Türkiye toplumunun ekseriyeti, Alpaslan komutasında yapılan 1071 Malazgirt Savaşı ile 1514 Çaldıran Savaşı gibi tarihi olaylarda Kürt beylikleriyle aşiret milislerinin belli ölçüde rol oynadıklarını, bilir ve söylerler.
Bu söylem, hem resmi tarih kitaplarında yazılıdır, hem de farklı münasebetlerde Türk yetkilileri tarafından dile getirilir.
Malazgirt Savaşı'nda Kürtler Alpaslan'ın yanında olmuşlardı
Ancak Kürt aşiret birliklerinin Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinde ne tür bir işlev gördüklerinden bahsetmek kimsenin aklına gelmez.
Türkiye’de yayımlanan ders kitaplarıyla araştırma-incelemeye dayalı eserleri okuyanlar, çoğu zaman Karakoyunlu ve Akkoyunlu devlet teşkilatı kadrolarının sadece Türkmen aşiret mensuplarından ibaret olduğunu sanırlar.
Bu bir yanılgıdır oysa. İşte, bu yazıda Kürtlerin Karakoyunlular ve sınırlı da olsa Akkoyunlularla ittifak halinde neler yaptıklarına dair bazı tarihi bilgiler vereceğiz.
Karakoyunlular Devleti
Mutlaka belirtmeliyim: Bu yazıda esas aldığım çalışma, İran kökenli olduğu izlenimini veren Hamidreza Sohrabiabad’a aittir.
Kendisi, Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı çalışmaları çerçevesinde Temmuz 2018 tarihli bir doktora tezi hazırlamıştır.
Yaklaşık 200 sayfalık tezinin başlığı şudur: Safevi İdaresinde Toplumsal Dönüşüm.
Sohrabiabad’ın dayandığı kaynakların büyük kısmı Farsça olup, adları belirtilen kaynaklar Türkiye’de mevcut değildir. Bu dili önemli ölçüde bilmeme rağmen şimdiki şartlar altında sadece tez sahibinin işaret ettiği kaynakların yazarlarını ve adlarını belirtmekle yetineceğim.
Türkçe kaynaklardan ise, İ. Hakkı Uzunçarşılı ve özellikle Prof. Dr. Faruk Sümer’in konumuzla ilgili iki çalışmasını kontrol ettim.
Akkoyunlu Devleti'nin hükmettiği bölge haritası
Türkmen aşiretlerinin bir araya gelmesinden oluşan Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinde hâkimiyet sadece çekirdek aileye (hanedan) mahsustu.
Hâkimiyet hakkı, Karakoyunlu devletinde Baranlu (Baranî) aşiretindeyken, Akkoyunlu devletinde Bayındır aşiretindeydi.
Bu aşiretlerin egemenliği diğer aşiretler tarafından sorgusuz bir şekilde kabul edilmişti. Bu durum, devletlerin kargaşa dolu dönemlerinde bile değişmiyordu.
Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin hiyerarşisinde, hükümdardan sonra veliaht yer almaktadır. Veliaht, sultanın isteği ve Türkmen aşiret reislerinin onayıyla genel olarak Türkmen hatunun özellikle Baranlu ve Bayındır aşiretlerine mensup hatunların çocuklarından seçiliyordu.
Akkoyunlu komutan ve askerleri
Karakoyunlu devleti, 1380-1469 yılları arasında yaşamış ve sona ermiştir. Akkoyunlu devleti, 1340-1514 yılları arasında hüküm sürmüştür.
Bu iki devletin denetim altına aldıkları topraklar İran, Azerbaycan, Kürdistan, Anadolu’nun doğu veya güneydoğu kesimlerinde yer alıyordu.
Karakoyunluların yönettiği topraklar
Her ikisi de yapı itibarıyla aşiretler üzerine kurulduğundan, Türkmen aşiret reislerinin konumları oldukça önemliydi.
