Allah’ımıza hamdolsun, uzun yıllardır, dünyanın her tarafında yaşayan Müslümanlara ve Müslümanlara komşu olan gayrimüslimlere her türlü yardımı yapan bizim insanlarımızın kurduğu vakıflar ve derneklerdir.
Oralara gidip gelenlerden dinlediklerimden bir kısmı:
1-Yetim yurdu açmak,
2-Susuzluğun hüküm sürdüğü yerlerde kuyu açmak,
3-Gıda yardımı yapmak,
4-Hastane yapmak ve sağlık desteği vermek.
Bu dört maddede Müslüman-kâfir ayrımı yapılmadan yardım ulaştırılıyor.
5-Müslümanlar için din dersleri verecek okul açmak,
6-Kitap desteği vermek,
7-Kurbanları buralarda kesmek.
Benim duymadığım daha birçok hizmet de veriliyordur.
Yardım verenden, oralara götürenden, dağıtandan zerre kadar hizmeti geçenlerden Allah razı olsun.
Üniversitede iken sohbetlerime katılan, Milletvekili de olan bir dostum anlattı: “Moro mücahitleri 1946’dan beri verdikleri mücadele sonunda özerklik kazanmışlar. Dış işlerinde Filipinlere bağlılar ama içişlerinde özerkler.
Filipinler Devleti’yle aralarında yaptıkları sözleşmeye göre içişlerinde İslam hukukuna göre hareket edeceklermiş.
Biz, açlığa çözüm buluyoruz, susuzluklarına çare bulup yardım ediyoruz, yol da yapıveriyoruz ama İslami kriterlere göre hükmedecek hâkim bulamıyoruz.
O mücahitler yıllarca dağlarda, ‘İslam Gelecek Dertler Bitecek’ demişler, gelmesi için çalışmışlar ama gelecek olanı henüz görememişler.
Silahın her çeşidini kullanmasını bilen bu yiğitler hâkimlik konusunda çaresiz kalmışlar.
Sağlıkları için doktor, hemşire takviyesi yapabiliyoruz ama hâkim takviyesi yapamıyoruz” diye anlattı.
Hâkimleri yokmuş ama halkın Müslüman olması, İslam’ın hukuki ve ahlaki hükümleri halk tarafından gelenek haline geldiğinden, Batı hukukunu da tanımadıklarından, suç oranı gayet azmış.
Eline, diline ve beline sahip olan edepli insanların olduğu yerde suç oranı çok az olur. Toroslar’ın tepelerinde 1960’lı 70’li yıllarda bazı köyler görmüştüm, kırk elli yıldır mahkemeye giden olmamış.
Laik eğitim alan okumuş insanlarının çoğalmasıyla her türlü suç da dağın tepelerine doğru öğretilmiş insanlar aracılığıyla tırmanmış.
Suçlu sayısını her geçen gün artıran İtalyan ceza yasası, İtalya’da ve Türkiye’de kadın ve erkek öldürülmeleriyle, kadın tacizleriyle, cinayetlerle, hırsızlıklarla, rüşvetlerle, dolandırıcılıklarla insanları rahatsız etmeye devam ediyor.
İsviçre medeni hukuku, İsviçre’de ve Türkiye’de, kadınların sokaklarda satışını engellemek yerine çoğaltmaya devam ediyor.
Anayasa’daki, “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddesinden korktuğum için dünya genelinde Batı hukukundan zarar görmüş, sömürülmüş, suça itilmiş ve çıkış yolunun İslam’dan geçtiğine karar vermiş ülkelere ihraç edilmek üzere ilahiyat fakültelerinin dışında, İslami kriterlere göre hâkimlik yapacak insanlar yetiştirip ihtiyacı olan ülkelere ihraç edilmelerini sağlayacak yeni birkaç tane fakülte veya medrese açılmasını istiyorum.
Bu ülkelerden biri de Moro Müslümanlarıdır.
1890’lı yıllarda Amerikan sömürgesi altında inim inim inletilmiş.
Çaresiz kalınca dağa çıkmış insanlara ve onlara destek verenlere neler yapıldığını Amerikan Senatörlerinden Bob Graham tarafından yapılan bir konuşmayı, 30 Ekim 2001 tarihli Hürriyet gazetesinden beraber okuyalım:
“Amerika domuz yağlı kurşunla İslami ayaklanma bastırmıştı.
Senato İstihbarat Komitesi Başkanı Bob Graham, geçen hafta bir yemekte 20’nci yüzyıla girerken ‘Black Jack’ Pershing isimli Amerikalı komutanın Filipinler'deki Mindanao Adası'nda İslami ayaklanmayı nasıl bastırdığının gündeme geldiğini belirtiyor.
Graham'a göre ABD'li istihbarat yetkilileri, 1900’lü yıllarda 12 Müslüman'ı kaçırmış. 6'sını domuz yağına batırılmış mermilerle öldürmüşler.
Sonra da domuzların iç organlarını da üzerlerine atmışlar. Diğer 6 kişiye ise zorla bunu izletmişler.
Graham, ‘Ve bu da Mindanao’daki isyanın sonu oldu' diyor.
Ancak Bob Graham, dünyadaki tüm Müslümanları kızdıracak bu tür bir taktiğin savunucusu olmadığını vurguluyor. Müslümanları domuz derisinden kefenlere sarıp, kıbleyi göremesinler diye yüzüstü gömmüşler.”
2001 yılında Amerika medeniyetinin seçimle senatör yaptığı adamın kâfirlik kokulu düşüncesi işte bu.
1900’lü yıllarda Filipinler’de yüzde yüz Müslüman nüfusun yaşadığı Mindaneo’da gerçekleşen Amerikan işkencesinin sonu ne oldu?
140 bin kilometre karelik toprağa sahip, 15 milyonluk Müslüman Moro kurtuluş cephesi, Filipinler hükümetiyle barış masasına oturdu ve dış işleri ile para biriminde birlikte olmak, iç işlerinde Müslümanların Müslüman’ca yaşamasını sağlamak üzere özerk bir devlet kurdular.
Bu kurtuluş ve kuruluşta Türk mücahitlerin de desteği olmuştur.
İhraç edilecek hâkimlerimizi, en üst seviyede üniversiteye giriş puanı almışlar arasından seçmeli.
Ailesinin de bu şartlar altında mümkün mertebe İslami yaşantıyı sürdürmüşlerden alınmalı. Yani, dürüstlük şartı aile geleneğinden de gelerek huy haline gelmeli.
Ayet-i kerimeleri sünnet-i seniyyeleri bilmeli,
1400 yıllık fıkıh birikimine hâkim olmalı,
Ayet ve hadislerin hikmetini kavramalı.
Dünyanın tamamı altın olsa ve rüşvet olarak teklif edilse, dünya güzeliyle kandırılmaya çalışılsa dönüp bakmayacak kadar müstekıym olmalı.
Gözümüzde büyütmeyelim.
Hâlâ helal ve harama dikkat eden aileler var.
Bir şehrin dükkânlarının mallarının dükkân önünde, üzerine bir naylon örtü çekilmiş durumda çalınmadan geceleyen şehirlerimiz var. Gördüm.
Amerika, çocuğu olduğunda kesilen göbeğini Amerika toprağına gömdüren, gönlü kararmış insanlarımızla beraber seyrediyoruz televizyonda, Amerika da olan bir olay sonunda dükkânların, marketlerin talan edildiğini.
Hatta bir gün Amerika devleti, ülkesinde yaşayan Müslümanların, İslam mahkemeleri açmasına izin vermek zorunda kaldığında, çelik gibi sağlam hâkimler ihraç ederiz Amerika’ya.