Kâbe’ye en büyük kötülüğü kim yaptı?

İslam Özkan yazdı;

Kâbe’ye en büyük kötülüğü kim yaptı?

Tevhid inancı, bir başka ifadeyle tek Allah düşüncesi kendisini her ne kadar soyut bir inançlar dizisi üzerinden kursa da, yeryüzündeki tecellileri büyük ölçüde somut ritüeller üzerinden ifadesini bulur. İslam düşüncesi, insanları somut gözlem ve fiillere davet ederken, bakışlarımızı "somut olan"ın arkasındaki manevi öze yöneltmek ister. Kâbe, Haceru’l Esved, yani elle tutulabilir somut binalar ve taşlar, her yerde hazır ve nazır olan bir Allah’ın görünmezliğinin beraberinde getirdiği soyutluğu kavramakta güçlük çeken insan zihninin ihtiyacını karşılamak için ortaya çıkmıştır. Zira “insan doğası arzularını yönelteceği, tazim ve yaklaşma konusundaki ısrarlı isteğini gerçekleştirebileceği ve gönlündeki dinmeyen aşkı dindireceği bir şeyi” daima aramaktadır.

Bir anlamda yüzyıllardır başında dilekler adadığı, kurbanlar sunduğu taştan ya da tahtadan yapılmış somut varlıklara karşı alternatif olabilecek ama aynı zamanda bunun meydana getirdiği boşluğu dolduracak, başında oturup samimi duygularını dile getireceği, Allah’a olan sevgisini gösterebileceği bir mekân olarak ihdas edilmiştir Kâbe. Allah’ın evine ilişkin sembolizm, her zaman samimi Müslümanların terennüm ettiği ilahi ve kasidelere yansımış, tam da bu nedenle söylenen şiirler, dile gelen ilahiler hacca gidemeyen ve kutsal beldelerin aşkıyla yanıp tutuşanların gözyaşına karışmıştır.

Müslüman halk kitlelerinin bu güzel ve samimi duygularına karşın Kabe’ye en büyük kötülüğü edenler yine kendisini “Müslüman” olarak niteleyenler olmuştur. Yezid bin Muaviye’nin muarızı, Hz. Peygamber’in yakın arkadaşlarından Hz. Zübeyr’in oğlu Abdullah’ın, öldürmenin yasak olması nedeniyle kendisine dokunulmayacağını zannederek Kabe’ye sığınması, vicdansız Yezid’in gözünde hiçbir anlam ifade etmeyecek, Abdullah’ı ve taraftarlarını yok etmek için bir ordu gönderecek, Mekke ve Kabe’yi yakıp yıkacak, bütün İslami kutsalları ayakları altına alacaktı. Yıkılan Kâbe, Yezid şehre girip Mekke'yi ele geçirdikten ve içindeki halifeye biat edildikten sonra yeniden inşa edildi.

Ancak gaddarlığıyla bilinen başka bir Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan, düşmanı ve rakibi Abdullah bin Zübeyr'den sonsuza kadar kurtulmaya karar verecek, bu yüzden Mekke'deki muhalifleri sindirmek ve şehri yerle bir etmek için büyük bir ordu gönderecekti. Ordu, Hac mevsiminde Mekke'ye saldıran ve Kâbe yanana kadar hacılara mancınık gülleleri yağdıran meşhur Haccac- Zalim liderliğindeki Emevi ordusu, Zübeyr’in oğlu Abdullah’ı ve tüm taraftarlarını katletti, ardından Mekke'ye girip Halife Abdülmelik bin Mervan'ın emriyle Kâbe'yi yeniden inşa etti.

En az bu yaşananlar kadar acı olan başka bir olay, M.S. 930 yılında Hac mevsiminde Karmatilerin Arafat Dağı ve Ulu Cami'deki hacıları öldürdükleri Kâbe baskınıdır. Tarih kitapları, Karmatilerin bir günde otuz bin hacıyı katlettiğini, zemzem kuyusunu yıktığını ve cesetler üst üste yığılıncaya kadar hacıları öldürmeye devam ettiğini anlatır. Kâbe’nin kapısı sökülmüş, içinde bulunan kutsal emanetler yağmalanmış, Haceru’l Esved çalınmıştır. Yine tarihçilerin anlattıkları doğruysa Karmatiler Haceru’l Esved'i tarihte ilk kez Mekke'nin dışına çıkararak onu Katif bölgesinde inşa ettikleri yeni bir mekâna yerleştirdiler. Taş, 22 yıl boyunca orada kaldı ve Karmatilerin Mekke’ye gelen hacıları engellemesi ve yeni inşa ettikleri Kâbe’de hac yapmaya zorlaması nedeniyle birkaç yıl üst üste hac yolculuğu yapılamadı. Karmatiler, Haceru’l Esved'i M.S. 944’e kadar Kâbe’deki yerine iade etmediler.

Modern dönemde ise Kabe’yi tahrip edenler yine gayrimüslimler değil, 1979 yılında Allah’ın evine sığınan isyancıları vahşi yöntemlerle katleden ve İslam’a hizmet konusunda şampiyonluğu kimseye kaptırmayan S. Arabistan yönetimiydi. Mehdiliğini ilan etmeden önce Suudi ordusuna bağlı Ulusal Muhafızları birliklerinde 18 yıldır subaylık görevi yapan Cüheyman el Uteybi, Suudi yönetiminin Kâbe’den el çekmesini ve petrol gelirlerinin bölge halklarıyla eşit paylaşılmasını talep ediyordu. Suudiler isyanı bastırmaktan aciz kalınca Fransa’dan yardım istendi. Kâbe’ye girmeleri yasak olduğu için Arap ve Müslüman kıyafetleri giyen yüzlerce komando, ağır silahlar kullanarak isyancıların büyük bir bölümünü katletti ve Cüheyman bin Uteybiye’yi canlı olarak yakalamayı başardı. Kâbe bir kez daha muktedirlerin güç gösterisi yaptığı bir yer haline gelmişti.

Bütün bunların ötesinde Suudi yönetiminin Mekke’yi adeta Las Vegas’a dönüştürdüğü, Mekke ve Medine’deki kutsal yerlerde yaptığı yıkımla yetinmeyip tarihsel değeri olan mekânların üzerine devasa AVM’ler ve oteller yapması ise kendisini Müslüman olarak adlandıranların hem Kâbe’ye hem de Mekke’ye yaptığı kötülüklerin sonuncusu mudur bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen sergide üzerinde Şahmeran ve LGBT bayrakları olan Kâbe fotoğrafının, kendini “Müslüman” olarak adlandıranların Kabe’ye verdiği zarar, yıkım ve dejenerasyonla kıyaslandığında devede kulak mesabesinde bile olmayacağıdır. Sahibi belli bile olmayan bu görsel üzerinden bir otokrasi kurmaya çalışmak ise AKP’nin günahlar hanesine atılacak son çentik olmayacaktır.