Kemal Aydın, Ankara Üniversitesi Bankacılık Bölümü’nü bitirmiş 1973 yılında Ziraat Bankası’nda memur olarak başladığı memuriyetten 2001 yılında Kızılay’dan müfettiş olarak emekli olmuştu.
Kızkardeşi Neriman Aydın da Ankara’da Ziraat Bankası’nda çalışan bir memurdu.
İkisi de bekar olan abi-kardeş Ümitköy’de aynı evde yaşıyorlardı.
Abi ve kardeşin devlet memurluğu dışında başka hiçbir resmi görevleri, ordu ile bir bağlantıları olmamıştı.
Kemal Aydın, ayağındaki sorun nedeniyle askerlik yapmamıştı.
Durmuş Ali Özoğlu ise İstanbul’daki ulusalcı kitaplar yayınlayan Toplumsal Dönüşüm yayınevinin sahibiydi. “Şifre Çözüldü: Masonlardan Türkiye’ye Kanlı Hediye: ASALA PKK” gibi ulusalcı kitaplar yazmıştı. Kuvva-i Milliye Derneği’nde bir dönem yöneticilik yapmıştı. Onun da bilinen başka hiçbir sivil ya da askeri resmi görevi yoktu.
Bu üç ismi, 2008 yılında Ergenekon soruşturmasının ikinci dalgasında gözaltına alınana kadar çok az kişi biliyordu.
Üçüne yönelik suçlamalar ağırdı: TSK içinde Karargâh Evleri adlı bir illegal yapı kurmak…
Tabii ki “Ergenekon Terör Örgütü” bünyesinde.
Yargıtay, Ergenekon diye bir örgüt olmadığına karar verdi.
Hala böyle bir örgütün olduğuna inananlar var.
Bu yazının yazarı onlar arasında değil.
Ama Ergenekon diye bir örgüt olmaması Ergenekon davasında soruşturulan her şeyin uydurma ve kumpas olduğu anlamına da gelmiyor.
Özellikle İkinci Ergenekon İddianamesi’nde Kemal ve Neriman Aydın kardeşler ve Durmuş Ali Özoğlu çevresindeki tuhaf ilişkiler diğer iddialar gibi kumpas sepeti içine atılmasına rağmen hala tam olarak aydınlatılmış değil.
Mesela soruşturma kapsamındaki dinlemelere takılan aşağıdaki telefon tapesinde telefonun bir ucunda bir Kızılay emeklisi diğer ucunda bir yayınevi sahibi olduğuna inanmak kolay değil:
Durmuş Ali Özoğlu: "Abi yılbaşı hediyesi getirelim diye uğraşıyoruz memlekete" "Yılbaşı hediyeleri hazır paket yapacağız şimdi" "Paket kağıdını bekliyoruz abi"
Kemal Aydın: Seni çok özledim sizin potinlerinizi özledim…sizin ee bu Özel Kuvvetler in emeklisi var mı yok mu?
Özoğlu: Abi, sence olur mu?
Aydın: Olmaz. Emekli olmaz.
Özoğlu: Özel Kuvvetler’den emeklilik mi olur abi ya.
Özoğlu: Valla bu soğuk soğuktan filan böyle artık yürümekten tabanlarımız şişti. Soğuktan perişan olduk ya. Ben bu eksi otuz derecede günlerce kalıyorsam bu Mehmetçik kalıyorsa. Şüphesiz bu memlekete ihanet eden elbette o cezasını fazlasıyla değil aynen görecektir.
Aydın: Canım benim kurban olurum. Tamam, o... ilgili aldığım emrin gereğini yapıyorum. Başkomutanımın emrinin gereğini harfiyyen yerine getiriyorum.”
Özoğlu’nun iddianamelere bir de fotoğrafı girmişti.
KKTC Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Komutanlığı’nda 17 Mayıs 2008 sabah 09.35’de çekilmiş fotoğrafta alayın tarihindeki tüm komutanların resimlerinin duvara asılı olduğu özel hazırlanmış köşenin önünde Alay Komutanı Albay Ferhat Özgen, sivil kıyafetli Durmuş Ali Özoğlu’nun karşısında esas duruşta beklerken görülüyordu.
