Tarih: 23.12.2018 15:21

Kendi evimizde kiracı, kendi ülkemizde yabancı olmak

Facebook Twitter Linked-in

Derviş-Fischer modelinin en belirgin özelliği Türkiye ekonomisini küresel güçlerin doğrudan hedefi haline getirmesi oldu. Ülkemiz sanayi devrimine geçişte gecikti ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan adımlar çok önemliydi. Bununla birlikte Türkiye, 70´lerde geç de olsa sanayi ülkesi olma sürecini tamamlamak için girişimler yaptığında ise darbeler ve engellerle karşılaştı. Ardından teknolojik gelişmelerin öne çıkması ile birlikte ona da nasıl ve hangi şekilde entegre olacağına karar veremedi. Bugün ilk akla gelen 2-3 örnek ise sistem tarafından oluşturulan ortamın değil bu bozuk sisteme rağmen başarılı oldukları için öne çıktılar.

Bunun yanında Türkiye özelleştirmelerde çok aceleci, plansız, hedefsiz, salt elde edilecek gelire odaklı ve gelecek projeksiyonu olmayan bir yol izledi. Hatta iki gün önce Sakarya´da içinde tank ve palet fabrikasının da olduğu Savunma Bakanlığı´na ait taşınmazların özelleştirilmesi ile ilgili düğmeye basıldı. Devlet ekonomiden tamamen çekilerek alanı yabancı sermayenin manipülasyonlarına açık hale getirdi. Geçen gün açıklanan istatistiklere göre yabancılara konut satışı bir önceki yıla göre yüzde 117 artmış. Bu tıkanan inşaat sektörü için bir nefes alma yöntemi olarak lanse edildi. Bu anlayış kısmen doğru da olabilir ancak şu anda kimse, krizin etkisiyle el değiştiren şirketlerimize dikkat etmiyor. Özelleştirmelerle haraç mezat elden çıkarılan 80-90 yılın birikimi şirketlerimizin yanında, şimdi de özel sektörün mülkiyet yapısı sessiz sedasız değiştiriliyor.

 

 

 

Bu şirketlerle ilgilenen yabancıların birçoğu farklı amaçlarla ülkemize geliyor. Biz de bunu yabancı sermayenin ilgisi artıyor diye ekonomik bir başarı olarak takdim ediyoruz.

Oysa siyasi bağımsızlığınız ekonomik bağımsızlığınızla doğru orantılıdır.

Ekonomik açıdan kendi yol haritanız yoksa siyasi olarak güçlü olmanız mümkün olmaz.

Türkiye bugün ithalata dayalı üretim, tüketim ve ithalat yaparsa ihracat yapabilen bir modelle ayakta kalmaya çalışıyor. Tüketimle büyüme ve tüketimden alınan vergi ile kamu maliyesi yönetiliyor. Dolaylı vergilerin kamu maliyesi içindeki payı yüzde 76´lara çıkmış durumda. Aslında sistem ekonomideki bütçe, dış ticaret gibi açıklardan besleniyor. Yani bir uzmanın dediği gibi, ?Bu ekonomik modelin narkoz etkisi var.´ Hal böyleyken bir de bunun üstüne kendisini ispatlamış, marka değerleriyle artık Türkiye´ye mal olmuş, kimi özel şirketlerimizin krizden dolayı yabancılara satılmasını doğru okumazsak bu sürecin sonunda hep beraber kaybedeceğiz. Bankaların içindeki yabancıların oranını hesaba kattığınızda, borsada, finans kapitalizmindeki oyuncuların küresel bağlantılarını dikkate aldığınızda, en basitinden Türk Telekom´un özelleştirilmesi sürecinde yaşananları düşündüğünüzde adım adım yaklaşan tehlikeyi görebiliyorsunuz.

Mesela bazı farklı örnekler üzerinden konuyu daha da detaylandırmaya çalışalım.

Sizce Siemens veya Bosch yabancıların eline geçse Alman hükümetinin tepkisi ne olurdu?

Ya da Apple veya Ford´a Ruslar müşteri olsa Amerikalılar serbest pazar ekonomisi var diye Rusları ülkelerine buyur ederler miydi? Bunlar cevabı çok net sorular değil mi? Bir kişinin aklına bu şirketler devlet sermayeli değiller diye bir cümlenin gelebilmesi mümkün mü?

Buradan iktidar yetkililerini dostça uyarmak istiyorum. Türkiye´nin geleceğe güvenle bakabilmesi, özel şirketler dahil her bir ekonomik değerine tam anlamıyla sahip çıkmasından geçer. Krizin etkisiyle gerçekten zorda oldukları için konkordato ilan edenleri, kendilerini kurtarmak için yabancı alıcılarla satış görüşmeleri yapan şirketlerimizi mercek altına alınız. Gerekirse 3-5 yıl faizsiz kredi desteği veriniz. Çarklarının yeniden dönmesini sağlayınız.

Farklı planlarla şirketlerimize müşteri olanları iyi inceleyiniz. Alımlarda hülle yapanlar var mı, mutlaka sorgulayınız. Sonra ah-vah para etmez. Kendi ülkemizde kiracı, kendi evimizde yabancı olmak istemiyorsak bu sese lütfen kulak veriniz.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —