Son yıllarda ümmet olarak başımıza gelenlerin büyük bir kısmı bu yüzdendir. Yani kendi firavunlarımızı kendimiz halledemediğimiz içindir.
Ben firavun diyorum, nemrut diyorum, siz zalim yönetici deyin, despot deyin, diktatör deyin ne derseniz deyin.
Bu sorun tarih boyunca toplumların, devletlerin sorunlarının en başında gelmiştir.
Müslümanlar olarak bu konu ciddi anlamda ?Ahkamussultaniye´ başlığı altında, hatta aynı isimde müstakil eserlerde ele alınmıştır.
Zalim bir yönetici karşısında ümmetin ve özellikle ulemanın ne yapacağı konusu en ince teferruatına kadar incelenmiştir.
Zalim yöneticiler karşısında neler yapılması, nasıl bir yol izlenmesi gerektiği, yerine göre onların azli, halli, alaşağı edilmesi incelenmiştir. Fakat çoğu zaman bu hususta ümmetin maslahatı, katliama uğramaması hep öncelikli olmuştur.
Günümüzde bu konunun ekseni değişmiştir. Mesele sadece Müslümanların zalim yöneticileri olmaktan çıkmış emperyalistler meseleye doğrudan dahil olmuştur. Söz konusu zalim yöneticiler bazen emperyalistlerin uşağı konumunda olmuş çoğu zaman da bu Müslümanları bu zalimlerden kurtarma bahanesiyle işgal mi dersiniz, katliam mı dersiniz başlarına gelmeyen kalmamıştır.
Bir bakıyorsunuz Saddam bahane ediliyor, bir bakıyorsunuz Esed bahane ediliyor, Kaddafi bahane ediliyor, Müslümanlar beladan belaya uğruyor.
Bu durumda Müslümanlara düşen görev öncelikle kendi firavunlarını kendilerinin halletmesidir.
Daha da önemlisi; firavunluğa giden yolların tıkanması, firavunlar henüz palazlanmadan fırsat verilmemelidir.
İslam bu meseleyi ?emri bilmaruf ve nehyi anil münker? kurumuyla çözüme kavuşturmuştur. Biz Müslümanlara düşen, bu kurumu işletmektir.
Amerika ve müttefiklerinin Suriye´yi bombalaması, ondan da önce Esed´in katliamları, Müslümanların bundan dolayı savrularak emperyalistlerden birini tutmak zorunda kalması, daha da acısı birbirlerini itham etmeleri, ?emri bilmaruf ve nehyi anil münker?i ihmali veya İslam´ın bu yönünün bilerek terk edilmesinden dolayıdır.