Karaçay-Malkar Halkının Vatandaşlık Yolculuğu

YUSUF TUNÇBİLEK'in PERSPEKTİF'deki 18 ŞUBAT 2024 tarihli yazısı;

Karaçay-Malkar Halkının Vatandaşlık Yolculuğu

15-20 senedir Türkiye’de yaşayıp statüsüz kalan yaklaşık 500 kişilik bir Karaçay-Malkar sığınmacı grubu var. Sivil toplum kuruluşları üzerinden devlet yetkililerine aktarılan problemlerin bürokratik çarklar arasında kaybolduğu söyleniyor. Büyük hayallerle Türkiye’ye sığınan Karaçay-Malkarlılar umutlu bekleyişlerini sürdürüyorlar.

 

YUSUF TUNÇBİLEK

Karaçay-Malkarlılar, Kafkas sıradağlarının zirvesi Elbrus Dağı’nın çevresinde yaşayan bir halk. Nüfusları yaklaşık olarak 350-400 bin arasında. Kafkasya onların vatanı, ancak 50 bin kişilik bir kısmı Türkiye, ABD, Kazakistan, Kırgızistan, Suriye gibi ülkelerde yaşamlarını sürdürüyor. Karaçay-Malkarlılar, isimlerinin ortasında tire olan ender halklardan biri, bu durum Sovyet politikaları sonucu ortaya çıkıyor. Nüfuslarının çoğu Rusya Federasyonu’na bağlı, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar Cumhuriyetleri’nde yaşıyor, ülkelerinin isimleri de tireli. Hikâyeleri isimlerine, ülkelerine benziyor; birleşik gibiler, fakat ayrılmış, parçalanmış, zorla yerinden edilmiş, sürgüne gönderilmiş haldeler.

Karaçay-Malkar halkı; Çarlık Rusya, Sovyetler Birliği, Rusya Federasyonu dönemlerinde ayrımcı politikalara maruz bırakılmış bir topluluk. Sistemler değişse bile Rusya’nın onlara bakışı hiç değişmedi. Çatışmalar, savaşlar, isyanlar, göçler, sürgünler neticesinde nüfusları kırıldı, dünyanın farklı yerlerine dağıldılar. Karaçay-Malkarlıların bunlarla bağlantılı güncel problemleri bulunuyor. Örneğin, 15-20 senedir Türkiye’de yaşayıp statüsüz kalan yaklaşık 500 kişilik bir Karaçay-Malkar sığınmacı grubu var. Sivil toplum kuruluşları üzerinden devlet yetkililerine aktarılan problemlerin bürokratik çarklar arasında kaybolduğu söyleniyor. Büyük hayallerle Türkiye’ye sığınan Karaçay-Malkarlılar umutlu bekleyişlerini sürdürüyorlar.

Türkiye’ye Karaçay-Malkar Göçleri

15-20 senedir Karaçay-Malkarlı sığınmacıların Kafkasya’dan Türkiye’ye gelmelerinin en önemli nedeni, yaklaşık 200 senedir çeşitli zamanlarda benzer göçlerin yaşanmış olmasından kaynaklı, bu kısmı biraz açmak faydalı olabilir. 19’uncu yüzyılda gerçekleşen Kafkas-Rus Savaşları’nda direnişe katılan, Çarlık Rusya’ya boyun eğmeyen Kafkas halkları arasında Karaçay-Malkarlılar da bulunuyordu. Rusya merkezi noktaları kontrolüne alsa bile dağlarda teslim olmayan, küçük gruplar halinde hareket eden savaşçılar mücadelelerini sürdürdü. 1800’lü yıllarda Kafkasya’daki Rus iktidarı belirgin hale geldi, ancak Karaçay-Malkarlılar teslim olmayı kabul etmediler. 1826 yılında Karadeniz kıyısındaki Anapa’ya giden Karaçay-Malkar yöneticiler, bölgedeki kontrolü sınırlı bir şekilde elinde bulunduran Osmanlı yetkililerine (Anapa Muhafızı Hasan Paşa) bağlılık sundular, elbette Rusya bunu kabul etmedi. Karaçay-Malkar direnişçiler, 1828 yılında Çarlık Rusya ile yaşanan Hasavka Savaşı’nı kaybetmiş olmalarına rağmen defalarca ayaklandılar, bunun en bilineni 1873 yılındaki isyandır.

Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan Karaçay-Malkar göçleri 1828 yılından sonra başlıyor. 1828’den sonra Ahıska ve Kars bölgesine ulaşan küçük göçmen grupların çoğu Müslüman kitleye karışıp yok oluyor. Osmanlı topraklarına daha bilinçli bir şekilde sığınan Karaçay-Malkarlılar bu gelişmelerin ardından ortaya çıkıyor. Rus idaresi altında yaşamak istemeyen, Rus askeri olmayı reddeden ve dinleri İslam’ı özgürce yaşayabilecekleri bir ülke hayal eden Karaçay-Malkarlılar içerisinden 5.000 kişilik grup, ağırlıklı kısmı 1885-86’lı yıllarda, dağınık kafileler halinde Osmanlı topraklarına gelip, günümüzde çoğu İç Anadolu bölgesinde kalan altı tane köy kuruyorlar. Küçük bir grup da o dönem merkezi bir İslam şehri olan Şam’a yakın bir bölgede Biley isimli bir köy kuruyor, içlerinden kimileri daha sonra Şam merkeze ve Golan Tepeleri bölgesindeki Çerkes köyleri olan Hışniye ve Boydan’a yerleşiyor.

Diğer bir Karaçay-Malkarlı grup, 1905 yılında Japon-Rus Savaşı’nın etkisini hissedecek, İstanbul’da Osmanlı yönetimi ile bağlantılı insanlar ve bir Rus avukatla birlikte hazırlık yapıp organize bir şekilde göç edecektir. 5.500 kadar bir nüfusa sahip bu kitle, ağırlıklı olarak Konya ve Eskişehir bölgelerine yerleşmek durumunda kalıyor. İkinci Abdülhamid’in emriyle altı tane özel yerleşim yeri daha inşa ediliyor. Bunlardan geriye kalan en büyüğü, 1907 yılında açılışı gerçekleştirilen, Konya’nın Sarayönü ilçesine bağlı Başhüyük’tür. Başhüyük, günümüzde Türkiye’deki Karaçay-Malkar halkının yerelde bir arada yaşadığı en kalabalık yer olma özelliğini sürdürmekte.

Azınlık bir diğer Karaçay-Malkarlı grup ise Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarından itibaren İstanbul’a göç ediyor. Beyaz Ordu içerisinde, General Anton İvanoviç Denikin’in ve daha çok Pyotr Vrangel komutası altında savaşan bu insanlar, Beyaz Ruslarla birlikte İngiliz işgali altındaki İstanbul’a sığınıyor. Beyaz Rusların çoğuna Batı ülkeleri cazip geliyor ve zamanla oraya doğru gidiyorlar, çok az bir kısım Karaçay-Malkar sığınmacı Türkiye’de kalıyor, büyük şehirlerde bulundukları için genel kitleye karışıp kayboluyorlar. Buradaki grup, aslında Rusya’dayken de toplumlarından kopmuş ve merkezi yönetimle anlaşmış kimselerdi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Kafkasya’ya giren Nazi Almanyası’nın bölgede kurduğu yapılanmada aktif olan diğer küçük bir grup Karaçay-Malkar ise savaşın seyri değişince Batı’ya doğru yola çıkacak, Avusturya’nın güneyinde Drau Trajedisi’nden kurtulacak ve çeşitli Avrupa ülkelerinde 4-5 sene kadar bulunup Türkiye’ye gelecektir. Kafkasyalılarla birlikte hareket eden, 200 kişilik Karaçay-Malkarlı grup, ilk önce Türkiye’deki Karaçay-Malkar köylerine yerleşecek, ancak kısa bir süre sonra devlet yetkilileri onlara genelde Ankara-Polatlı’da verimli tarım arazileri verecektir. Öne çıkan isimlerin Sovyet istihbaratı KGB tarafından takip edildiği anlaşılınca 1960’lı yıllardan itibaren bu insanların büyük bir kısmı ABD’de New Jersey’e bağlı Clifton ve Paterson bölgelerini göç edecektir.

2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı nedeniyle yine benzer bir göç durumuyla karşılaşan Karaçay-Malkarlılar, kendilerinden daha büyük bir Çerkes grubuyla eşzamanlı olarak Suriye’den Türkiye’ye sığındı. 1880’li yıllarda Şam’a yakın bölgeye yerleşen, günümüzde 2.000 kişiye ulaşan Karaçay-Malkarlıların yarısı, yani 1.000 kişilik bu grup, ilk etapta Anadolu’daki Karaçay-Malkar köylerine yerleştirildi, bazıları Türkiye’nin gelişmiş Batı şehirlerinde yaşama tutunmaya çalıştı. Ancak ileri yıllarda bu grubun yaklaşık 500 kadarı Avrupa’ya gitti ya da Suriye’ye geri döndü. Geriye kalan 500 kişilik Suriyeli Karaçay-Malkarlı, yaklaşık 15 senedir Türkiye’de yaşamasına rağmen, hâlâ aralarında statüsüz olanları bulunuyor.

