09. 09. 2018 Pazar
Şehri boğan ve şehre dair emareleri yok eden kentleşme dalgasından sonra pek çok ritüel, sembol ve şahsiyet şehirden kaybolup gittiler.
Yunus Emre Altuntaş´ın kitabı Kentin Dindarları (Onto yayınları, 2018, 124 s.) bir süredir hayatımızdan çekilmiş olan zahidan, muhibban, dervişan´ı tekrar hatırlatma çabasının bir neticesi olarak hazırlanmış. Kitapta Yunus Emre Altuntaş´ın altı kıymetli isimle yaptığı söyleşiler yer almakta.
Gelenekle modern olanı mezcetmek
Safiyüddin Erhan, Mustafa Kara, Bilal Kemikli, Harun Soydaş, Mehmet Yalar, Bedri Mermutlu şehrin kayıp yüzünü temsil eden ve buna dair derdi olan isimler. Altuntaş yaptığı söyleşilerin maksadını özetler mahiyette kitaba bir girizgâh kaleme almış. Yazısında toplumu ayakta tutan sohbet, ilim, irfan meclislerinin öneminden bahsederken, Cumhuriyet ile birlikte sancılı bir döneme girildiğini ve akabinde pek çok değerin altüst olduğunu ifade ediyor. Tersine çevrilemeyecek bir süreçten bahseden Altuntaş, geleneksel değerlerimizle, ahlaki önceliklerimizle ve dini telakkilerimizle ?modern? olanın mezcedilmesinden bahsederken, bunun da ancak geleneği çok iyi benimsemiş ve özümsemiş kişilerle mümkün olacağını ifade ediyor.
Dibace-i Osmanî kime emanet
Kitap Safiyüddin Erhan´la yapılmış söyleşi ile başlıyor. Bursa´da hem kayıp eserlerin ihyası, mevcut eserlerin restorasyonu konusunda bir hayli mesai harcayan Safiyüddin Erhan söyleşisi şehrin irfan merkezlerinin nereden nereye geldiğini gözler önüne seriyor. Erhan,Yâdigâr-ı Şemsi isimli eserde zikredilen Bursa´da 80 civarında dergâhtan günümüze 8 tanesinin bile ulaşamadığı acı gerçeğini dile getiriyor. Dibace-i Osmanî olarak zikredilen Bursa´da düne dair varolan Bursa Mevlevihanesi´nin 1953 yılında Bursa Belediyesi tarafından yıktırılıp yerine Vakıflar İdaresi´nden istimlak edilerek su deposu yapıldığını, türbesi bugün mevcut olan Mevlevihane´nin yeniden ihyası için girişimde bulunduklarını ancak çabalarının sonuçsuz kaldığını söyleşi kayıtlarından okuyoruz.
En acı örnekler İstanbul´dan?
Eserlerin başına gelenler elbette sadece bunlarla sınırlı değil. En büyük tahribatın İstanbul´da yapıldığı ve en acı örnekleri de İstanbul´da müşahede ettiğini ifade ediyor. Onlarca örnek arasında bir örnek daha zikrediyor ve şunları söylüyor: ?İstikbal için endişe verici diğer bir örnek de İstanbul Beykoz kıyı meydanındaki, ahşap orijinal aksanının her Boğaziçi ziyaretinden sonra ikindi namazlarında zevkle seyredip, çalışmalarımıza örnekler çıkardığımız tarihi cami, hiç gereksiz izahı mümkün olmayacak şekilde pek çok resmi dairenin ve otoritenin kontrolü altında olmasına rağmen yıktırılabilmiştir. Eskiden küçük ve acil tamirlere para ve tahsisat bulunamazken zamanımızda çeşitli yollardan iyi niyetler de istismar edilerek bulunan paralarla, hukuksuz müzaheretle eskisinin aynının yapılacağı yapılacağı iddiası ile hazırlanmış restorasyon projelerinin maskesi altında eski Beykoz Camii yerine alakasız, zevksiz, üslupsuz, rüküş, tamir edilemez suni bir yapı ortaya çıkmıştır.? (s.35-36)
Eski eserlerin ?pırıl pırıl? yapılmakla adeta modernize edildiğini, ancak olması gerekenin eski haliyle bırakılıp rahatsız edilmemesi olduğunu ifade eden Erhan, Bursa özelinde zikredilen ama genel olarak eserlerimizin kurtarılması noktasında elbette herkese düşen görevler olduğunu da sözlerine ekliyor ve şunları söylüyor:?Tevazu ve kifayeti telkin eden ananevi hayat kültürümüzü hâlâ baba ocağı mefhumuna saygılı nesillerin, istikbalde gelecek nesillere böylece mektebine dahi gitmeden telkin edecek mekanları zamanın başta çıkarıcılığına yenilmeden biraz fedakarlık yapıp, olması gereken mütevazı hayat tarzımıza armağan edebileceklerini umuyoruz.? (s.22)
Ailenin ve mahallenin çözülüşü
Çözülme sadece tekkede, cami, türbede değil topyekûn şehrin kendisinde? O yüzden kitapta Bedri Mermutlu´nun söylediklerine de dikkat kesilmek gerekiyor. Modernleşme projesinin iki ana hedefi olduğunu söyleyen Mermutlu, bunların aile ve mahalle oluğunu ve bunlar çağdaşlaştırılmadan diğer kurumların verimli ve işlevsel biçimde çağdaşlaştırılamayacağı düşünüldüğünü ifade ediyor.
İstanbul´daki büyük çaplı yangınlar bahane edilerek Tanzimat sonrasında yeniden imar hareketlerine girişilmiş ve ilk defa mahalle dokusu parçalanmaya başlanmış. Levanten muhitlerinde Tanzimat´tan sonra yapılaşmaya başlayan apartman evler Meşrutiyetten sonra Müslüman muhitlerde de boy göstermeye başlamış. Öyle ki, 1913 yılında İstanbul genelinde sadece 742 adet apartman vardır. Aynı tarihte Üsküdar´da bir tane bile apartman yoktur. Cumhuriyet dönemi apartmanlaşmanın hızlandığı bir dönem olarak kayıtlara geçmiş. Mermutlu modern insanın çıkmazını şu cümlelerle özetliyor: ?Modern insanın bugün artık bir komşusu yoktur; o yüzlerce dairelik dev binada günlerce kimseyle karşılaşmadan yaşayan bir yalnızdır.? (s.121)
Yine Bedri Mermutlu´nun ifadesi ile söylersek mahallenin kendisini büyük ölçüde kaybetmiş olsa bile onun ruhunu, anlamını kaybetmeyerek yeni ortam ve koşullara onu taşımak şehre ve insana yeniden hayat üflemek olacaktır. Camisi, tekkesi, türbesi, çeşmesi, mahallesi ile dinamik bir kültür atmosferini yeniden ihya etmek yine kendi elimizde. Kentin Dindarları size bu ruhu kazandıracak ipuçları veriyor.
______________________________________________________________________________________Onto Yayınları, Yunus Emre Altuntaş, Kentin Dindarları
Kaynak. dunyabizim.com