İddianameye giren başka telefon tapeleri de bir yayınevi sahibi, kitap yazarı için tuhaftı:
“Kıbrıs’a gittim geldim bu arada Rum kesimine geçtim. O dondurma yediği yer var ya Talat’ın filan p...Yorgo’nun dondurmasını yediği, orayı da yerle bir ettik abi kapıda ne Birleşmiş Milletler askeri müdahale edebildi ne de Rum askeri... Kıbrıslı gazeteler yazıyor ki Rum kesimi saldırıya uğradı falan diye kim oldukları belli değil yerle bir etttiler diye yazmış biri. 19 Mayısta güzel bir miting yaptık.”
…
“Dün akşam Tayyip Erdoğan bak yerini söylüyorum sana iyi dinle. Tuzla Aydınlı köyü, Gizli Bahçe, villa numarasını da söyleyeyim mi saat kaçta kimlerle olduğunu da.”
…
Mehmet K.: Şimdi bizim Antep’teki arkadaşlar, şimdi bunların ellerinde 70-80 kişilik bir genç grup var. 20-25 yaşlarında. İstediğimiz her türden sağlamlar. Ekip olarak şimdi bunlar bir iş girişiminde bulundular Barzani ile ilgili bir çalışma yaptılar. Bu işin içerisinde bayağı şeyler var, Özel de var... Birçok şeye iş yaptılar. Antep, Mersin, İzmir, Kuzey Irak çalışmaları.
Özoğlu: Çok güzel.
Mehmet K.: Bunların elinde Özel Kuvvetlerde bir çocuk var. Doğu’da çalışan bir çocuk 25 yaşlarında falan. Bayramdan yirmi gün önce bu adam bağlantıları çıkarmak için Mersin’e geçiyor.. Buna yoldan çekil diyorlar... Aradan yirmi gün geçiyor, bayramdan önce iki gün öncesine. Bu tekrar çalışmalara devam ediyor devam ettikçe... elemanı vuruyorlar.
Özoğlu: Ölmüş mü çocuk?
Mehmet K.: Tabii tabii çocuk ölmüş. Elemanı bu cenazeye katılıyor bakıyor ki onlar cenazeye katılmışlar tabii ölen elemanın babası da emekli savcı. Şimdi bu durumda bizim o çocuk, bundan sonra bunu öldürmek için doktor kıyafeti falan filan, bunun evine gider bunu öldürmek için, ben bunu Antep’te çıkarttım.
Özoğlu: İyi yapmışsın.
Mehmet: Tabii adam kaç gün dayanır bir onbeş gün dayanır, yirmi gün dayanır. Fazla dayanabilecek gücü yok bunun şu an Antep’e gitmiyor ama gittiği günde vurulacağı kesin. Şimdi bundan ne yapabilirim dayısı çok büyük çok büyük işlere girişimde bulundular bunlar.
Özoğlu: E peki şimdi ellerindeki o şeyleri ne yaptılar, bilgileri dosyaları?
Mehmet K.: İstediğiniz zaman size fakslatabilirim.
Özoğlu: Şimdi bu arkadaş Antep’in dışında değil mi?
Mehmet K.: Tabii. Telefon falan dahi taşımıyor.
Özoğlu: Taşımasın. Şimdi güvenli bir yerde mi?
Mehmet: Tabii şu anda güvenli yerde.
Özoğlu: Ondan sonra ne gerekiyorsa girişimde bulunuruz Mehmet.”
