“Kemalizm muz ideolojisi midir?”

MEHMET ALTAN'ın yeni yazısı;

“Kemalizm muz ideolojisi midir?”

40 yıl önceki bu darbeci yasağı okuyunca, kendimi hiç kımıldamayan bir buzul üzerinde yaşıyor sandım.


Vesayetçi bir baskı rejimi nedir?
Temel hak ve özgürlüklerin yok edildiği bir rejimdir…
Yasama ve yargının mum alevi gibi söndüğü dönemdir.
Darbe döneminin ya da baskıcı bir vesayet döneminin ruhunu anlamak açısından 12 Eylül “Geçici Anayasası” çok anlamlı bir örnek.
 
12 Eylül 1980’den bir buçuk ay sonra “Geçici Anayasa” ilan edildi.
 
Dünü, bugünü, yarını anlamak açısından 27 Ekim 1980 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan bu yedi maddelik “Geçici Anayasa”yı buraya olduğu gibi almak istedim:  

…  …
 Madde 1. — 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile değişiklikleri, aşağıdaki maddelerde, belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere, yeni bir Anayasa kabul edilip yürürlüğe girinceye kadar yürürlüktedir. 
 
Madde 2. — Anayasa’da Türkiye Büyük Millet Meclisine, Millet Meclisine ve Cumhuriyet Senatosuna ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren geçici olarak Milli Güvenlik Konseyince ve Cumhurbaşkanı’na ait olduğu belirtilmiş bulunan görev ve yetkiler de Milli Güvenlik Konseyi Başkan ve Devlet Başkanınca yerine getirilir ve kullanılır.

Madde 3. — Milli Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasa’ya aykırılığı iddiası ileri sürülemez.

Madde 4. — Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez.

Madde 5. — 12 Eylül 1980 tarihinden sonra, Bakanlar ile Bakanların yetki verdiği görevlilerce kamu personeli hakkında uygulanan ve uygulanacak olan işlemlerin ve alınan kararların yürütülmesinin durdurulması istemi ileri sürülemez.

Madde 6. — Milli Güvenlik Konseyi’nin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.

Madde 7. — Bu Kanun Resmî Gazete'de yayımlandığında, 12 Eylül 1980'den itibaren yürürlüğe girer. 27/10/1980”
 
Bu bir anlamda yasama, yürütme ve yargının ölüm ilanıdır.
Baskı rejiminin özünün tomografisidir.
 
***
 
Askerî ya da sivil faşizmin basın özgürlüğünden nasıl nefret ettiğini hep yaşayageldik, yaşıyoruz.
 
Bu zihniyetin basın ile ilişkisini de çok iyi biliyoruz, bilmeyen de öğreniyor…
Durumu somutlaştırmanın en iyi yolu 12 Eylül rejiminin sıkı yönetim uygulamaları üzerinden birkaç örnek vermek.
 
***
 
11 Kasım 1980'de Cumhuriyet süresiz kapatıldı.
1'inci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ, gazetenin kapatılma gerekçesini şöyle açıkladı:
                                                       
Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne,

Cumhuriyet Gazetesinin 11 Kasım 1980 tarihli nüshasının 'Pencere' isimli köşesinde yer alan Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?' başlıklı yazıda Atatürk'e dil uzatıldığı ve ayrıca 'işsizlik oranı anti, yatırımlar geriledi', 'İstanbul'da ekmek sıkıntısı başgösterdi' gibi kamunun telaş ve heyecanını doğuracak asılsız ve mübalağalı haberler yayımlandığı tespit edilmiştir,
Bu sebeple, gazetenizin basım ve yayını 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'nın 3/c maddesi uyarınca ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır.
Gereğini rica ederim.

 
Yazıyı arayıp buldum.

12 Eylül’de darbeciler de  ‘’Kemalizm ve Atatürkçülük’’ adına davrandıklarını söylüyordu. Ama farklı yorumlara tepkiliydiler.

Darbecileri kızdıran yazısında İlhan Selçuk, “Atatürk’ü değerlendirirken ölçüyü kaçırmak, Atatürkçülük dediğimiz dünya görüşünü her niyete yenilen bir muz niteliğine dönüştürür,” dedikten sonra “Kemalizm’i” şöyle tanımlıyordu:

Yeryüzünde çağdaşlaşma iki süreçle gerçekleşiyor: İnsanda özgürleşme, toplumda bağımsızlaşma, Kemalizm bu yolda bir aşamadır; ama son durak değildir.

İnsanlıkta son durak yok.

