Mensur Akgün yazdı;
Kazakistan az nüfuslu, büyük yüzölçümlü, bol doğal kaynaklı ama aynı zamanda gelir dağılımının son derece adaletsiz olduğu bir ülke. Hidrokarbon yatakları dünya enerji devlerinin ilgisini ve tabii ki yatırımlarını çekiyor. Toprakları üstünde hiç ayrılmayacağı, parçalanmayacağı düşünülen Sovyetler Birliği’nden kalma Rusya’ya kiralı bir uzay üssü barındırıyor. Amerika’nın da, Rusya’nın da, Çin’in de ilgisi üstünde. Türkiye için de pek çok açıdan önemli bir ülke.
1991’den bu yana Orta Asya’nın istikrar adası olarak görülüyordu. Zaman zaman yaşadığı sarsıntılara, yolsuzluk iddialarına, demokrasi açığına ve insan hakları ihlallerine rağmen şimdiki gibi Kazakistan ne olacak, nereye gidiyor benzeri tartışmalara muhatap olmuyordu. Nazarbayev’in otoriterliği ne halkını ne de demokrasiyi başka yerlerde önemseyenleri rahatsız ediyordu. Ülke siyasi ve ekonomik açıdan özellikle dışarıdan bakanlara umut vadediyordu.
***
Ancak bu bakış açısı geçtiğimiz hafta değişti. LPG fiyatlarındaki artış Arap Baharının ilk zamanlarını andıran protesto gösterilerine yol açtı. Önce Hazar Denizi kıyısındaki Zhanaozen karıştı, sonra protestolar ve “sivil” şiddet eylemleri tüm ülkeye yayıldı. Güvenlik kuvvetleri başkent Nur-Sultan’daki yağma, yıkma ve yakma eylemlerini durdurmakta yetersiz kalınca Cumhurbaşkanı Tokayev ülkesinin üyesi olduğu ittifakı yardıma çağırdı.
Bu arada hükümet istifa etti, artan gaz fiyatları düşürüldü, hepsinden önemlisi Tokayev halefi olduğu Nazarbayev’i Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevinden aldı. Nazarbayev’in sağlık nedeniyle ülkeyi terk ettiği söyleniyor. Zaten ilginç bir şekilde ülkeyi 30 yıl boyunca yönetmiş olan Nazarbayev’den de hiç ses çıkmıyor. Kazakistan’ı yakından takip eden bazı gözlemciler ise başkentte sorun çıkartanların sivil halk değil mafya benzeri gruplar olduğunu iddia ediyor.
Kazakistan sarsıntısının Ukrayna’da yaşanan krizle eş zamanlı olması akla doğal olarak öncelikle Rusya’yı getiriyor. Türkiye’de de dünyanın pek çok başka ülkesinde yapılan analizlerde çıkan karışıklıkta Rusya “parmağı” aranıyor. Çatışmadan ve 1992’de kurulduğundan bu yana çıkan hiçbir krize müdahale etmeyen Ortak Savunma Antlaşması Örgütü’nün (ODKB) ilk “barış gücü” müdahalesini Tokayev’in davetiyle Kazakistan’a yapması manidar bulunuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Bilinken başta olmak üzer pek çokları da Rusya’nın ülkeye bir kez girdikten sonra bir daha çıkmayacağına inanıyor. Bazıları da Moskova’nın siyasi koşullar öne süreceğinden, taleplerde bulunacağından endişe ediyor. Kremlin’e yakın bir kanaat önderinin Kırım’ın ilhakını tanımayla barış gücü arasında bağlantı kurması da bu endişelerin büyümesine ve ispatı niteliğine dönüşmesine yol açıyor. İki ülke arasındaki 5700 kilometrelik sınır ve Baykonur üssü de başka bazı analistlerce ilginin nedeni diye görülüyor.
Ancak Kazakistan’daki karışıklığı Rusya’nın çıkartıp çıkartmadığı bilinmiyor. Muhtemelen söz konusu olan yönetici klikler arasında rant paylaşımından doğan ve fiyat artışına karşı yapılan protestolardan beslenen bir durum. New York Times da Andrew Higgins ve Ivan Nechepurenko imzasıyla yayınlanan dünkü haber analizinde bu olasılığa daha fazla prim verme eğilimindeydi. Mafyavari grupların, Arman Dzhumageldiev gibi suç örgütü liderlerinin kışkırtıcı eylemlerde bulunmasını, polisin geri çekilip şiddete zemin hazırlamasını bu eğiliminin gerekçeleri arasında sıralıyordu.
Bana da bu olasılık çok daha makul geliyor. Rusya’nın ya da başka bir ülkenin Kazakistan’ı karıştırmak için özel bir çaba sarf ettiğini düşünmüyorum. Amerika’nın ya da herhangi bir NATO ülkesinin Kazakistan’ı karıştırmak için komplo kurgulayabileceği de pek mantıklı gelmiyor. 2008 Gürcistan, 2014 Ukrayna krizlerini biraz takip eden herkesin tahmin edebileceği gibi böylesi bir “komplo” Rusya’nın müdahalesine doğrudan davetiye çıkartmak demektir ki bu da Çin’in dahi işine gelmez.
Her türlü çıkarlarını var olan rejimle korumak ve sürdürmek varken hiçbir ülke ulvi ya da insani nedenlerle maceraya atılmaz. Cumhurbaşkanı Tokayev’in “dış güçler” atfı belli ki ODKB’ı ülkeye getirebilmek, kendi güvenlik güçlerinden bulamadığı desteği onlardan almak içindi. Bu davetin sonucu derseniz şimdiden kestirebilmek bence zor. Büyük olasılıkla Rusya gerçekten de girdiği Kazakistan’dan çıkmayacak, sınırı, üssü, özellikle de sayıları 3.5 milyonu bulan Rus nüfusu korumak gerekçesiyle kalacak, ülke liderliğinin eskisi kadar otonom hareket etmesine izin vermeyecek.
***
Umudum bu krizin New York Times’ın tahmin ve iddia ettiği gibi klikler içi gerilimlerin sonucunda yaşandığı, çatışmanın sosyolojik alt yapısının olmadığı yönünde. Yanlış okuyor olabilirim ama bana halkın talebi ilkeden çok ekmeğe yönelik gibi geliyor. Ayrıca sosyolojik temelin olması haline karşılıklı şiddetin dünyanın pek çok ülkesinde gördüğümüz gibi etnik kırılma noktalarını zorlayabileceğinden, Özbeklerin, Rusların ve diğer azınlıkların bir arada yaşadığı ülkenin istikrarsızlaşabileceğinden endişe ediyorum.
Kazakistan’ın istikrarından ve stratejik otonomisinden her anlam ve alanda çıkarı olan Türkiye’nin bu ülkedeki gelişmeleri yakından takip etmesinde, iç siyasetindeki gelişmelere karşı mümkün olduğunca mesafeli durmasında şüphesiz ki yarar var. Yapacağımız en büyük hata şablonlar üstünden düşünmek, Kazakistan-Türkiye karşılaştırması yapmak, tahmini sebep üstünden nihai sonuç aramak olur. Kazakistan bu bölgedeki önemli bir değişimin habercisi de olabilir, hiçbir şey de…