İfadelerine göre Özoğlu ile yazdığı kitaplar vesilesiyle tanışan Aydın kardeşlerden Neriman Aydın, abisi Kemal Aydın’ı 2007’de yazdığı bir emailde şöyle tanıtmıştı:
“…Büyüğümüz bir müthiş Türk olup, bize 4.5 yıldır Önderlik yapmaktadır. Türk Milletinin oylarıyla Türkiye Büyük Milleti Meclisi hükümetlerine kavuşanların 10 kasım 1938 saat 9:06 dan beri Hristiyan ve Yahudi emperyalist düşmanlarımızla işbirliği yaparak TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE TÜRK MİLLETİNE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E TÜRKİYE'YE TÜRK ORDUSUNA TÜRK BAYRAĞINA ihanet edenleri ve arkalarındaki düşmanlarımız İsrail’i Amerika’yı İngiltere’yi ve Avrupa Birliği ülkelerinin üzerimizdeki işgal emellerini durdurmak ve Devletimizin iradesine sadece Mustafa Kemal Atatürk'ten ve Türk milletinden emir alan Türk Milletinin evlatlarını hakim kılmak için büyük bir mücadelinin öncüsüdür Büyüğümüz. Ne MİT'in ne ordunun ne CIA’in ne Mossad'ın ne MI5’in ne Alman istihbaratının adamı değildir, mason değildir. Hiçbir siyasi teşkilatın derneğin vakfın sivil toplum kuruluşlarının üyesi değildir. Türk Milletine mensuptur M Kemal Atatürk'ten emir almaktadır. İlahi manada emirleri Yüce Allah'tan ve sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed'ten almaktadır…Davamız Türkiye Cumhuriyetini kaybetmemek davasıdır... ihaneti cezalandırmak davasıdır...”
Neriman Aydın, Durmuş Ali Özoğlu’na yazdığı bir mektupta Kemal Aydın’dan “Önder” diye bahsetmişti:
“Bizim düşüncemiz ise millet bu büyük davayı bir güç halinde konuşuncaya kadar Önder’i bu tür emperyalist tedbirlerden ve yaratacakları bilinçli ve amaçlı tehlikelerden uzak tutmaktır. Onun içindir ki, ulusal yayın kuruluşlarında şimdilik program yapmasını milletimizin geleceği için sakıncalı görmekteyiz benim Sevgili kardeşim.. Türk Milletini bu güzellikten yoksun bırakmamaktır tüm emelimiz, amacımız . Onun içindir ki bugünlerde bir tv programı kendisine sizin de bizim de engel olamayacağımız zararlar verebilir. Ama aynı düşüncenin neferleri olarak sizler, Büyüğümüzün yerine ortak tespit ve düşüncelerimizi tv programlarına katılarak milletimize duyurabilme fırsatlarınız olursa bunlar milletimizin geleceğini emin ellerde gördüğümüzün işaretleri olacaktır…Biz sizin de tv yayınlarına çıkmanızı sakıncalı görmekteyiz…Ancak yine karar Önderimizin ve sizindir…Kemal Aydın’dan ve Ali Özoğlu’ndan birer tane daha olsaydı keşke, ama yok… yok yok.. Öncelikli görevimiz sizi gücümüzün yettiğince korumaktır… ”
Peki, “Önder” Kemal Aydın’ın dünya görüşü neydi ve neyi savunmaktaydı?
Yine telefon konuşmaları ve elde edilen yazılı materyallere göre emekli bir Kızılay müfettişi bir hayli radikal fikirlere sahipti:
“AKP den ne farkı var MHP nin birlikte beraber devletin altını oymuyorlar mı Türkiye Cumhuriyeti Devletini birlikte sonlamıyorlar mı, Bi ermeni dönmesini cumhurbaşkanı yapmadı mı Milliyetçi Hareket Partisi”
“Devlet BAHÇELİ gibi bi haine Türkiye’ye ihanet eden bi haine destek verip oy veren insanlar değilmisiniz, Tayyip ERDOĞAN’dan Devlet BAHÇELİ’nin Deniz BAYKAL’dan farkı ne soruyorum söyle oda ihanet içinde oda ihanet içinde…Bir tane bir vatansız Türk ... Türk Milletinin düşmanı bir o… çocuğu şuanda Cumhurbaşkanlığı makamını işgal ediyor, benim telefonlar bak benim telefonum dinleniyor, eylem eylem ne yapıyorsunuz , ne yapıyorsunuz, hala ihanetin hala Türkiye Cumhuriyeti devletine ihanet edenlerin yanında mı olacaksınız, bu ülkenin 6 senedir bu ülkenin dağında taşında benim Diyarbakır’da Batman’ı Mardin’i Şırnak’ta izlerim var Urfa .. dediğiniz ve Irak işgali ile ilgili konuştuktan sonra onumu bekliyorsunuz o zaman , o zaman kafanıza kafalarınıza birer tane kurşun sıkın o zaman mücadele etmenin anlamı yok”
“69 senelik oyunlarını bir gecede hepsini başlarına geçireceğiz, bir daha geri gelmemek üzere, çoluk çocuklarını da cezalandıracağız kendileri yalnız olsa çoluk çocuklarını da çünkü piçler yeniden kalkar gelirler yarın o piçleri kullanırlar.”