Kemalizm geriye kapalı ileriye açık bir ideolojidir; biz ise kırk yıldan beri ileriyi yasaklayıp, geriye kapıları açan siyasal düzenler içinde yaşıyoruz...

Bugün de bu konuyu tartışmaya iştahlı olanları görünce , geçmişte de aynı tartışmaları anımsayıp İlhan Bey’in sorduğu soruyu yeniden soruyorsunuz:
“Kemalizm ideolojisi muz mudur?”

Herhâlde değildir…
O hâlde nedir?

***
 
2 Haziran 1981'de MGK'nın "52 Numaralı Karar"ı yayımlandı: 
 
“- Sıkıyönetim uygulamalarına ilişkin olarak, sıkıyönetim komutanlıklarının koyduğu yasakların ve aldığı kararların herhangi bir şekilde tartışılması,

- Kamu davası açılıncaya kadar haklarında sorşturma ve kovuşturma yapılan siyasi parti, işçi teşekkülleri, meslek kuruluşları, dernek ve siyasi kişilerle ilgili olarak kamuoyunu yanıltıcı, ilgilileri  etkileyici yazı yazmak, sözlü veya yazılı beyanda bulunmak, yorumlar yapmak,

- Açılan kamu davalarında verilecek mahkûmiyet veya beraat kararları kesinleşinceye kadar, ilgilileri suçlayıcı veya savunucu herhangi bir yorum veya yayında bulunmak” yasaklandı. 
 
Bu yasaklara uymayanlar Sıkıyönetim Kanunu'nun 16. maddesine göre cezalandırılacaktı.
 
40 yıl önceki bu darbeci yasağı okuyunca, kendimi hiç kımıldamayan bir buzul üzerinde yaşıyor sandım.

Bugün de pek çoğu çöp niteliğindeki çakma iddianameleri davul çalarak duyuran “görevli’’ mecraların savunmayı ya da beraatle sonuçlanan süreçleri haber yaptığına rastladınız mı?

Baskı dönemlerinde mahkeme salonları egemenlerin tek kale maç oynadığı faşizan şov mekanlarına dönüşüyor.
Muktedirler savunmanın dilini kesmek istiyor. 
Baskı dönemlerinde hep aynı oyun; hukuk ile irtibatı olmayan iddianameler algı operatörlerinin megafonlarına verilirken, savunmalar dipsiz kuyularda boğuluyor.
  
***
 
Savunmanın dilini kesme arzusu bir başka 12 Eylül sıkıyönetim bildirisinde de daha da yüzsüz ve arsız bir şekilde itiraf edilir:
 
TC Genelkurmay Başkanlığı
Adana - K.Maraş - G.Antep - Adıyaman - Hatay İçel illeri
Sıkıyönetim Komutanlığı
Adana
Bsn. ve Hjı. ııs. 3050.154.82.154  16 Mart 1982
Konu: Basın açıklamaları hk.


…………. Gazetesine,

1. Son zamanlarda bazı basın organlarında, kamu ve diğer kuruluşlar arası sürtüşmeye neden olan, kuruluşlar ile basın arasında devam eden bazı konuları kapsayan mesnedi olmayan veya müstenidatı zayıf olan, kamuyu yanıltıcı, huzur bozucu ve sansasyon yaratıcı haberlerin yer aldığı komutanlıkça müşahede edilmektedir. Bundan böyle basın organları ile kamu ve diğer kuruluş yöneticilerinin vecekleri haber ve demeçlerde çok dikkatli davranılacaktır.

2. Sıkıyönetim mahkemelerinde idam talebiyle yargılananlar hakkındaki haberlerin, iddianame, tanzimi, esas hakkında iddia, Askeri Yargıtay onaylaması gibi her kademede yayımlanması 1402 sayılı kanunun 3/c maddesi gereğince sansüre tabidir. Bu husustaki haberler de sadece mahkemelerin esas hakkında karar vermeleri ve kararın Güvenlik Konseyi'nce onaylanması halinde olmak üzere iki safhada yayımlanabilir. Yukarda açıklanan yasak ve kısıtlamalara uymayanlar hakkında 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'na göre kovuşturma yapılacaktır.
Gereğini rica ederim.


Bülent Türker
Korgeneral
6 ncı Kor. ve Sıkıyönetim K
.
 
***
 
Kışla üzerinden siyaset…
Cami üzerinden siyaset…
İkisinin lügatında da “Cumhuriyet’in demokratikleşmesi” yok.

Bu talihsiz ve kısır tahterevalli macerasını ise en iyi basın tarihi anlatıyor.
Kendi ayak izine düşmüş olan basın tarihi de genelde pek değişmiyor zaten.

P24 Blog