Dün sözünü ettiğim Tebliğ’de benim bildiğim ilk defa resmi olarak bu bankaların “faizsiz bankalar” olduğu şöyle kaydedilmiştir:
Faizsiz bankacılık danışma komitesi
MADDE 4 – (1) Bankalar, faaliyetlerinin faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygunluğunu sağlamak amacıyla bünyesinde bir danışma komitesi tesis etmekle yükümlüdür. Danışma komitesi yönetim kuruluna bağlı olarak faaliyet gösterir.
Bu madde yıllardır devam eden bir özlemi sona erdirmiştir. Evet bu bankaların bütün işleri “faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına” uygun olacaktır. Danışma komiteleri, ilgili maddelerde ifade edildiği üzere bağımsızdır, yönetim kuruluna bağlılık teşkilat şeması gereğidir, faaliyetleri bakımından bir bağlılık sözkonusu değildir.
25 Ocak yönetmeliğinin 19. Madde 3. Paragrafında bu ilke ve özellik kesin ve açık olarak şöyle ifade edilmiştir:
“Katılım bankaları gelir elde etme amaçlı olarak müşterilerine nakit finansman sağlayamazlar”.
Yani faizli kredi veremezler.
Peki bu “faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygunluğu” kim sağlayacak ve denetleyecek?
Tebliğ bu maksatla her bir bankaya ait birer “danışma komitesi” ve bütün bankalara ait bir “danışma kurulu” ile yine bankalara ait denetim birimleri getiriyor.
Bu kurullarda yer alacak kişilerin nitelikleri Tebliğ’de şöyle yer almıştır:
MADDE 5 – (1) Danışma komitesi üyelerinin asgari üçte ikisinin, İlahiyat veya dengi alanlarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş veya faizsiz finans alanında yüksek lisans ya da doktora derecesine sahip olmanın yanı sıra, faizsiz finans alanında en az üç yıl mesleki deneyime sahip olması zorunludur. Kurul, gerekli görmesi halinde üyelerin tamamı için bu şartları aramaya yetkilidir.
Bizim laikçileri rahatsız eden madde işte budur.
Peki bir banka bütün işlemlerini “faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygun” yapacaksa bunun için danışacağı kişiler ile denetimi yapacak kimselerin “faiz”, “faizsizilik” ve “bankacılık” konularında yeterli bilgi ve tecrübe sahibi olmaları gerekmez mi? Seküler bankacı fıkıhtaki faiz kavramı, fıkıhçı da bankacılık konularında eksik bilgiye ve tecrübeye sahip olabilir. Tebliğin öngürdüğü şartlar her iki eksiği telafi ediyor ve amacı gerçekleştirmeyi mümkün kılıyor. Laik bir ülkede birlikte yaşamanın şartı farklılığa tahammüldür.
Bahse konu yönetmelik ve tebliğ çıkmadan önce katılım bankaları yine faizsizlik esasına göre çalışıyordu; ama mevzuatı olmadığı için birçok problemle karşılaşıyorduk. Faizsizlik ilkesini sağlamak üzere görev yapan danışma komitesi ve denetim biriminin de resmiyette yeri yoktu.
Şimdi engeller aşıldı, işin adı kondu (fâizsiz) ve danışma ile denetim mekanizması da resmen yerini aldı.
Bunlar çok önemli adımlardır.
Faizsiz finansmanın yeri yalnızca bankalar değildir, diğer alanlarda da faizsiz işlemlere imkan vernek üzere düzenlemeler yapılmakta, tedbirler alınmakta, teşviklere yer verilmektedir.
Faisiz katılım bankaları önünde Yönetmeliğe göre birçok işlem imkanı ve çeşidi vardır (Yönetmelik, Madde 19/1-10).
Bu işlemlerin başlıcaları mutad ve faizsizlik esasına uygun rutin banka hizmetleri yanında bir malı peşin alıp vadeli satmak, çeşitli ortaklıklar, malı veya hizmeti kiraya vermek, teminat ve vekalet yoluyla yatırım ve ticarettir. Bu işlemleri banka, katılım hesabı sahiplerinin veya müvekkillerin ortağı ve vekili olarak icra eder.
Son mevzuat değişikliklerine kadar aksayan bazı işlerin bundan sonra amaca daha uygun olarak yürümesinin yolu açılmış, güvencesi oluşturulmuştur.
Kaydetmek gerekir ki, amacın önündeki tek engel mevzuat boşluğu değildi, murabaha adı verilen alım satım dışındaki işlemlerin azlığının birden fazla sebebi vardı. Katılım hesabı açtıranlar (banka ile ortak iş yapmak isteyenler) vadeyi kısa tutuyorlardı, kısa zamanda kâr bekliyorlardı, zararın olmaması için en garantili işlemlere ağırlık veriliyordu…
Şimdi faizsiz katılım bankaların üst düzey yetkililerine düşen vazife uzun soluklu yatırımlar ve ortaklıklar yapabilmek için uygun fon toplamanın yollarını aramak, yeni projelere kafa yormaktır. Bu bankalara para yatıranlar da “bu yoldan bir işe, bir ticari faaliyete… ortak olduklarının” bilincinde olmalıdırlar. Bu bankaların “faizsiz” olması islâmî bir gereklilikten kaynaklanıyor. Faizin haram olduğuna inandıkları için bu bankaları seçen yatırımcılar kadar, bu bankalarla işlem (iş, ticaret, ortaklık…) yapan Müslümanların da haram, helal, hak, hukuk hassasiyetine sahip olmaları gerekiyor.
Bir örnekle şimdilik konuyu bağlayalım: Bir kişinin (olmamalı ya) hem faizci bankaya hem de faizsiz katılım bankasına borcu var diyelim; her iki borcun vadesi aynı tarihte geldiğinde, faiz ödemekten kurtulmak için birincisine borcunu ödeyip, kâr veya mülkünden biraz fedakârlıkla ödeme gücü var iken nasıl olsa onlar fark ve faiz alamazlar diye katılıma borcunu ödememesi haksızlıktır ve bu bankaları dara düşürmektir.
Katılım bankaları da önceden alınacak sağlam tedbirler ve başka tahsilat yolları bulunduğu sürece şüpheli olanları kullanarak ödeme süresini uzatmaktan uzak durmalıdırlar.
Adını bile koyamadığımız, bir ikincisini açamadığımız günlerden bugünlere geldik; şükreder, işimizi düzgün yaparsak Allah daha nice kapılar açacaktır.