İki türlü işbölümü vardır. Herkes malları üretir. Ayrı ayrı işleri vardır. Aralarında teavün yoktur. Ürün paylaşılır. Herkes başka ürün imal eder. Buna ?takattu´? denir.
İkincisi ise işbölümü içinde emek mübadelesi yapılır, buna da ?teavün? denir.
İnsanlık işçilik dönemine kadar takattu´ içinde idi. Herkes ayrı ayrı üretiyor ve satıyordu. Birlikte üretim yoktu. Bu peygamberlerin dönemi takattu´ dönemi idi. ?Bunlar sizin ümmetinizdir? dedikten sonra bu ayetin gelmesi ve mazi sigası ile kullanması bunu ifade eder.
Başlangıçta Kur´an uygarlığı da takattu´ uygarlığı idi. Teavün uygarlığı işçilikten sonra başlayacaktır. İşçilik tekattu´ ile teavün arasında bir geçiş dönemidir. Bu sebeple bu ayeti bu sizin ümmetiniz ayetinden sonra getirdi. Bununla beraber ?Ve? harfi ile atfedilen cümle yoktur. ?İnne? ile gelen bir isim cümlesine fiil cümlesini atfetmek beliğ değildir. O halde hazfedilmiş bir cümle vardır. Onlar takattu´ zamanında geldiler. Siz de başlangıçta o düzende idiniz. Buna da daha geçmediniz, teavüne (ortaklık düzenine) tam girmediniz.
Her peygamber ve arkadaşları başka görev aldılar ve Kur´an uygarlığına hazırlık yaptılar. Farklı yerde farklı zamanlarda uygulama yaptılar. O günkü teknolojik imkânlar teavüne elverişli değildi. Şimdi ise artık teavün zamanıdır. Uluslararası engeller ortadan kalkacaktır. Üretilen mallar vergisi verildikten sonra dünya piyasalarına gümrüksüz kayıtsız gidip gelecektir. Sermaye transferi serbestçe yapılacak. Artık Arjantin´deki müşterine hiçbir bedel ödemden malları satacak ve parayı alabileceksin. Çükü mal ambarda, para da bankadadır.
Merkezi sistemde her şeyi merkez düzenler. Geçmişte böyle olmuş, o sayede insanlık bugünkü uygarlığa ulaşmıştır. Bundan sonra teavün yani karşılıklı yardımlaşma yani ORTAKLIK DÖNEMİ/DÜZENİ gelecektir, herkes bulunduğu yerde topluluğa rücu edecektir.
?Kim amel ederse?? deniyor, ayette (Enbiya,94). Peygamberlerin kıssalarını tamamladıktan sonra ?kim amel ederse? diyerek bütün insanları, ırkları ve mezhepleri ne olursa olsun, ?kim amel ederse? ifadesi ile İbrahim´in başlattığı, Musa´nın geliştirdiği, Kur´an´ın tamamladığı barış düzeni (İslam düzeni) içinde insanların nasıl yaşayacaklarını anlatmaktadır.
?Amel etmek? demek bir başkasına yarayacak işi yapmak demektir. Satmak üzere ürettiğin şey de ameldir. Piyasaya uygun mal üretmek de salihatı ameldir.
?Kim salihattan amel ederse?? İster teavün ister takattu´ suretiyle üretiniz, kim topluluğun da yararına olan bir iş yaparsa, bir üretimin amelen salihattan olması gerekir. Şimdi salihat amel nedir? Allah´ın halifesi olan insanlığa salih olmasıdır. İçki fabrikaları kurmak, tütün yetiştirmek salih amel değildir. Stadyumlar yapıp insanları birbirleri ile çekiştirmek salih amel değildir. Amelin salihattan olduğunu nasıl bileceğiz?
Müspet ilimle bileceğiz. Zararlı olan şeyler salihattan değildir. Kendisine zararlı olanlar da salihattan değildir. Çünkü insan kendi kendisini var etmemiştir. Hayatını borçlu olduğu var edicisinin halifesi insanın insanlığa zararlı şey yapması salihattan değildir.
İnsanlar bu hususta ihtilafa düşebilirler. Önce herkes kendi içtihadı ile salihatı bilir. Zarar gören varsa hakemlere gidilir.
Kur´an düzeninde en çok savunulan imandır. İmanı tam olarak tanımlamak da o kadar zordur. Tarihi geleneğin yanlış anlayışları da bizi yanıltmaktadır. Biz imanı dayanışma ortaklığına girme şeklinde anlıyoruz. Dayanışma ortaklığı şudur. Birimize beklemediğimiz bir musibet isabet ederse birlikte ona karşı çıkacağız. Onu borçlandırmadan musibeti def edeceğiz. Hasta olursam bana yardım edilir, sağlamsam da ben yardım ederim. Bu ortağın adı mümindir. Çünkü diğer ortaklara güven sağlamıştır, kendisini de güvene almıştır.
Dört çeşit iman vardır. İlimde iman bilgisizlikten doğan zararları sigortalar. Ahlakta iman ihmalden doğan zararları güvenceye alır. Amelde iman meslekte yapılan zararları güvenceye alır. Siyasette iman kasten yapılan zararları güvenceye alır. Herkes bir dayanışma içine girecek ve yaptığı işte bir zarar doğarsa birlikte tazmin edeceklerdir.