Kendi üyelerinden Eğitim Bir Sen'e manifesto gibi çağrı..

Bizler artık sendikanın nereye kadar savrulabileceğini kestiremiyoruz. Taziye ve tebrik mesajları atılırken bile üyeleri arasında kullandığı dil ve üslubun değişim göstermesi bizleri üzmektedir.

Kendi üyelerinden Eğitim Bir Sen

Eğitim Bir Sen  üyeleri sendika yönetimine yönelik olarak olarak bir bildiri yayınladı.

İşte o bildiri: 

"Değerli Eğitim Bir Sen Üyeleri ve Muhterem Kardeşlerimiz !

Memur Sen Konfederasyonuna bağlı Eğitim Bir Sen’in kıymetli üyeleri, sizleri en kalbi duygularımızla selamlıyor, Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun diyoruz.

         Bizler Eğitim Bir Sen’in kurucu değerlerine bağlı, sendikamızın çeşitli kademelerinde görevler almış, aktif görevimiz süresince üyelerinin hakkını ve hukukunu korumayı temel prensip haline getirmiş, yönetimlerde görevli olmadığımız zamanlarda da ilkeli sendikacılık anlayışına katkıda bulunmaya çalışmış, hayalini kurduğumuz bir dünyanın gerçekleşmesi için yıllarını bu mücadeleye hasretmiş eğitimciler olarak karşınızdayız.

Değerli Eğitim Bir Sen Üyeleri ve Muhterem Kardeşlerimiz!

         Rahmetli M.Akif İNAN ve arkadaşları tarafından kurulan Eğitim Bir Sen’in bir davası olduğuna inanan ve bu davaya gönül verenler olarak, Peygamberimizin gençlik yıllarında haksızlık ve hukuksuzluğa karşı koymak üzere katıldığını bildiğimiz "Hılf’ul-Fudul” anlayışını kendimize örnek alarak hakkı, hukuku ve adaleti yeniden hakim kılmak, haksızlığa, zulme ve adaletsizliğe maruz kalan bir mazlum, bir düşkün, bir muhtaç görürsek elinden tutup kaldırmak, hesapsız ve tereddütsüz yanında olmak üzere ilkeli bir sendikal anlayışla besmele çekerek çıkmıştık bu yola.

         Keyfiliğe, adam kayırmacılığa, iltimasa, adaletsizliğe, haksızlık ve hukuksuzluğa meydan okuyarak insanlık onuruna yakışmayan ne varsa ayaklarımızın altına aldık. Bu inanç ve şuurla kutlu bir davanın nasıl olacağını yaşayarak ve yaşatarak herkese göstermek en önemli hedeflerimizdendi. Asla sarı sendikacılık yapmayacak, kimselere yandaş ve payanda olmayacak, güce boyun eğmeyecek, bütün enerjimizi ve heyecanımızı adalet, hak, hukuk, ehliyet ve liyakat mücadelesine sarf edecektik. İşte bizlerin yola çıkma niyetinde yatan hissiyat bunlardı. Ancak bugün gelinen noktada Eğitim Bir Sen’in başlangıçta ortaya koyulan hedeflerden, temel ilkelerden, kuruluş felsefesinden ve değerlerinden oldukça uzaklaştığını üzülerek ve yüreğimiz burkularak hep birlikte müşahede etmekteyiz. Hep birlikte şahit olmaktayız ki, bugün Eğitim Bir Sen adalet, ehliyet, liyakat ve verimlilik temelinden tamamen uzaklaşmıştır. Geldiğimiz noktada artık sendikamız ikili ilişkiler ekseninde menfaat ve çıkar odaklı bir yapı oluvermiştir.

         Genelde toplumun, milletin ve ümmetin özelde eğitim çalışanlarının derdiyle  dertlenmesini umduğumuz Eğitim Bir Sen, adeta hedef küçülterek müdür ve müdür yardımcısı atamaya kendisini odaklamış, asli bünyeyle doku uyuşmazlığı yaşayan türedilerin öz evlatlarına baskı yapmasına göz yummuş, muhterislerin küçük menfaatlerini karşılamaya ve itaatkarların yükselme arzularını tatmin etmeye teşne olmuştur. Bu türediler gözlerimiz önünde sadece sendikamızın öz evlatlarını yememiş, bir kanser hücresi gibi sendikamızı her yerden sarmış ve sendikamızın ilkelerini de günden güne kemirmeye başlamıştır. İşte bu acıların feryadını haykırmaktayız.
 