Aşiretler savaş kabiliyeti, ekonomik güç, nüfus ve saltanatın tespit ve istikrarında oynadıkları rollere göre değerlendiriliyordu.
Aşiretlerin en büyüğü ve en güçlüsünün reisine Emir-i âzam unvanı veriliyordu. Bu emirlerin büyük çoğunluğu Akkoyunlu ve Karakoyunluların önemli aşiretlerinden olan Bayındır, Pürnak, Musullu, Sa’dlu ve Baharlulardan seçiliyordu.
Akına giden Kürt Savaşçılarının tasviri
Emir-i âzam ve yüksek rütbeli ordu komutanları; veliaht ve şehzadelerin lalalık görevinde, harp ve ordu işlerinde, divanda, ekonomik kararlarda ve sultanın gıyabında ordunun komutasında görev alıyorlardı.
Söz konusu emirler toplantı, kurultay ve meclislere âyan-ı ümera unvanı ile iştirak ediyorlardı. Gürcistan, Horasan, Huzistan, ve Erzincan gibi serhat bölgelerinde görev aldıklarında ümera-yı serhat unvanı ile görev yapıyorlardı.
Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinin konfedere yapıları ve güce dayalı hâkimiyetlerinden dolayı ordu teşkilatları, divan teşkilatlardan daha geniş ve daha düzenliydi.
Burada Karakoyunlu ve Akkoyunlu ordusunun etnik yapısına da değinmek gerekmektedir. Konfedere sisteme sahip olan Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletlerinde, yapı itibarıyla ordunun çekirdeği ve esası Türklerden müteşekkildi.
Türkmen oymakları, nüfusları ölçüsünce asker temin eder, her boy veya aşiret, kendi beyinin komutasında savaşırdı.
Savaşa giden Kürtler tasviri / Görsel: Wikipedia
İranlı tarihçi İ. Hasanzâde’ye göre; Karakoyunlu ve Akkoyunlu vezirleri arasında Türkmen olanına rastlamak mümkün değilken, ordu işlerinde sadece Türkmenler görev yapıyorlardı.
Ancak bu devletlerin hâkim olduğu sınırlar içerisinde farklı etnik topluluklara mensup halklar bulunuyor ve onları da dikkate almak gerekiyordu.
İranlı tarihçi Ebubekir-i Tahranî, Kara Osman döneminde Harput Kalesi’nin kuşatılması olayını kaleme alırken dönemin şartlarını açık bir şekilde ifade etmiştir:
Mısır Memluk Sultanı Eşref tarafından Harput Kalesi’ne destek amaçlı gönderilmiş olan Emir Tengrivermiş komutasındaki Gazze, Safad (Filistin), Dımaşk (Şam), Hama, Trablus (Lübnan) ve Divriği sınırlarına kadar olan Türk, Arap ve Kürtlerden oluşan bir ordudan bahsetmiştir.
Kürtlerin söz konusu iki Türkmen imparatorluğunun ordusunda hangi tarihlerden beri asker olarak yer aldıkları hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor.
Ancak Karakoyunlu ordusunda Kara Muhammed ve Akkoyunlularda ise Kara Yölük Osman Bey dönemlerinde Kürtlerin bulunduğu biliniyor. Omurgası Türklerden oluşan ordunun ikinci kademesinde en çok bulunan etnik topluluk Kürtlerdi.
Dönemin birinci el kaynaklarına bakılırsa Kürtlerin sayısı, Karakoyunlu ordusunda Akkoyunlu ordusuna oranla daha fazladır. Yani Kürtler, Karakoyunlu döneminde daha faal bir rol sahibiydiler.
Türk tarihçisi Prof. Dr. Faruk Sümer, Karakoyunlu birliğinin yanı sıra birçok Kürt aşiretinin de Karakoyunlulara bağlı olduğunu belirtir.
Hizmetlerinde kullanmak üzere Karakoyunlular, Kürt aşiretlerinden 50 bin evlik bir yurt oluşturmuş ve bunlara “Kara Ulus” adını vermişlerdir.
