyılın değil, yüz yılların sözüdür. Yine sevgili peygamberimiz, ´Alimin ölümü alemin ölümü gibidir´ diyor. Alime, bilgiye, bilim insanına bu kadar değer veren başka bir din var mı? Hazreti Ali ´Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum´ diyor. Biz bilgiyi ürettik o çağlarda. İslam dünyası o çağlarda bütün dünyada bilimin gelişmesine katkı yaptı. Geldik 21. yüzyıla bütün İslam dünyası bilginin ve bilimin dışında. Bütün İslam dünyasındaki üniversitelerin sayısı ABD´deki üniversitelerden daha az. Bu bağlamda Türkiye bir çığır açmak ve bütün İslam dünyasının önderi olmak zorundadır.
´ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETMELİ´
Bugün geldiğimiz noktaya bakalım. 16 yılın sonunda geldiğimiz nokta şudur: Çocuklarımızın yüzde 90´ı niteliksiz okullara gidiyor. Anne babalar bunu hak ediyor mu? Yazık günah değil mi bu çocuklarımıza? Biz ufku geniş bir ülkeyiz. 21. yüzyıldan bakıp, 22. yüzyılı görmek zorundasınız. Aksi halde Türkiye kaybeder. Üniversitedeki hocanın görüşü beğenmeyebilir, yanlış olduğunu düşünebilirsiniz ama onun bilgi üretmesinin önüne engel koyamazsınız. Ne inancımız ne ahlakımız ne siyaset ahlayışımız bunu öngörür. Beğenir veya beğenmezsiniz her türlü bilgiyi üretmeliler. Bilgi üretmenin önüne duvar örerseniz Türkiye´ye yazık olur. Bunları aşmak zorundayız.
´OBS´LERDE YATILI TEKNOLOJİ LİSELERİ KURACAĞIZ´
Hangi OSB´ye gitsem, yöneticileri ziyaret etsem, söyledikleri ilk cümle, ´Nitelikli ara eleman yok´. Niçin yok? Çünkü siyaset kurumu istemiyor. Bizim düşüncemiz ne? Bütün OSB´lerde yatılı teknoloji liseleri kuracağız. O liseleri Milli Eğitim´le, o organize sanayi birlikte yönetecek. Donamını, müfredatını OSB yapacak. Hangi alanlarda eleman yetişecek, hangi alanlarda ihtiyaç var OSB belirleyecek. 6 yıl olacak. 3 yıl okuyacak. Yatılı olacak, aileye hiçbir yük olmayacak. 3. yılın sonunda çocuk, OSB´de eğitim gördüğü alanla ilgili staja başlayacak. Staj süresince o öğrencinin sosyal güvenlik primleri Milli Eğitim Bakanlığı´nca ödenecek. Patronu görecek, makine mühendisi görecek, usta başı görecek. Hangi alanda çalışıyorsa okuldan mezun olduğunda işi hazır olacak. Üniversiteye gitmek mi istiyor? Gidebilecek. Kendi izdüşümüyle ilgili artı puanı olacak. Bu ne demektir? Katma değeri yüksek ürün üretmek açısından Türkiye´nin bir çığır, kulvar açması demektir. Eğitimi iyi şekillendirmezseniz toplumu geri götürür.
KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN İÇİN GİRİŞİMCİLERE TEŞVİK
Katma değeri yüksek ürün üretmek isteyen bütün girişimcilere özel teşvikler gelmesi lazım. Türkiye bu treni kaçıramaz. Bakın şu anda bir başka gerçeği size aktarmak isterim. Mali affın sayısını bilmiyorum. Neredeyse her yıl bir mali af çıkar. Borçlar yapılandırılır. Çiftçisi, işçisi, memuru için herkes için bir şekilde, bir yerlerden af çıkar. İzleyeceğiniz teşvik politikasında eğer siz, vergisini ve primini zamanında ödeyen iş insanına, ´ödediğin vergi ve sigorta primi kadar sana 1 yıl süreli faizsiz kredi vereceğim´ derseniz, vergisini ve sigorta primini zamanında yatırır. İşini büyütür, istihdam yaratır, kayıt dışı çalışmaya gerek yok. Ne kadar çok vergi ve prim öderse o kadar çok sıfır faizli kredi alır. Kim kazanacak? KOBİ sahibi, işçi, devlet kazanacak. Çünkü alamadığı vergi kadar gidiyor Londra lobilerine yüksek faizle borçlanıyor.
Ufku dar olan bir siyaset anlayışının Türkiye´yi yönetmesi bizi çıkmaz noktaya getirdi. Hep beraber bir otobüsün içindeyiz. Freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyoruz. Büyük değişim ve dönüşümleri gerçekleştiremezse, bunların tamamını kaybeder, Türkiye çağının gerisine itilmiş olur.
´ÇİFTÇİLER BÜYÜK BORÇ ALTINDA´
Çiftçiler büyük borç altındalar. Kendisini yakan çiftçi, işçi, işsiz var, intihar eden sanayici var. Bunlar demek ki, mutsuzlar, sıkıntıları var. Hiç rantiye sınıfından kendisini yakan, mutsuz olan duydunuz mu? Rantiye sınıfı demek ki, mutlular. Bir masa bir sandalye, o kadar. Bankada da dünya kadar para. Hangi devlet borç istiyor, ´Faizi yükselt sana parayı vereceğim yoksa vermem´ diyor. Eğer ekonomiyi rantiyeye teslim etmişseniz, Türkiye´nin büyüme, işsizlik sorunu çözme imkanı yoktur. Tarım alanında Konya´dan küçük Hollanda, Türkiye´den 16 kat tarım ürünü ihraç ediyorsa, nerelere savrulduğumuzu düşünmemiz lazım.
İşsizlik bir başka sorun. Bir ülkede işsizlik varsa huzur olmaz. Evdede, sokakta da Türkiye´de de huzur olmaz. Anadolu Kalkınma Kuşakları diye bir proje hayata geçirdik. Merkez Türkiye Projesi ile beraber kamuoyuna sunduk. Anadolu´nun içi boşalıyor, herkes, ´nasıl yaşarım´ diyerek büyük şehirlerin varoşuna gidiyor. Eğer siz Anadolu´nun içini doldurursanız, buraya kaç yıldır havaalanı için söz verildi yapılmadı? 30 yıldır niye yapılmıyor. Hızlı demiryolu bağlantılarının yapılması lazım. Burası Anadolu´nun kalbidir, sanayi burada atar. Çorum kendi sanayisini kendi öz birikimiyle büyütmüş bir kenttir. Aynı zamanda bir tarih kentidir.
"NAMUSLU SİYASET SÖZÜ VERİYORUM"
Takım tutar gibi siyasi parti tutulmaz. Efendim 24 Haziran´dan sonra biz çözeceğiz. Neden 24 Haziran´dan sonra? Elinden tutan mı var? Bir şey yapacaksanız, süratle yaparsınız. Biz de sizi alkışlarız. İşin temelinde yatan namuslu siyaset. Ben size namuslu siyaset sözü veriyorum. Nokta. O kadar. Başka bir söz vermiyorum.