“…bu millete kim ihanet ettiyse kimliği kişiliği sıfatı hiç önemli değil ,kim olursa olsun, biz bunlara hep soracaz, sonları geldi, hepsinin…., Türk Milleti ihaneti hak etmedi…Tayyip Erdoğan başbakan oldu bu ülkede, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Süleyman Demirel, Ecevit tüh, o Turgut ÖZAL denen vatan Ermeni dönmesi Ermeni dölü çocuğu, onlar Türkiye nin Türkiye nin çivilerini çıkardılar, Ermeni dölleri, şimdi bunları ortadan kaldırma görevi de benim lan işte onu yapıyorum”
Peki, askerlik yapmamış emekli bir memur hangi sıfatla bu “görevi” yapmaktaydı?
2008’de N. isimli şahısla yaptığı telefon görüşmesinde N.’nin “Kemal bey sizin askeri kimliğiniz yok mu” diye sorması üzerine “Şimdi siz buralarda oturanlar bu işlerin özel olduğunu bilmiyor musunuz, telefonda bi şey söylemiyorum ben telefonda bunlar söylenmez gizli olacak” demişti.
Yine 2008’de Durmuş Ali Özoğlu ile telefon görüşmesinde; Özoğlu ile aralarında şöyle bir diyalog geçmişti:
Özoğlu: “Kimlik üstünde mi bitti olay”
Aydın: “Kimlik üstümüzde”
Özoğlu: “Kimlik üstündeyse bitti abi, Üniformaya gerek yok ki”
Başka birine de telefonda “Ben Cudi dağına gidiyorum, ben Irak gidiyorum ben, Ben Kandil e gittim…telefonda olmaz seninle o işi telefonda mı konuşacağız, Yani kalemi kırarlar biter iş” demişti.
Bütün bu diyaloglar kendilerini gizli devlet görevlisi gibi tanıtmaktan zevk alan bir miktar uçmuş radikal ulusalcı arasında kalmamıştı.
İddianamedeki esas iddialar Aydın Kardeşler ve Özoğlu’nun bir grup genç teğmen ve askeri okul öğrencileriyle kurduğu tuhaf ilişkiler hakkındaydı.
Teğmenler ve askeri öğrenciler, Aydın kardeşlerin evine geliyor, orada kalıyor, Kemal Aydın’ın sohbetlerine katılıyor, Neriman Aydın’ın rehberliğinde kitaplar okuyor ve Durmuş Ali Özoğlu ile özel kuvvetlere giriş sohbetleri yapıyordu.
Aralarında hiçbir akrabalık, komşuluk ilişkisi yoktu.
Ama üç yıl boyunca teğmenler ve askeri okul öğrencileri Ümitköy’deki eve gidip gelmişlerdi.
Kemal Aydın, Neriman Aydın ve Durmuş Ali Özoğlu, teğmenler ve askeri öğrencilerin Kemal Amcası, Neriman Teyzesi ve Ali Amcasıydı.
Neriman Aydın, o teğmenlerden birine attığı emailde bu ilişki için şöyle yazmıştı:
“Merhaba Teyzesi…Evet çalışmalar son hızla devam ediyor, Türk Milletinin feraseti, ve Tanrı vergisi hasletleri bizlere her gün yeni mucizeler yaşatıyor. Bunları gördükçe daha fazla heyecan ve yüksek oranda enerjimizle çalışmalarımıza devam ediyoruz, canım Teyzesi. Bir kaç gün önce biz de Kemal Amcanla senden söz ettik… Sen öyle bir insanla tanıştın ki, seni her konuda yetiştirecek, geleceğe hazırlayacak engin bir bilginin sahibidir kendisi. Zaten böyle olduğu için bizlere önderlik yapmaktadır… Bayramdan sonra Kemal amcan bir hafta sonunu sana ayırmak istiyor... Ne zaman müsait olursan beni arayabilir söyleyebilirsin Teyzesi...”