Akkoyunlular döneminde Kürtlerin orduda yer aldıklarını görebileceğimiz başka bir kaynak da Celalüddin Devai’nin eseridir.
Karakoyunlulardaki kadar bariz olmasa da Akkoyunlularda da yine zaman zaman Kürtlerin orduda görev aldığı tarihi kayıtlarda mevcuttur.
Örneğin Kitab-ı Diyarbekriyye’de geçtiği üzere Sancak Savaşı’nda Akkoyunlu emirlerinden biri olan ve savaşta öldürülen Bayezid Bey-i Kürd ismi ile karşılaşmaktayız.
Türkmen devletlerinin ordularında yer alan diğer etnik kümeler Lorlar (birçok tarihçiyle göre Kürtlerin bir alt kolu olan Lurlar-F.B.), Araplar ve Tatarlardır.
Venedikli diplomat Katerino Zeno, seyahatnamesinde Otlukbeli Savaşı’nda Uzun Hasan’ın ordusunda Lesediler, İranlılar, Gürcüler, Kürtler ve Tatarların varlığından bahsetmiştir.
Venedikli seyyah, Lesedilerin Pârtîler (bu Partîlerin Farslar veya Türkmenler olduğu kesin değildir-F.B.) olduğu açıklamasında bulunmuştur.
Potansiyel olarak askeri güce sahip Türkmen aşiretleri, mevcudiyetlerini korumak amacıyla diğer aşiret ve oymaklarla birleşerek siyasi ve ekonomik alanda bir araya geliyorlardı.
Bu hareket ve değişim ortamında küçük kabileler, ekonomik etkenler veya müşterek düşmanlar yüzünden ekonomik, stratejik ve askeri güç sahibi büyük aşiretlerin himayesine girerek konfedere aşiretlerin temelini atıyorlardı.
Karakoyunlu aşiret konfederasyonu içten dışa doğru yayılan birkaç halkadan oluşuyordu. İlk iki halkada Karakoyunluların başta gelen aşiretleriyle biraz daha uzak olan Türkmen oymakları yer alıyordu…
Dördüncü halkada yer alan oymaklar, konfederasyon içinde fazla ağırlığı olmayanlardı. Karakoyunlu konfederasyonunda Karamanlu, Âyinlu (Kürt kökenli-F.B.), Hacılu, Döger diye anılan aşiretlerle ayrıca tamamı Kürt olan Süleymanî, Zırkî ve Mahmûdî aşiretleri vardı.
Akkoyunlularda ise Arabgirlu, Duharlu, Ağamlu, Bozdoğan, Çepni, İnanlu vs gibi Türkmen oymakları söz konusuydu.
Faruk Sümer, Karakoyunlu konfederasyonunda on iki oymağın yer aldığını ve ayrıca üç Kürt oluşumunun da bu konfederasyona tâbi (bağlı) olduğunu zikretmiştir.
Diğer milletler ise Arap ve Lorlar idi. Söz konusu devletlerin hâkim oldukları sınırlar içindeki etnik toplulukların sunduğu ekonomik, siyasi ve askeri imkânlarından yararlanmak amacıyla bu unsurların konfederasyona dâhil edilmeleri doğaldı.
Ayrıca devletlerin genişleyen sınırları ve bu sınırlara dâhil olanlar, söz konusu hâkimiyetlerde siyasi, ekonomik ve askeri açıdan yeni imkânlara kavuşuyorlardı.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan
Tarihçi İ. Hasanzâde’nin kitabında okuduğumuz kadarıyla, Uzun Hasan tarafından günümüz (günümüzde İran’daki Luristan eyaletinin başkenti) Hürrem-Âbad bölgesinde yer alan Felekü’l-Eflak kalesinin fethiyle bölgedeki Lor (veya Lur; Kürtlerin güney İran’daki bir kolu-F.B.) taifelerinden birkaçı konfederasyona dâhil olmuştu.
