Sedat Peker’in tek başına konuşup paylaştığı ‘Arkası yarın’ türü dizinin yeni bölümü dün yayınlandı. Yayını daha 24 saat dolmadan 10 milyon insanın izlediği anlaşılıyor. Dünya sineması ile TV dizilerinin tanıtım ve ölçüm programı IMDB bugüne kadar yayınlanan bölümleri kapsamı içerisine aldı. Daha önceki bölümler gibi bu son video da dış basından yoğun ilgi çekecektir.
Dış basının ilgisine karşılık kendisini ‘merkez’ adlandıran yerli medya bu kez de suskunluğu tercih edeceğe benziyor. Böyle bir ortamda bile “Kılıçdaroğlu, Akşener, Davutoğlu, Babacan” eksenli yazılarla okur karşısına çıkabiliyorlar…
Hemen her bölümde iddialarıyla ilgili savcıları harekete geçmeye çağıran Sedat Peker’in bu son videosu o yolu açabilir mi?
Önemli bir olayın tanığı olarak andığı ve “Doğruyu söyleyecektir” diye adına teminat verdiği kardeşi ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındı.
Bu son videoda isim de vererek suçladığı bazı isimler iddiaların yanlış olduğunu söylemek için açıklamalar yaptılar.
Yeterli mi?
Bu soruya cevap verebilmek için, son videoda birinci el tanık olarak zikrettiği, ülkemizin karanlık bir dönemine ışık tutabilecek, çoğunun faili hala meçhul cinayetlere biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
Suikastlar resmi geçidi
Kıbrıs’ta bir suikasta uğramış gazeteci Kutlu Adalı ve ülkemiz siyasetini derinden etkilemiş bir siyasi cinayete kurban giden Uğur Mumcu suikastları için katil ve azmettiren isimleri veriliyor videoda…
Aynı dönemde birbiri ardına nokta suikastlarla hayatını kaybeden bir dizi işadamının başına gelenle ilgili de iddiaları var Sedat Peker’in…
Şu isimler: 14 Ocak 1994’te Behçet Cantürk… 25 Şubat 1994’te Yusuf Ekinci ve Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın… 28 Mart 1994’te Fevzi Aslan ile yeğeni Salih Aslan… 9 Mayıs 1994’te Namık Erdoğan… 3 Haziran 1994’te Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay… 12 Kasım 1994’te Medet Serhat… 2 Aralık 1994’te Faik Candan…
Bir yıl içerisinde suikasta uğratılan bu kadar insan…
Öldürülen kişilerin PKK ile bağları olduğu o dönemde ileri sürülmekteydi.
Dönemin başbakanı Tansu Çiller 1993 yılı Kasım ayında, “PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz” diye ilk işitildiğinde pek çok kişiye şaşırtıcı gelen bir açıklama yapmıştı ve cinayetler furyası o açıklamadan sadece iki ay sonra başlamıştı.
Öldürülenlerden birkaç ismi anan Sedat Peker bu kişilerin PKK yanlısı oldukları için değil Türkiye’deki uyuşturucu trafiğine yol değiştirme amacıyla öldürüldüklerini söyledi. Bugünlerde de farklı olmayan bir ortam yaşandığı yine onun iddiası.
Devletin kendisini ‘suç örgütü lideri’ saydığı bir kişinin iddiaları bunlar…
Cinayetlerin TBMM’de kurulmuş bir komisyon tarafından araştırıldığı 2012 yılında komisyona çağrılan Tansu Çiller’in kendisine yöneltilen konuya ilişkin sorulara cevap verirken gözünün buğulandığı gazetelere yansımıştı.
Tansu Hanım ve konuyla ilgili bir anımı anlattığım eski bir yazıma göz atmakta yarar var.
Bizim ülkemiz biraz tuhaf; müthiş ilgi duyduğu, kendisini çok şaşırtan olayları bile çabuk unutuyor insanlarımız. Sedat Peker’in bir döneme damga vurmuş cinayetlere ilişkin tanıklıkları daha önce de bilebilecek durumdaki bazı kişiler tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştı.
Önemli tanıklardan biri, şimdilerde güncel olaylarla ilgili görüşlerini YouTube’ta açtığı kanaldan duyuran Memduh Bayraktaroğlu’dur. Kendisi o karanlık yıllarda Başbakan Çiller’in danışmanıydı. O dönemde yaşananları ‘Çillerli Yıllarım’ adını verdiği anı kitabında (Marka Yayınları, 2006) ayrıntılarıyla anlatmıştı (s. 323-24). Ben de bir vesileyle kitaptan o bölümü okurlar için alıntılamıştım.
Yeniden aktarmakta yarar var.
Memduh Bayraktaroğlu anlatıyor
“Tansu Hanım’ın başbakan olduğu ve terörün neredeyse pik yaptığı 1993 sonları ile 1994 yılı içinde, Tansu Hanım PKK ile mücadele edebilmek için neler yapılması gerektiğine dair bir rapor istemişti… / Dönemin istihbaratçılarının (..) hazırladığı bir raporda, PKK’nın finansmanı kesilirse, silâhlı gücünün de biteceği anlatılıyordu.
“PKK’nın finansman gücü ise iki koldan geliyordu; / 1. kol Kürt asıllı işadamları, / 2. kol uyuşturucu ticareti… / Kürt asıllı işadamları uyarılacak, gerekirse PKK’ya yardım yapamaz hale (!) getirilecekti. Uyuşturucu ticareti ise engellenecekti.
“Uyuşturucu ticaretini yöneten kişinin Kürt asıllı bir işadamı olan Behçet Cantürk olduğu biliniyordu. / Eski istihbaratçılar ve halen görevde olan meslektaşları, Özer Beye, ‘özel bir birlik’ kurulmasını önermişti: KGB. (..) Kurulan ekip resmî çerçeve dışında çalışmalarına başladı. İçlerinden bir sözcü seçerek uyuşturucu ticaretini yürüten Cantürk’e gönderdiler. Sözcü uyuşturucu işinden vazgeçmesini; aksi halde başına iş açılacağını bildirecekti. Cantürk özel birlikle işbirliği yapmayı kabul etmedi. İlerleyen günlerde Cantürk öldürüldü.”
İyi mi?
Yazımı şöyle sonlandırmıştım:
“Memduh Bayraktaroğlu, Cumhurbaşkanı Demirel itiraz ettiği için birimin resmiyet kazanmadığını anlatıyor. Bir şeyi daha: Behçet Cantürk ölünce uyuşturucu ticaretinin el değiştirdiğini… Okuyalım: ‘Uyuşturucu gelirleri terör örgütünün elinden uçup giderken, talih kuşu (!) özel ekibin başına konmuştu.’ / Cinayetler… Uyuşturucu ticareti… Mideniz bulanmıyor mu?”
Midem yıllar sonra yeniden bulanıyor.
Alıntıladığım bölümler dikkat çekmiş olmalı ki, yazım çıktıktan sonra T24’ten Hazal Özvarış, “Savcılıktan ifade için çağrıldınız mı?” sorusunu Memduh Bayraktaroğlu’na yöneltti. Kitap çıktığında çağrılmayı beklediğini, ancak davet gelmediğini söyleyen yazar, “Çağırsınlar yine gider, ifade veririm” demişti.
O dönemde yazılanlar ile Sedat Peker’in milyonlarca kişi tarafından izlenen son videosunda anlattıkları neredeyse tıpatıp birbirinin aynısı.
Kemalettin Kamu’nun ‘Bingöl Çobanları’ şiirini ne kadar da andırıyor durumumuz:
“Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski-yeni; / Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.”