Kendi ülkesini ve halkını silahlı kuvvetleriyle rehin almış bulunan darbeci Sisi´nin kendisine Mısır halkına fiilen 2030 yılına kadar başkan olma yolunu açan anayasa değişikliği hiçbir sürpriz yaşanmadan tamamlandı.
Hiçbir seçmen veri tabanının bulunmadığı, son derece düşük bir katılımla gerçekleşen göstermelik referandumda herhangi bir muhalif sesin çıkma ihtimali ve imkanı yoktu zaten.
Silahın, sadece silahın gücüyle ayakta duran bu diktatör son başkanlık seçimlerinde kendisine karşı aday olan herkesi, yetmedi, aklından aday olma fikri geçiren herkesi, yetmedi, birilerinin aday olma ihtimalini dillendirdiği herkesi, tutuklayıp hapse attı.
Bunlar arasında Mübarek döneminin Genelkurmay Başkanı Sami Annan da vardı, eski Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Hişam Cenine de vardı, yine Mursi´ye karşı başkan adayı olarak gerçek bir seçimde yüzde 48 oy alan Ahmet Şefik de vardı. Bunların hiç birisi sözümona ?İhvancı? değil. Sadece gerçek bir seçimde, veya Sisi ile tek başına girecekleri herhangi bir seçimde, hepsi de kazanmaları kesin olabilecek isimlerdi. Tutuklanmalarının veya saf dışı bırakılmalarının tek sebebi Sisi´ye karşı aday olmaları, olma ihtimali bulunmaları veya birilerinin onları öyle görmeleriydi.
Şimdi Sisi, kendi diktatörlüğünün yolundaki bütün engelleri kaldırmış, dostlar demokrasi yolunda görsün, anayasal zemini de tesis etmiş olarak Mısır´ın bundan sonraki 12 senesini de yönetmeyi kendine göre garanti altına almış durumda. Tabi 12 sene sonrası için Allah kerim. O gün gelip çattığında Sisi hala hayatta ise, Mısır´da başka bir gelişme olmamışsa bir 25 yıl daha iktidarda kalmanın düzenlemesini yapmayı o zaman düşünecektir.
Tabi kendine göre yaptığı bu hesap Mısır´ın gerçeklerine ne kadar uyacaktır? Son derece dinamik, yüz milyonun üstünde ve yüksek artış oranına sahip genç bir nüfusu olan Mısır halkı Sisi´yi sonuna kadar taşıyacak mı? Dahası, Sisi şu ana kadar yasaların veya anayasanın kendisine tanıdığı haklarla mı darbesini yaptı, halkından binlercesini katletti, yüz binin üstünde nisanı ağır işkence şartlarında zindanlarda tutuyor? Sisi gibiler için Anayasa dediğin nedir ki? Formalite bir dokümandan başka ne değeri var onun için?
Sırtını ABD´nin bugünkü başkanı Trump´a dayadıktan sonra, onun verdiği cüretkarlıkla Ortadoğu´da kim anayasaya ihtiyaç duyar ki? Ona ödenen haraçta bir eksilme olmadıktan sonra herkes her tür yasanın veya anayasanın üstünde olabilir, istediği kadar insanı katledebilir, istediği kadar insan hakkı ihlali yapabilir. ABD belli fiyat tarifeleri karşılığında Ortadoğu´da her tür pisliğin, her tür katliamın ve hukuksuzluğun hamisi olabilir.
Böylece ABD Ortadoğu´da (ve aslında bugünlerde Venezuela dolayısıyla ortaya çıkan tablodan da net görüldüğü gibi Latin Amerika´da) darbelerle, diktatörlerle, halka karşı katliam yapan psikopat yöneticilere verilen himayelerle, halklara karşı düşmanlıkla öne çıkan bir kimlikle iyice özdeşleşmiş oluyor.
Şimdi ABD´nin dünyanın her tarafından yaygın olan bir İslami siyasi ve sivil hareket olan Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak ilan etmeye hazırlandığı anlaşılıyor. Mısır-BAE-SA´dan epey zamandır bu karar için ABD´ye bir baskı uygulanıyor olduğu malumdu. Bu baskılara karşı ise özellikle Obama yönetimi döneminde ciddi bir direncin olduğu da biliniyordu. Bu direncin gerekçesi de, birincisi, bu hareketin terörle bir alakasının olmadığını dünya alemin biliyor olduğu, ikincisi, bu hareketin İslam´ın en ılımlı, sivil ve meşru siyasi yönünü temsil ediyor olduğu, ABD´nin alacağı böyle bir kararın artık sadece bu örgüte değil İslam´a karşı topyekun bir savaş ilanı olarak algılanması riskinin var olduğu ve üçüncüsü, bunu ABD kamuoyuna bile kabul ettirmenin zor olduğuydu.
Obama yönetiminin sürekli direndiği bu tür baskılara karşı Trump´ın direnmekten vaz geçtiği anlaşılıyor. Gerçi kuvvetle muhtemel, belki gündemine geldiği anda hiç direnmeden kabul etmiştir. Geçtiğimiz ay içinde Sisi´yi kabul eden Trump onun bu yöndeki talebini geri çevirmemiş ve ABD´nin bütün değerlerini bir çırpıda silip atabilecek böyle bir karara ikna olmuş.
Tabi bu aşamada, akla daha sık gelen soru şu olacak? Kendi tasnifleriyle bile terör örgütü sayılan PKK´yı Suriye´de görülmemiş bir silahlı destek vererek kendi müttefiki olan Türkiye´ye karşı palazlandıran ABD´nin terör tasnifi yapabilme hakkı veya inandırıcılığı mı kalmış?
Türkiye´de gizlice örgütlemiş olduğu silahlı unsurlarını kullanarak darbe yapmaya teşebbüs etmiş bu teşebbüsü esnasında 250 vatandaşı katletmiş, 2200 kişiyi de yaralamış bir örgütü, FETÖ´yü, terör örgütü olarak nitelemekten kaçınan ve o örgütün elebaşını kendi ülkesinde barındıran bir ABD´nin şimdiye kadar hiçbir silahlı eyleme onay vermemiş, tevessül etmemiş bir hareketi terör örgütü olarak nitelemesinin ABD´nin inandırıcılığına yeni bir darbe vuracağı açık.
Hele böyle bir karara en meşru muhaliflerini akıl almaz oyunlarla saf dışı bırakan, iktidara kanlı ve insanlık suçları içeren bir darbeyle gelmiş olan Sisi´nin kılavuzluğunda gitmiş olması ABD´nin tarihine bir utanç sayfası olarak yeter de artar bile.
Oysa dünya hegemonyası iddiasındaki ABD daha ciddi işler yapabilirdi. Gerçekten temsil ettiği demokrasiye, insan haklarına samimiyetle yatırım yapsa sadece bir silahlı güç olarak değil, bir insani değerler temsili düzeyinde de hegemonyasını hak ederek sürdürebilirdi. Oysa ABD´nin tercihi değerli bir güç olmaktan ziyade hiç bir saygı ve hayranlık uyandırmayan ve darbecilerle, çetelerle, terör örgütleriyle düşüp kalkan zorba bir güç olmak.
Trump yönetimindeki ABD´nin tercihi bu, bu tercihteki kılavuzları da bu iş ortakları. Bu kılavuzluk ABD´nin burnunun hiçbir zaman pislikten çıkmayacağını gösterir sadece.