Teğmenlerin de onlara saygısı büyüktü:
“Değerli büyüklerim Kemal Amcam ve Neriman Teyzem… Siz büyüklerimin bizlere vermekte olduğu fikir beyanatları, ileride atılacağımız kıta hayatında bizim görevlerimiz nazarında çok stratejik bir noktaya sahip olacaktır… Türk Yurdu içerisinde, oluşturulmak istenen "etnik ekalliyet" kümeleri, büyük bir ihanetin pençesindedir ve Sevr Antlaşması'nın önümüzdeki günlerde önümüze konulması ile, büyük bir oyunun parçaları olmaktan geri kalamayacaklardır…Siz değerli büyüklerimizin nihayetsiz büyüklükteki bilgi dağarcığından yararlanmak ve sizlerin ruhlarımızı şahlandıran değerli sözlerinizi tekrar dinlemek için huzurunuza gelmek istiyoruz. Affınıza sığınarak pazar günü eğer müsaitseniz çok değerli vakitlerinizi almak istiyoruz. Ellerinizden öper, sağlık ve mutluluğunuzun daim olmasını dileriz.”
Tankçı teğmen Noyan Çalıkuşu ile Durmuş Ali Özoğlu arasındaki bir başka telefon görüşmesini okuyalım:
“Noyan Çalıkuşu: Bizde sizin izinizden gelemeye çalışıyoruz. Kemal Amcamın sizin ellerinizde yoğrularak hakikaten müthiş bir konuma geldiğimizi düşünüyoruz
Durmuş Ali Özoğlu: Daha da daha da geleceksiniz sizler akıllı ve zekisiniz vatanseversiniz her şeyden öte Mustafa Kemalin Askerisiniz. Biz nöbeti devredecez onun için sağlam ve sıkısınız.
Çalıkuşu: Nöbeti devralmaya hazırız biz Ali amca. Şimdi Özel Kuvvetlere hazırlanıyoruz tabi hem Özel Kuvvetlere hem de inşallah Kurmaylık için çalışacağız yani.
Özoğlu: Siz kurmay olmazsanız olamazsanız biz nöbeti kime devredecez.
Noyan: Siz de vaktiniz olduğu zaman geliyorsunuz uykunuzdan feragat ediyorsunuz.
Özoğlu: Ya ne demek ne demek. Onlar feda olsun. Şimdi Noyan şunu asla unutmayın ve bunu arkadaşlarınıza da mümkün olduğunca da anlatın hissettirin askerlik sadece üniformayla da olmuyor. Kışlada görev yapmakla olmuyor yani sizler Kurmay olacaksınız en iyi asker olacaksınız günü geldiğinde o üniformayı üzerinizden çıkartmanız gerektiğinde çıkartıp gene askerliğe devam edeceksiniz.
Çalıkuşu: Onu kesinlikle yaparız yani ona gönüllüyüz en gönüllülerden en önde gidenleriz biz yani öyle olmak isteriz biz zaten vatan için evet.
Özoğlu: Çünkü bu devlet bu devlet ve bu ordu böyle ayakta durur böyle yaşar bu millet böyle yaşıyor. Yani sadece kışladakilerle yürümüyor bu iş. Elbette orası çok önemli ama böyle bu tarafı da önemli çok önemli görevler verilecektir.
Çalıkuşu: Evet kutsal vatan görevini en meşakkatli şekilde ayakta en güzel şekilde ayakta tutacak şekilde bunla yapıyorlar dediğini gibi onlar yapıyorlar.
Özoğlu: Elbette yani devletin birçok unsuru var. Bütün dünyada bu değişmez kural Noyancım bütün dünyada değişmez kural niye bu hainler habire saldırıyor “Derin Devlet” hikâyelerine işte bunun için çünkü.
Çalıkuşu: Evet kesinlikle çünkü onu çökertmeye çalışıyorlar o zaman zaten bizim sonumuz olur.
Özoğlu: Biz bizler elimizden geleni yapacağız siz de yapacaksınız sizden sonrakileri yetiştireceksiniz.”
İşte Aydın kardeşlerin Ankara’daki evinin müdavimi olan genç teğmenlerden biri de Kara Havacılık Okulu’nda görevli pilot teğmen Mehmet Ali Çelebi’ydi.
