Orhan Pamuk Nobel ödüllü bir yazar olması sebebiyle kitapları çok basılan ve farklı dillere çevrilen bir yazar. Haliyle bu durum kamuoyu önünde olmayı ve her türlü tartışmanın odağına yerleşmeyi de beraberinde getiriyor.
Son romanı Veba Geceleri de bu bağlamda konuşuluyor, tartışılıyor. Ancak bazı eleştiriler oldukça enteresan ve trajikomik bir zeminden inşa edilmiş. Orhan Pamuk’un dünya görüşüne vs. katılmayabilirsiniz. Roman yazarı olarak da çok tercih ettiğiniz bir isim olmayabilir. Ancak ideolojik saplantılarınızla komik eleştiriler yönelttiğiniz zaman tabiri caizse işin suyu çıkıyor.
Oda TV’de Sevda Kaynar isimli şahıs başka sol-Kemalist yayın organları tarafından da iktibas edilen bir yazı kaleme aldı. Kaynar’ın iddiasına göre Orhan Pamuk son romanında Atatürk ile dalga geçmiş. Ne yapmış da dalga geçmiş acaba diye sorduğunuzda ise soru biraz havada kalıyor. Medyada olayın ele alınış şekli de enteresan. Benzer bir iddiayı Ahmet Hakan da dile getirdi.
Sevda Kaynar, Orhan Pamuk’un Atatürk’le dalga geçtiğini romanda Atatürk’e hakkıyla yer verilmemesinden çıkartmış. Sanki Pamuk, Atatürk’ün hayatı merkezli kurgu eser yazmış gibi olaya yaklaşan Kaynar, Kemalistlerin ‘yağ gibi üste çıkmak’ şeklinde özetlenebilecek özelliklerini de çok başarılı bir şekilde örneklendiriyor.
Her şeyin merkezinde kendisinin olduğunu sanan insanlar haliyle her olaydan da kendilerine pay çıkartırlar. Kaynar’ın iddiasına destek olarak sunduğu şey ise hepten gülünç. Kolağası Kamil kapakta sağ alt köşeye konulan ve dikkat edilmezse görülmeyecek olan karakter, bir gün postaneyi basarak telgraf sistemine el koyuyor. Bunun dışında çok etkin olmayan karakter ileride Cumhurbaşkanı oluyor. Bu karakterin Atatürk ile özdeşleştirilmesi için yeterli veri var. Ancak Pamuk’un “Genç subayın o anda tarihin kendisine vereceği büyük rolü o sırada aklından geçirmediği…” şeklinde bir cümleyle meseleyi ele alması da Sevda Kaynar’ı kesmemiş.
Herhalde Kaynar gibilerine göre herkes Atatürk’ü düşünmeli, onu yazmalı, her şey ondan bahsetmeli. Öteki türlüsünün meşru bir zemini yok. Atatürk'ü eleştiriye tabi tutmak falan maazallah. Atatürk’ten bahsedip Kemalistlere yetecek kadar merkezi bir yere koymazsanız dahi eleştirilerin odağına yerleştiriliyorsunuz. Çok değişik bir zihniyet gerçekten. Allah akıl fikir versin!
Sonrasında ise buradan yola çıkarak Sevda Kaynar bir de son rötuşları yapmak için olsa gerek komplo teorisi ortaya atıyor. Orhan Pamuk bu romanı siparişle mi yazdı? Neden mi? Cevabı kendileri versin:
Neden Nobel almış bir Türk yazarı o ülkenin içinde bulunduğu durumu es geçip, fikirleri ile gerçek kurtuluş çaresi olan bir büyük insanın, Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasına böyle edebi bir saldırı düzenler?
Onun heykellerini yıkan meczuplara yazarın kendi yüksek seviyesinden yollanan bir onay değil de nedir bu?
Bu komik yazı daha sonrasında iyice absürtleşiyor ve Kaynar, Pamuk’un ‘mızıklandığını’ öne sürerek yine Pamuk’un dilinden şunları söylüyor:
“Eyy Avrupa anla artık anla beni. Ben sizdenim. Onlardan değilim. Atatürk benim için tek madalyalı Kolağası Kâmil. Uyduruk ada, uyduruk bayrak, uyduruk dil. Mingerce yani. Dil-i geçmiş zamanın dili. Türkiye gibi. Beş yılda beş kere daha hak ettim verdiğiniz Nobel’i.”
Güler misin ağlar mısın? Kemalist olmanın dayanılmaz hafifliği her konuda kendini haklı görmekle özetlenebilir. Mağdur da galip de sensindir! Dünya senin etrafında döner. Sizin dışınızdaki herkes ötekidir. Bu sebeple dışlanmayı ve hedef gösterilmeyi hak eder hale gelir… Ne güzel memleket!
Kaynak: Kemalist olmanın dayanılmaz hafifliği!