Ne var ki, söz konusu devletin üst kademelerinde Lor aşiretinden herhangi bir isimle karşılaşamıyoruz.
Karakoyunlu ve Akkoyunlu konfederasyonunda Kürtler, diğer milletlere göre daha önemli bir konuma sahiptiler.
Karakoyunlu Türkmenlerince ilk kez faaliyet gösterdikleri dönemlerden itibaren Kürtlere müttefik gözüyle bakılmıştır.
Her iki Türkmen imparatorluğunda da Türk oymakları başta yer alıyordu. Sarayda ve orduda yüksek mansaplar için adaylar bu oymaklara mensup kişilerden seçilirdi. Yüksek mevkide yer alanlardan bazı yüksek rütbeliler, iki farklı Kürt (Ayınlû ile Çekırlû) aşiretine mensuptular.
Bir diğer ifadeyle bu iki aşiretin Kürt olduğu ve aynı zamanda Karakoyunlu konfederasyonunda yer aldığını belirtmek gerekmektedir.
Ayrıca Karakoyunlu aşiret konfederasyonu halkasının önemli kısmında yer alsalar da bu durum bir istisna teşkil etmektedir.
Faruk Sümer, Kürt emirlerinin Bayram Hoca’ya yardım ettiklerinden bahsederek, Bayram Hoca’dan itibaren Hısn-Keyfa (muhtemelen Kürt Eyyubi hanedanından olup Hasankeyf’i yöneten) hükümdarları ile Cizre, Bitlis hâkimleri, Zırkî ve Süleymanî Kürtlerinin Karakoyunlu devletine bağımlılığı kabul ettiklerini kaleme almıştır
Tarihçi Faruk Sümer, Kara Mehmet’in Kürdistan’ın Doğu Anadolu’daki dağlarında yaşayan Kürtleri etrafına toplayarak Timur’a karşı savaştığını belirtiyor; Karakoyunlular döneminde Kürtlerden oluşan ve Kara Ulus adı verilen 50 bin kişilik bir aşiretler birliğinden bahsediyor.
İranlı tarihçi İ. Hasanzâde ise adı geçen Kürtlerin Karakoyunlular ile irtibatlarının Bayram Hoca’dan itibaren başladığını ve Timur’un karşısında Bayram Hoca ve Kara Mehmet’e hizmet ettiklerini kaydediyor.
İranlı tarihçi Ebubekir-i Tahranî ise, Kara Yusuf’un Nusaybin’e gidişi sırasında Süleymanî ve Zırkî Kürt aşiretlerinin kendisine katıldıklarını belirtmektedir.
Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf Bey'in Şirvanşahlılarla savaş taşviri
Bir başka İranlı tarihçi Emirî Ferruhî’ye göre; Kara Yusuf’tan sonra yerine geçen İskender döneminde de Kürt aşiretleri ile Karakoyunlu münasebetleri dostane bir şekilde devam etmiştir.
Aynı dönemlerde Akkoyunlu hâkimi olan Kara Osman ise Süleymanî, Zırkî ve Çemişgezek’teki Kürtlerin bölgesine sefer düzenleyerek bölgeyi ele geçirmiştir.
Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah / Görsel: Wikipedia
Yazar ayrıca Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın Akkoyunlu şehzadesi Cihangir’e karşı Rüstem Tarhan komutasında gönderdiği ordudan bahsederken şunu yazmış:
Çemişgezek Kürtleri dışında diğer Kürtler de Tarhan’a yardım etmişler ve ordudaki emirlerden (komutanlardan) biri de Kürt imiş.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın ağabeyi Cihangir’in, hasım Karakoyunlu devletinin Sultanı Cihan Şah’a sığınmış; kardeşi Uzun Hasan ile savaşıp onu alt edebilmek için Karakoyunlulardan ordu birlikleri istemiştir.