         Eğitim Bir Sen kurulur kurulmaz merhum Akif İNAN’ın Türkiye’nin dört bir yanına, eş dost bildiği herkese temsilci olmaları için mektuplar yazdığını biliyoruz. Fakat o günlerde postanelere fişlenme korkusuyla gitmeyerek Akif İNAN’ın mektubunu almaktan çekinenler, bugün her yerde "Bu sendikayı biz kurduk” nutukları atmaktadır. Geçmiş dönemde fişlenme korkusu yaşanırken bugün neden büyük bir iştiyakla bu sendikaya herkes sarılmaktadır sorusunun cevabını da elbette bilmekteyiz. Maalesef sendikamız kendi sac ayakları üstünde kalarak peyderpey büyümek yerine, ilkelerinden taviz vererek hormonlu bir büyüme yolunu tutmuştur. "Ne olursan ol gel pastadan sana da pay var" mantığıyla üye yapmak için idareci koltuklarını ulufe gibi dağıtan, idareci yapamadıklarına da hayal satmaktan çekinmeyen ve gölgesine sığındığı çeşitli yapılar üzerinden güç devşiren bir yapı oluvermiştir. İşte bizlerin içini acıtan da tam olarak budur. Eğitim Bir Sen’in bugüne ve çağlara söylenecek bir sözü olması lazımken, idarecilik sözleri veren bir sendika olmasıdır yüreğimizi yaralayan.

        "Türkiye’nin En Büyük Sivil Toplum Kuruluşuyuz” sözünü bir slogan haline getirmiş Eğitim Bir Sen, üyelik aidatları devlet tarafından karşılandığı günden beri hızlı adımlarla sivil toplum kuruluşu olma özelliğinden uzaklaşmış ve bürokratik vesayete ram olmuştur. Zira kaideler değişmez "parayı alan emir de alır." Sivil iradenin sesini devlete duyurması gereken sendika, bürokratik vesayetin siviller üzerindeki düşüncelerini üyelerine kabul ettirme misyonunu üstlenmiştir. Her toplu sözleşme öncesi büyük laflar edilen fakat sözleşme döneminde siyasal cümleler kurarak küçülmekte beis görmeyen bir yapı olmuştur artık. Evet belki bu tavırlar bazı yöneticilerin şahsi menfaatine uygun olabilir fakat koca bir sendikayı da tükettiği yadsınamaz bir gerçektir.

        "Kemmiyyet mi, keyfiyyet mi?" konusundaki tercihini kemmiyyetten yana kullanan sendikamız tabiri caizse göçebe kavimler sendikasına döndü. Sendikanın yeni üyelerinden Eğitim Bir Sen tabelası altından geçerken sendikanın kurucu değerlerini ve temel ilkelerini benimsemesi beklenirdi, fakat maalesef sendikamız üye yapmanın yolunu kendi değerlerini inkar etmede bulduğu için bunların hiçbirisi gerçekleşmedi.

  Seçimlerde hemen her ilde görülen antidemokratik usul ve yöntemler, üç dönem kuralının sulandırılarak yönetim kadrolarının bir asra yakın görev alabilmesinin sağlanması, üye haklarının savunulmasında yönetime yakın kişilerin korunup diğerlerinin yalnızlığa terk edilmesi gibi pek çok mevzu maalesef Eğitim Bir Sen’in alnında kara bir leke olmuştur.

        Sendikanın asıl görevini öteleyip siyasetin alanına giren mevzuları öncelemesi, genel merkez yöneticilerinin ve şube başkanlarının, üyelerin hak ve hukukunu korumakla yükümlü bir sendikacıdan ziyade bir siyasetçi gibi davranması, temsil kabiliyeti ve yeterliliği olmayan şahısların yönetimlerde görev alması ise sarı sendikacılık olarak tabir edilen olgunun ne kadar da koyu renklerde yaşandığını göstermektedir.

        Bizler artık sendikanın nereye kadar savrulabileceğini kestiremiyoruz. Taziye ve tebrik mesajları atılırken bile üyeleri arasında kullandığı dil ve üslubun değişim göstermesi bizleri üzmektedir. İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde görev sahibi olan üyeleri mevzu bahis olduğunda isimler zikredilmeden önce arka arkaya sıralanan yüceltme tabirleri neden işinde gücünde olan bir öğretmen üye için kullanılmaz? Herhangi bir makamı olmayan üyenin de kendini önemli hissetmeye ihtiyacı yok mudur?, yoksa sendikamız makam sahibi olanlara işimiz düşer mantığıyla mı övgüler dizmektedir?, bilemiyoruz.

