“Çocuklarımız erken büyüyor, erken ölüyor ne yazık ki...
O yalansız, o masalsı, o tertemiz düşleriyle herkesten çok hak ediyorlar yaşamayı. Ne yapıyorsak onlar içindir. Ne söylüyorsak onların tertemiz düşlerini gerçekleştirmek için. Ezgilerimiz şarkılarımız onlar bir daha ölmesin diyedir. Onlar bir daha çöplüklerden yiyecek toplamasınlar diye. Onlar ilaçsız kalmasın diye. Onlar özgür ve bağımsız bir dünyada mutlu mesut yaşasınlar diyedir. Şarkılarımız en çok onlaradır.” diyordu 10 yıl önceki konserinde İbrahim Gökçek. Ve tam da bugüne sesleniyordu...
Ölüm orucundan vazgeçtiğinde yaşayacak diye sevinmiş ümitlenmiştim, ben de onu seven herkes gibi.
Gelin görün ki; bu naif düşüncelerin sesi dün son nefesini verdi. Müziğe devam etmek istiyordu. Herhalde yukarıdaki paragrafın değil tek cümlesine, tek harfine itiraz eden olmaz zannımca. Bu güzel sözleri de artık ne yazık ki kendisinden duyamayacağız.
Toplumdan kimi insanların; ölen İbrahim’in arkasından "terörist, geberdi, öldü" gibi kin ve nefret kusan, iğrenç kelimeler tüketenler, Cehenneme gitti diyenler... Nasıl varlıklarsınız? Nasıl bu kadar ölü sevici olabiliyorsunuz? Velev ki siz kendinizi Müslüman olarak tanımlıyorsunuz. Müslüman ölene de, ölüme de sevinmez ki... Kendinden olmayana yaşam hakkı tanımamak ne haddinize, hem de Ramazan ayında... Allah, yetmiş ikibuçuk milleti yaratmış ve neredeyse yarısı varlığına inanmazken, O yaşamalarına izin veriyor da, siz kim oluyorsunuz da bu hakkı kendinizde buluyorsunuz?
İbrahim ya da Helin, “Siz cennetlik ya da cehennemliksiniz” diye ahkâm kesmedikleri için, siz kötü kalplilerden daha temiz kalpli değiller midir dinen?
Şöyle de bir gerçek var ki, türkülerde yaşayacaklar İbrahim de, Helin Bölek de... Fakat acılarını yüzde milyon hissedecek ve ömürlerince beraberlerinde yaşayacak olanlar anneleri, babaları, kardeşleri, yoldaşları olacak...
Bir de küçük can daha vefat etti dün. Günahsız cennetlik. Tedavisi gecikti. Annesiyle Almanya’ya gidemedi. Son defa babasına kavuşamadı. Kahır, kahır, kahır...
Gündemdeki bu önemli olaylar, talepler acaba, Cumhurbaşkanına iletilmiyor mu? Ben iletilmediği kanaatindeyim hala.
Zira ne İbrahim Gökçek’in ne de masum Ahmet Ataç’ın isteklerine “hayır” demek akıl kârı değil, vicdani hiç değil...
‘Tiranlık Üzerine’ isimli kitapta şöyle bir cümle var:
“Birbirini öldüren ama niye öldürdüğünü bilmeyen, acı çektiklerini gördükçe acıyı yaşatmaya devam ettiren insanlar çıkacaktır.”
Durduğunuz yere göre, insanları “terörist ya da değil” şeklinde sınıflandırmak kolaydır.
Bu durumda seçtiğimiz veya durduğumuz yere göre tepkimiz, duygu ve düşüncemiz, hatta ona vereceğimiz isim bile değişiyor.
Kelimelerin cümle olamadığı demlerdeyiz...
Kelimeler nakıs kalır, satırlar izahtan vareste durur, dil tutulur, gözler yaşarır bu lüzumsuz bile bile ölmelere...
@VEYSDNDARI