1457 yılında iki ordu karşı karşıya geldiğinde, Kürtlerin çoğu Karakoyunlu ordusuna destek çıkmıştır. Kitab-ı Diyarbekriyye’de geçen bir olay şu şekilde anlatılır:
Kürtlerin bir kısmı, Cihan Şah’ın Sancak Savaşı’nda öldürülmesinden sonra bile Karakoyunluları terk etmedi.
Karakoyunluların hâkimiyeti elde etmesi ümidiyle Cihan Şah’ın tahtsız ve taçsız oğlu Hasanali’ye katıldılar ve Uzun Hasan’ın karşısında mücadele ettiler.
Tahranî’ye göre Bitlis Kürtlerinin bir kısmı, Karakoyunluların taçsız sultanı Hasanali’ye yardım için seferber olmuştu.
Bunu duyan Uzun Hasan, Sofu Halil-i Bektaş kumandasında bir ordu göndererek Hasanali’nin yardımına gidenleri derdest ettirmişti. Uzun Hasan’ın, bu kişilerin “hakkı görmeyip batıla göz diktikleri için gözlerini kafataslarından çıkartıla!” fermanıyla, ölümleri gerçekleştirilmişti.
Yazar ayrıca, Uzun Hasan’ın Bitlis’te Rojkî, Cizrede Bohtî ve Van’da bulunan Mahmûdî Kürtleri ve Gavûrdî Kürtlerinin Karakoyunlulardan taraf olduklarını ileri sürerek bölgede var olan Kürtlerin genellikle Karakoyunluların tarafında olduklarını ifade etmiştir.
Yukarda söylediklerimizden yola çıkarak iki devlet arasında Kürtlerin Karakoyunlulara daha yakın durdukları görülmektedir.
Ancak bu Kürt aşiretlerinin Karakoyunlu ve Akkoyunlularla bağlılıkları ve ilişkilerinin hangi esaslar üzerine kurulduğunu, diğer bir deyişle Kürtler ile devletin ilişkilerine yön veren etkenlerin nasıl ortaya çıktığı çok belirgin değildir.
Kürt-Karakoyunlu devleti ittifakı, belki şöyle yorumlanabilir:
Kürtlerin yaşadıkları coğrafya, Karakoyunlular için pek cazip değildi. Karakoyunlular, buradaki Kürt aşiretlerini bağımlı ve müttefik kılmakla şu amacı güdüyorlardı: Kendi denetim alanlarını Akkoyunluların saldırısından korumak için Kürt yerleşim yerlerinden bir tampon bölge oluşturmak.
Faruk Sümer göre; Kürt emirleri (beylerinin, komutanlarının), Karakoyunlu egemenliğine sonuna kadar bağlı kalmışlar.
Kürtlerin genellikle Karakoyunluların yanında yer almaları ve Akkoyunlular karşısında Karakoyunlu devletine bağlı olmaları, Karakoyunluların Kürtlerin ellerinde bulunan topraklara göz koymamalarından ileri geliyordu.
Akkoyunlular ise bunun tersine hareket ediyor; sürekli bir şekilde Kürtlerin yaşadıkları şehir ve kalelere saldırarak ele geçirip yakıp yıkıp yağmalamaya çalışıyorlardı.
Hasanzâde, Kürt aşiretlerinin Karakoyunlular ile ilişkilerinin bu şekilde gelişmesinin sebebini şöyle açıklıyor: Kürtlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar, Akkoyunlu baskıları ve en önemlisi, ekonomik kaygılar yani Karakoyunluların toprak meselesinde Kürtlere karşı daha müsamahakâr davranmaları.
Ayrıca Hasanzâde, Karakoyunluların hoşgörülü davranışlarının nedenini Akkoyunlu ile kendi sınırları arasında Kürtlerden bir tampon olarak yararlanma düşüncesine bağlamaktadır.