Çelebi, Kızılay emeklisi Kemal Amca ve Ziraat Bankası çalışanı Neriman Teyze’nin ve yayıncı Ali Amca’nın gözdesiydi:
Kemal Aydın: “Benim Özel Kuvvetlerim, Hizb-ut Tahrir’in belgelerini falanı filanı topladı yalla…taksici şoförle konuşurken Hizb-ut Tahrirci olduğunu anladı, telefonunu aldı ondan o bizim çiroz…Ondan sonra o Noyan’la birlikte Cumartesi Pazar kayda aldılar resimlerini çektiler adamın”
Durmuş Ali Özoğlu: “Mehmet Ali mi becerdi bu işi"
Kemal Aydın: He Mehmet Ali, abi ben sana söyliyim o çocuk valla geleceğin genelkurmayı"
Çelebi’ye verilen değeri gösteren başka bir görüşme kaydı:
Neriman Aydın: Çelebi de çalışıyor amcası, o çok çalışıyor
Durmuş Ali Özoğlu: “Çelebi maşallahı var. Yok, iyi çalışıyor çocuk.”
Aydın: “Çelebi her türlü çalışıyor. Her türlü çalışıyor her türlü. Her türlü amcası yani, çok maşallahı var.
Özoğlu: “Evet evet iyi çalışıyor. İyi çalışıyor akıllı bir çocuk.”
Aydın: “Başka da çok çalışıyoruz.”
Özoğlu: “Yani kişiliği falan oturmuş çocuk.”
Özoğlu, teğmen Çalıkuşu’nu da Çelebi’ye emanet etmişti:
Özoğlu: “Gözlerinden öpüyorum Mehmet Ali’cim, Noyan’ı sana emanet ediyorum. Özellikle emanet ediyorum. Noyan’ın biraz daha böyle ayaklarının yere basması lazım. Onun için de biraz daha senden ona sahip çıkmanı istiyorum.”
Çelebi: “Tamam Ali amca, anladım anladım Ali amca, baş üstüne”
Özoğlu: “O da, o da o da, başkalarına sahip çıksın.”
Çelebi: “Tamam Ali amca, anladım anladım Ali amca.”
Kemal Aydın’ın da genç teğmenler ve Çelebi’den beklentileri yüksekti.
Onlarla ilişkisini bir telefon görüşmesinde “6 tane kahraman kardeşim var onlarla ders çalışıyorum bize de bu iş düştü” diye anlatmıştı.
2008’de azınlık vakıflarına mallarının iade edildiği Vakıflar Yasası üzerine yaptığı bir telefon görüşmesinde ise şöyle demişti:
“Türkiye Kurtuluşu yaşayacak çok yakında, beraber olduğum insanların ikisisi seni tanıyor Noyan Komutan , Mehmet Ali Komutan bide yaşar komutanımız var, Düşman kaybedecek”
Kemal Aydın’ın Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınmasından sonra yapılan telefon görüşmesinden savcılar bir suikast iması çıkarmıştı:
Çelebi: “Tabi tabi 30 Ağustos önemli bir gün. Yeni zaferlerle orda olcağız.”
Çalıkuşu: “Tabi tabi, Zaferler bayramı 30 Ağustos.”
Neriman Aydın: “Tanklara iyi bak”
Çalıkuşu: “Tank, o tanklar yeni geldi çok sağlam”
Telefonu tekrar alan ÇELEBİ: “Kardeşim 30 Ağustosta burdasın yani. Tanklarla mı gelecen beş gün önceden çık o zaman helikopter iş birliği tank helikopter iş birliği yapalım seninle.”
Çalıkuşu: Bakalım inşallah ya, Eyvallah abi.”
Çelebi: “Yani bu odadan sonra resmi bir iş var ya onu söylüyom ben. Resmi geçitte tank geçmiyor mu geçiyor. Resmi, başbakana, cumhurbaşkanına. Selam vereceğiz demi. Yoksa…Yanlış anlamasınlar yani.”
Çalıkuşu: “Tabi, şimdi başbakana cumhurbaşkanına resmigeçit yapacağız. Tabi tabi güllerle karşılayacağız onu. Tabi tabi güller…Yo, yanlış yok yanlış anlamak yok aman, bir onlardan korkuyoruz, yanlış anlamasınlar korkuyoruz biz onlardan, aman. Sindirdi bizi onlar.”
Çelebi: “Sindirdiklerini mi zannettiler bilmiyorum bir şeyler oldu işte onlara. Neyse hadi bakalım.”
Çelebi, keskin ulusalcı fikirlere sahip bir teğmendi.
Yine telefon görüşmelerinden birinde şimdi katıldığı AK Parti’nin kapatılmaması ile ilgili şöyle demişti:
“H.H.U: “Kapatma davası açıklandı, güvendiğimiz adamlar da fos çıktı, yargıya güvenimiz de fos çıktı diyorum, sadece hazine yardımından kesiyolar”
Çelebi: “Sen moralini bozma boşver o moral bozacak bi husus değil tamam mı”
Aydın ve Özoğlu Ergenekon’dan gözaltına alınınca telefonla Neriman Aydın’dan tavsiyeler almaya devam etmişti:
Çelebi: “Bu H. Bey’le biz özellikle neyi konuşalım yani tam olarak”
Aydın: “Olayı anlatıyorsun, hadiseyi anlatıyorsun. Kemal abim sizinle görüşmemi ve Y. Bey’le istişarede bulunmanızı rica etti, bu mümkün mü diye bir soralım. Hangi nedenle içerde olduklarını söyleyeceksin olayı anlatacaksın Kemal amcam ve Ali amcam sizinle Y. Bey’in istişare etmesini istediler dersin”
Çelebi: “Tamam o zaman ben bir gideyim o zaman görüşürüm. Tabi, evet, tamam”
Teğmenler ifadeye çağrıldığında da yine benzer taktikler almışlardı:
“Noyan: Tamam üniformalı mı gideyim yoksa Neriman Teyze.
Aydın: Yok sivil git sivil git. Fotoğrafını falan çekerler. Allah korusun.
Noyan: Tamam ben ne konuşayım onlarla yani dostuz arkadaşız.
Aydın: Tabi ki aile dostuyuz. Diğer arkadaşımı da ben amcamla tanıştırdım sık sık evlerine gideriz yatarız...
Noyan: Sohbetleri filan şey eder mi böyle ne konuşuyordunuz der mi?
Aydın: Tabi bütün dünyayı konuşuruz danışırız. Öğretir deme. Mustafa Kemal’i konuşuruz. Öğretmek değil de hani konuşmak sohbet etmek. Zaten bunlar gerçek.
Noyan: Ben öyle fazla Mustafa Kemal’in askeri falan demeyim değil mi Alo.
Aydın: Deme hayır hayır hayır gayet normal.
Noyan: Bir de Orduevinde benim not aldığım bir defterim vardı.
Aydın: Onu götürme.
Noyan: Ama arama yapılırsa.
Aydın: Arama yapmazlar sen tanıksın. Başka sim kartın var mı? Bu sim kartını at de ki şunu kullanıyorum de. Şimdi sen bu telefon simini çıkartıp atıyorsun. Öbürünü takıyorsun tamam mı hemen yok et.
Noyan: Telefon kayıtlarıyla ilgili falan çıkarsa ne yapayım.
Aydın: Sen bi kapat başka numaradan arayayım seni.
(Bir süre sonra)
Aydın: Bak şimdi ne yapacan biliyor musun o zaman teyzecim bu numarayı değil o numarayı vereceksin yeni hattı yani o numarayı kullanıyorum diyeceksin. Bunun verirsen buradaki konuşmaların tamamını dökecekler. Bu simini yok et. Bu numarada çok kayıtlı şeyler var. Bu konuşmalarıma istinaden beni de alırlar çünkü.
Aydın: Sen akılı çocuksun. Dostluk dışında bir şey yok. Yüksek mahkemeye bizim şahitliğimiz var diyeceksin. Avukat gelmeden konuşma sakın. Savcılıkta ver ifadeni. Ama şu numaranı lütfen verme.
Noyan: Yok onu şimdi imha ederim birazdan.
(Bir süre sonra sms ile)
Noyan: Teyzecim Paşayla görüştüklerimizi söyleyeyim mi savcıya?”
Aydın: Doğru olmaz.”