       Sendika üyeleri arasında bir kast sistemi olduğu algısı artık gittikçe belirgin hale gelmiştir. Öğretmen odaları sahipsiz bırakılırken sadece okul yöneticilerinin ziyaret edilmesi, delegelerin büyük kısmının okul idarecileri arasından seçilmesi de bu algıları pekiştirmektedir.

Binden Fazla Öğretmen Göreve Başlayamadı
        Eleştiriye kapalı, fikir ve düşünce üretmekten uzak, sorgulamayan, yenilikten ve gelişimden hazzetmeyen, statik ve durağan bir sendikal yapının kökleşmesi ve bu durumdan ne tuhaftır ki hiçbir rahatsızlık duyulmaması, sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel çalışmalar yapılmaması, sportif aktivite ve faaliyet planlanmaması, bu yönde de bir dert ve çaba içerisinde olunmaması, mali şeffaflık ve açıklık politikalarının benimsenmemesi, sivil toplum ve sendikacılık anlayışından bilinçli bir şekilde uzaklaşılması gibi pek çok sorun sadece bizleri değil vicdan sahibi bütün üyelerimizi rahatsız etmektedir.

         Bugünlerde kamuoyuna yansıyan ve Eğitim Bir Sen ile birlikte anılan olumsuz haberlere ne yazık ki sıkça rastlamaktayız ve bu haberlerden her Eğitim Bir Sen üyesi gibi bizler de ciddi rahatsızlık duymaktayız. "Ultra Lüks Genel Merkez Binası”, "Sendika Yöneticilerinin Yüksek Maaşları”, "Yüzbinlerce Liralık Makam Araçları”, "Lüks Otellerde Toplantı”, "İsraf Harcamaları” gibi başlıklar sendikamızın son dönem haberlerine nasıl konu olduğunu özetleyen başlıklardır. İsterdik ki sendikamız yapılan bu haberler için tekzip metinleri yayınlasın ama olmadı. Maaş bordrolarını bile açıklayamayan yöneticiler üyelerine tatmin edici bir cevap ne yazık ki veremedi. İzahsız kalan onlarca haber sonrası sendikamız yöneticilerinin üzerine "sendika ağaları” yakıştırması doğal olarak yapılır olmuştur. Sağlanamayan mali şeffaflık zamanla güveni de ortadan kaldırmıştır ve artık üyeler aidatlarından kesilerek devasa bir bütçeye dönüşen gelirlerin nereye, ne kadar, nasıl harcandığını bilmek ve görmek istemektedir.

        Sendikamız Eğitim Bir Sen’in eğitim çalışanlarının mali ve özlük haklarını savunmada yetersiz kalmasının yanı sıra son dönemlerde medyada sıkça yer alan ve kamuoyunun yoğun tepkisini çeken "İstanbul Sözleşmesi”, "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” gibi aile kurumuna menfi etkileri olan toplumsal konulara sessiz kalması ve bu konularla ilgili herhangi bir araştırma yapıp aile kurumunun stratejik önemine dair ilgili bakanlık ve kurumların dikkatlerini çekmemesi eğitim çalışanlarını yaralamaktadır. Çünkü eğitim ailede başlar, aile yapısı yozlaştığı taktirde ailenin eğitemediği, aile sevgisi ve şefkatinden mahrum kalan ülkemizin teminatı olan gençleri, eğitim kurumlarında geleceğimizin umudu haline getirmek son derece zorlaşmakta ve mümkün görünmemektedir. Eğitim Bir Sen bu konularla ilgili bugün konuşmayacaksa, acaba ne zaman konuşacaktır?

        Geçmiş yıllarda kamuda çalışan sivil personellere vesayet rejiminin dikte ettiği kılık kıyafet uygulaması, inancının gereği olarak değerlerini yaşamaya çalışan kamu personeline engel olmaktaydı. Alınan "Sivil Kıyafet Eylem Kararı” ile bir nebze olsun rahat nefes alan kamu personeli, son dönemde statükocu bürokratik anlayışın tekrar ön plana geçmesi sonucu baskıları yeniden hissetmeye başlamıştır. Kendini bilmez bazı dayatmacı, baskıcı ve tek tipçi yöneticilerin kamu personeline toplantı, seminer, konferans gibi faaliyetler öncesinde sıkça kılık kıyafet yönetmeliğini hatırlatmaları ve yönetmeliğe uygun davranılması gerektiğini dikte etmeleri karşısında Eğitim Bir Sen yönetiminin sessiz kalması, gerekli basın açıklamalarını yapmaması üyelerini zor duruma düşürmüştür. "Sivil Kıyafet Eylem Kararı”na uymakta daha cesur davranması gereken bazı şube yönetimlerinin dayatmacı, baskıcı ve tek tipçi yöneticilerin bu uyarılarını emir telakki edip neredeyse smokin giyecek hale gelmesi, kılık kıyafet konusunun kalıcı bir yasal güvenceye kavuşması için gereken çalışmaları yapmaması kamu personelini üzmekte ve eski yasakçı anlayışla her an karşı karşıya kalma endişesi içine sokmaktadır.

