Burada esrarı iki anlamda düşünebilirsiniz; kavramların sırları, ya da esrar gibi insanın dimağını bozup düşüncesini karıştırabilmesi. Tıpkı, ?Sözün öylesi vardır ki, sihirdir´ anlamındaki hadisi şerifte söylendiği gibi.
Kullanacağımız kelimelerin seçimine bizzat Allah (cc) dikkat çekiyor. "Ey müminler, siz ?râina´ demeyin, ?unzurna´ deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azap vardır" (Bakara 104), anlamındaki ayet bunu ifade eder.
?Râina´ ve ?unzurna´ kelimelerinin her ikisi de; bizi de gözet gibi bir anlama gelir. Yahudiler Resulüllah´a karşı ?râina´ kelimesini ağızlarını yamultup, ?a bizim çobanımız, ya da, a bizim ahmağımız´ anlamına gelecek şekilde telaffuz ederek kendilerince Resulüllah´ı aşağılamış oluyorlardı. Bunun üzerine Allah müminlerden, ?râina´ yerine aynı anlamdaki ?unzurna´ kelimesini kullanmalarını istedi. Bundan; eğer bir kelime bir yerde kötü anlama alet ediliyorsa orada onu kullanmamak gerekir, hatta başka kültürlerin kelimelerini ve kavramlarını kullanmak onların inançlarını ve düşüncelerini çağrıştıracaksa bu da sakıncalı olabilir manası da çıkar.
Resulüllah Efendimiz´in (sa) de yanlış anlamalara meydan verme, ya da kötülüğü hatırlatma ihtimali olan pekçok kelimeyi değiştirdiğini biliyoruz. Cahiliye Arapları üzüme de üzümden yapıldığı için şaraba da ?kerm´ derlermiş. Şarabı çağrıştırmasının önüne geçmek için müminlerin artık üzüme ?kerm´ demelerini yasaklamış. Bunun gibi kötülüğü çağrıştıran daha pekçok ismi değiştirmiş. Mesela bir vadiden geçerlerken, ?bu vadinin adı nedir?´ diye sormuş isminin, savaş vadisi anlamında ?vadi´l-harp´ olduğunu öğrenince, ?buraya bundan sonra artık vadi´s-sulh / barış vadisi deyin´ buyurmuş.
Demek ki, kelimelerin ve kavramların çağrıştırdığı arka plan da önemlidir. Bunun gibi, elindeki su bardağına, şarap diyerek içen birisinin şarap içmiş gibi günah alacağı bildirilir. Keza Efendimiz, tavlayı, kumar olarak oynanmasa bile yasaklamıştır. Çünkü tavla bir kumar oyunudur, kumarı çağrıştırır ve âdeta ?subliminal reklam´ içerir. Buna karşılık, mesela satranç oyunu haram sayılmaz. Çünkü satranç ile kumar oynanmaz.
Dinlerin kendilerini kendi kelime ve kavramlarıyla ifade edebilmeleri aynı zamanda bir varoluş ve kimlik sebebidir demiştik. Kavimlerin dillerinin farklı olması ise bir zorunluluktur. Allah, her farklı dilin farklı bir ayet olduğunu bildirir. Ama İslam´ı benimseyen bütün kavimlerin dillerinde ortak payda oluşturacak İslamî kavramların bulunması da bir zorunluluktur. İşte daha önce sözünü ettiğimiz İslam´ın bu temel kavramları bütün Müslüman milletlerin dillerinde fiilen vardır.
Tabir mazur görülürse Kuranıkerim´in, Allah´ça bir özeti olan Fatiha Suresi´nin, iki zamir ve bağlaç hariç, kelimelerinin tamamı, İslam´ın bu temel kavramlarındandır ve bütün İslam milletlerinin dilinde vardır. Türkçe´de de bir şekilde kullanılırlar. Allah, rahmet, malik, yevmiye, din, ibadet, istiane, hidayet, sıratımüstakim, nimet, gayr, gazap, dalalet.
Kavramlar doğdukları kültür, inanç ve dünya görüşünün gizli kodlarını taşıdıkları için bir dilde başka bir düşünceye ait kavramlar çoğaldıkça onlar kendi dünya ve inanışlarının hakimiyetini beraberlerinde taşır ve o dilin özgün kavramlarının ifade edebileceği düşünce dünyasını sıkıştırıp boğar ve yok olup gitmesine sebep olur. Ahmet Buran´ın dediği gibi; ?günümüz dünyasında süregelen küreselleşme çabaları da, aslında siyasi, askeri ve ekonomik bakımdan güçlü olanların kendi inanç, dil ve kültürlerini zayıf olanlara benimsetme sürecinden başka bir şey değildir.?
Diller arası ilişkilerde bilgi ve bilim transferi gibi ihtiyaçtan kaynaklanan alışverişler olacağı gibi, moda ve özentiden kaynaklanan alışverişler de olur. Bu ikincisi kimlik kaybına sebebiyet verir. Özellikle dinî ilimler sahasında bunun sebebi de; eziklik ve güçlüyü taklit duygusu, kendi asli kavramlarını bilememe, bilgisini hep Batıdan almış olma ve temel metinleri okuma gücüne sahip olamama, gelenek modern diye bir ayırım yapıp geleneği kategorik olarak küçümseme ve onu zayıf bir anlatımla ifade eden yetersiz hocalara benzemekten imtina etme gibi durumlardır.
Ne yazık ki, medeniyetimizi yeniden inşa konusunda biz hâlâ emekleme safhasındayız ve İngilizce´nin günlük konuşulan dilinden herhangi bir kelimeyi alıp kavrammış gibi sunmakla bilimsel bir dil kullandığımızı varsayarız. Bu durum da bir yetersizlik, güvensizlik ve özenti belirtisidir. Genellikle yazmaya yeni başlayanların yaptığı bir şeydir ve böyle bir özentinin bulunması bizim hâlâ kendimizi ispatlayamadığımızın, yeterli ilmi düzeye ulaşan bir millet olamadığımızın işaretidir.