Çelebi savcılık ifadesinde ve mahkemedeki savunmasında bu tuhaf ilişkiyi yalanlamadı ama bunun suç olmadığını söyledi:
“3 yıldır şüpheli Kemal Aydın ve Neriman Aydın ile görüştüğünü, bu şahısların Genelkurmay Başkanlığı nezdinde itibarlı şahıslar olduğunu, şüpheli Kemal Aydın’ın Genelkurmay Başkanlığına yazmış olduğu mektuplar olduğunu, kuvvet komutanları ile bağlantıları olduğunu, bu kişilerin terör örgütüyle ilgili olmaları halinde askeri istihbaratın bunları bilmemesinin mümkün olmadığını, eğer bunlar terör örgütü mensubu olsalardı askeri istihbaratın kendilerini uyaracağını ve bu şahıslarla görüşmeyeceklerini, şüpheli Kemal Aydın ve Neriman Aydın ile görüştükleri basına aksedince M.B. paşanın çalıştıkları birimde ziyaret ettiğini, paşanın olayla ilgili bilgisinin olduğunu bu kişileri tanıdığını bu kişilerle görüşmelerinin hiçbir zararının olmayacağını iyi insanlar olduğunu söylediğini, Genelkurmay Başkanının selamını ilettiğini, Şüpheli Kemal Aydın ve Neriman Aydın’ın evine hafta sonları gidip kaldıklarını, genelde Noyan Çalıkuşu ile birlikte gittiklerini, Eren Mumcu ile de Yaşar’la da birlikte gittiklerini, Hasan Hüseyin ile dışarıda kafede görüştüklerini, şüpheli Kemal Aydın’ın bilge bir insan olduğunu, genelde Mustafa Kemal’in tarihi, dini ve milli yönlerini konuştuklarını, Durmuş Ali Özoğlu’nu şüpheli Kemal Aydın’ın evine gittiklerinde gördüğünü, orada tanıdığını kitaplarını okuduğunu 2 kez karşılıklı 2 kez de telefonla görüştüklerini..”
Çelebi 2011 yılında ortaya çıkan bir sehven skandalı nedeniyle tahliye oldu.
O günlerde medyada genişçe yer alan skandalda
Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna, davanın sanıklarından Hizbut Tahrir üyesi Mahmut Oğuz Kazancı’nın telefon rehberinin emniyette yüklendiği ortaya çıkmıştı.
Emniyet savcılığa gönderdiği yazıda “Kazancı'nın sim kartındaki telefon numaralarının Çelebi'nin telefonu üzerine yanlışlıkla (sehven) kaydedilmiş olabileceğini” söylemişti.
Ama aynı zamanda Kara Havacılık’ta görevli bir pilot olan Çelebi, Ankara’da takside tanıştığı bir Hizbuttahrir üyesi üzerinden örgüte girip bilgiler toplamış ve bu bilgileri Aydın kardeşlere getirmişti.
Bunun neden yaptığıyla ilgili sorulara da “istihbaratçı” olduğu için Hizbut Tahrir'le ilişkiye geçtiğini, “örgütü çökertmek için devlete yardımcı olmak istediğini” söyleyerek cevap vermişti.
Hikayenin gerisi malum.
2011 yılında tahliye olan Çelebi, 2013 yılında hakkındaki mahkumiyet kararı kesinleşince yeniden tutuklandı ve nihayet 2014 yılında diğer Ergenekon sanıklarıyla birlikte serbest kaldı. Daha sonra CHP’den Meclis’e girdi. Sehven adlı bir kitap yazdı ama amca ve teyzelerle ilişkisi hakkında bir şey söylemedi.
Aydın kardeşler ve Özoğlu da önce tahliye edildi, daha sonra beraat etti.
Ama aralarındaki tuhaf ilişkinin ne olduğu geçen 9 yılda anlaşılamadı.
Zehirli ağacın meyveleri de zehirli olur hukuk kriteri gereği, bu saatten sonra da Ergenekon soruşturmalarındaki herhangi bir iddianın üzerine gitmek de hukuki ve adil değil.
Çelebi, geleceğin Genelkurmay’ı olamadı ama kapatılmamasına üzüldüğü iktidar partisinin milletvekili oldu.
Acaba şimdi Kemal Amca, Ali Amca ve Neriman Teyze ne düşünüyor?