         Eğitim kurumlarında yaşanan bazı tatsız hadiselerde eğitim kurumu yöneticileri ve öğretmenlerinin olayla alakaları olmasa dahi üst amirleri tarafından birilerinin yürekleri soğusun dercesine günah keçisi ilan edilerek açığa alınması veya görevden alınması kamu çalışanının çalıştığı kurumlara olan güvenini sarsmaktadır. Lakin eğitim çalışanlarını her türlü haksızlıktan korumak üzere pozisyon alması gereken Eğitim Bir Sen’in bu olaylar karşısında haksızlıklara göz yumması vicdanımızı kanatmaktadır.

         Üyeleri ile her ay bir kere istişare toplantısı yapıp, zeminde neler yaşandığını raporlaştırıp genel merkeze iletmesi gereken şube yönetimleri yılda bir kez yemekli ama tek mikrofonlu toplantılar yaparak acaba görevlerini yerine getirdiklerini mi sanmaktadır?

Değerli Eğitim Bir Sen Üyeleri ve Muhterem Kardeşlerimiz!

        Bilinsin ki bizler, yönetme kabiliyetini ve inancını artık kaybetme noktasına gelmiş, güce ve statükoya boyun eğmiş, makam ve geniş imkanların sefasını sürmeyi üyelerinin dert ve problemleriyle ilgilenmeye tercih eder hale gelmiş yönetim görevinde bulunan arkadaşlarımıza uyarı görevimizi yaparak, onları gerçek sendikacılık yapmaya, sendikamızın kuruluş ilkelerine geri dönmeye ve aslolanın üyelerimiz ve üyelerimizin sorunlarının çözümü olduğunu hatırlamaya davet ediyoruz,
İyiliği yaşatmak, kötülükten ve yanlışlardan uzaklaşmak adına kardeşleriniz olarak yöneticileri uyarıyor, uyarma ve uyandırma görevimizi yerine getirmek istiyoruz. Amacımız ve niyetimiz bundan ibarettir.

Son Olarak Eğitim Bir Sen Yöneticilerine Seslenerek Diyoruz ki:

         Artık kendinize gelin! Eleştirilere kulak verin! Samimi uyarıları ve önerileri dikkate alın! Kucaklayıcı ve bütünleştirici olun! Alçakgönüllü ve içten olun! Sorgulamaktan ve sorgulanmaktan korkmayın! Açık ve şeffaf olun! Üyelerin hakkını hukukunu koruyamayanlar olarak ruz-i mahşerde hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekin!

         Her ne kadar heyecanımızı kaybetsek de inancımızı diri tutuyor ve sizleri üstenci, ötekileştirici, umursamaz tavırlarınızı bir tarafa bırakıp, kendinize ve yancılarınıza değil, sadece ve sadece üyelere hizmet etmeye çağırıyoruz. Birer kibir abidesi gibi oturduğunuz konforlu koltuklardan bir zahmet kalkın ve artık üyelerin derdiyle uğraşın. Sizlere karşı son kardeşlik görevimizi de yapıyor ve sizleri oturup düşünmeye davet ediyoruz.

          Kıymetli Eğitim Bir Sen üyeleri, saygıdeğer eğitim çalışanları!

          Biliyoruz ki, bahsettiğimiz hususları hep beraber en derinden hissediyoruz, sizlerin de "bizim duygu v
e düşüncelerimize tercüman oldunuz” dediğinizi duyar gibiyiz. Bu duygu ve düşüncelerle eğitime kendini adamış Eğitim Bir Sen camiasına ve tüm öğretmenlerimize en kalbi sevgi ve hürmetlerimizi sunuyoruz.

          Sağlıcakla esen kalın, Allah’a emanet olun."Beytullah Coşan/ Mücahit Koçan/ Nurettin Çelik/ Nurettin Kaynarca/ Süleymen Mücahit İyiyolbulan

Kaynak: Ekran Gazetesi