E. Ferruhî’ye göreyse, esas neden, yaşam ve ekonomileri hayvancılık ve tarıma bağlı olan Kürtlerin bulundukları coğrafyanın dağlık, verimsiz ve fakir olmasıydı. Kürtlerin yaşadıkları dağlık alanlar hükümetler için pek çekici değildi.
Aynı zamanda coğrafi şartlardan dolayı bu alanların zapt edilmesi de oldukça zordu.
Ferruhî, Kürtlerin en çok faaliyet gösterdikleri Karakoyunlular devletinde bile ister divanî (saray yönetimi işleri) ister askeri açıdan olsun, önemli bir role sahip olmadıklarını belirtmiştir.
Yazar, bahsedilen Kürt aşiretlerinin sadece mahallî (yerel) bir askeri müttefik seviyesinde kaldıklarını kaydederek, Kürt oymaklarından yalnız Âyinlu aşiretinin mensuplarının önemli askeri mevkilere geldiklerini yazmıştır.
Ayrıca Ferruhî, Kürtlerin Karakoyunlu devleti nezdindeki askeri emirler (bey, komutan, aşiret reisi) değil, Karakoyunlu devletinin müttefikleri şeklinde anılmasının daha uygun olduğunu belirtmiştir.
İranlı tarihçi Hasanzâde de “Kara Ulus” Kürtlerinin Karakoyunlu döneminde faaliyet gösterdiklerini kaleme alırken bu topluluğun devlet içinde önemli bir yere sahip olmadığına değinmiştir.
Aynı yazar, Karakoyunlu konfederasyonu içinde iki Kürt taifesinin bulunduğunu ve bunların Çekirlu ile Âyinlu kabilelerinin olduğunu zikretmiştir. Çekirlu aşiretinin önemli bir yere sahip olduğunu söyleyen Hasanzâde bu aşiretin üçüncü sırada yer aldığını yazmıştır.
Çekirlular için kimi zaman kabile kimi zaman ise taife sıfatını kullanan yazar, onların bir kısmının Erdebil, Mişkin ve Halhâl civarında bulunarak Karakoyunlulara hizmet ettiklerini, diğer kısmının ise Sultâniye ve Kazvin’de Timurlularla işbirliği içinde olduklarını ileri sürmüştür.
Hasanzade, bu son aşiretin Kürt asıllı olduğuna dair herhangi bir veri sunmamış olmasına rağmen son araştırmalar, Çekirluların Kürt olduklarını ortaya koymaktadır. Özellikle Safevi tarih yazıcılarının bir kısmının tespiti bu yöndedir.
Farruhî’nin, “Kürt Aşiretlerinin Karakoyunlu Konfederasyonu ile Münasebetleri” adlı makalesinde Akkoyunlu ve özellikle Karakoyunlu konfederasyonundaki bütün Kürt aşiret ve taifelerini ele alarak Karakoyunlu konfederasyonunda yükselmeyi başarmış tek aşiretin Kürt Âyinlu aşireti olduğunu yazmıştır.
Buna karşılık Çekirlu oymağının ismini Kürt aşiretleri arasında saymamıştır.
Prof. Dr. Faruk Sümer, Çekirluların eski yurdunun Erdebil civarlarında olduğunu belirtmektedir. Sümer söz konusu oymağın Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlular dönemlerindeki konumları hakkında da bilgi vermiş; ortaçağ tarihçisi İbn-i Arabşah’tan naklen Çekirluların Kürt asıllı olduklarını aktarmış; ama kendi yorumunu yapmamıştır.
İbn-i Arabşah, Acâib’ül-Makdur fi Nevâib-i Timur isimli eserinde Emir Bistam için el-Kürdi yani “Kürt soylu Emir Bistam” tanımını kullanmıştır.
Biz şimdilik bu bilgileri vermekle yetinelim; dileyen ve merak eden sözü edilen kaynakları araştırıp daha fazlasını elde edebilir.
Kaynakça:
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.