Kafkas Sığınmacı Kampları

Karaçay-Malkar halkının Türkiye’yle olan uzun dönemli ilişkilerini anlamak için, bütün bu geniş, zorunlu göç hikâyesinin göz önünde bulundurulmasında fayda var. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ise Kafkasya’da yeni bir hikâye ortaya çıktı. Bölgede yaşanan Abhazya-Gürcistan, Çeçenya-Rusya savaşları bütün Kafkasyalıları olduğu gibi Karaçay-Malkarlıları da etkiledi. Yaşanan çeşitli krizler yeni göç dalgalarını tetikleyecekti, en son 24 Şubat 2022’de şiddetlenen Ukrayna-Rusya Savaşı’na kadar devam eden, yaklaşık 30 yıllık bir kaostan bahsedilebilir. İşte bu yazının konusunu oluşturan Karaçay-Malkar sığınmacılar, Kafkasya’daki krizler neticesinde, son 15-20 senedir Rusya’dan Türkiye’ye gelmek zorunda kalan insanlar.

İkinci Çeçenya-Rusya Savaşı, Karaçay-Malkar sığınmacıların kaderini belirleyen önemli bir olaydı. 2000’li yılların başında, Çeçenya-Rusya Savaşı nedeniyle dul kadın, yetim çocuk ve gazilerden oluşan Çeçen sığınmacılar rotalarını Türkiye’ye döndü. Çeçen kampları olarak tanınan yerler, İstanbul içerisinde Beykoz, Ümraniye ve Kadıköy-Fenerbahçe’de o zamanlar kurulmuştu, Yalova’da da bir grup sığınmacı vardı. Resmî olmayan yerlerdi, sığınmacıların mülteci statüsü hiçbir zaman olmadı. Çeçenlerin ağırlıkta olduğu bu yerlerde yaklaşık 2.000 kadar Kafkas sığınmacı derme çatma yerlerde, kötü şartlarda 10-12 sene yaşamaya çalıştı. Elbette buralarda Karaçay-Malkar sığınmacılar da bulunuyordu. 2000-2010 arası İstanbul ve Yalova’daki çeşitli kamplar ve farklı yerlerde tahmini 25 Karaçay-Malkar sığınmacı ailenin yaşadığı biliniyor.

İlk etapta Türkiye Cumhuriyeti’nden ikamet izni alan sığınmacılar bu grup oldu, fakat bu belgelerin süreleri dolduğu zaman tekrar problemler çıkıyordu. Türkiye gibi 80 milyonluk bir ülkede 2.000 kişinin problemi netleştirilemezken Rusya da boş durmuyor, kamplardaki kişilerin terörist oldukları propagandasını yapıyordu. 2010’lu yıllarda Türkiye’de inşaat sektörü hızlı bir şekilde büyürken, virane haldeki Çeçen kamplarının yerleri de değerlendi. İhalelerle, verilen vaatlerle Temmuz 2012’de İstanbul’daki üç sığınmacı kampı kapatıldı. 113 sığınmacı aile Kocaeli’nin Körfez ilçesine bağlı İlimtepe mahallesindeki deprem konutlarına yerleştirildi.

İyileştirme politikaları sistematik gitmeyince yeni mağduriyetler ortaya çıktı, çocuklar resmî okullara gidemedi, yetişkinler sigortalı işlerde çalışamadı. 2014 yılında sığınmacılara vatandaşlık verilmeye başlandı, ancak kaldıkları evler değerliydi, rahat bırakılmadılar. Resmî olarak bu evler, toplamda 375 daireden oluşan S.S. İlimtepe Konut Yapı Kooperatifi adına görünüyordu, ancak daha sonra burası Körfez Belediyesi’ne devredildi. 2017’de Kocaeli’deki deprem konutlarına yerleştirilen sığınmacılardan geriye 97 aileden oluşan 500 kişi kalmıştı, evlerinin elektrik, su ve doğalgaz sayaçları birden kapatıldı. Belediye yetkilileri 2017-2018 yıllarında sığınmacılardan evleri boşaltmalarını talep etti, sığınmacılar gidecekleri bir yer olmadığı için orada kaldılar, sorun bu şekilde dondurulmuş oldu.

Hukuki Problemler ve Statü Arayışı

Kafkasyalı ya da Karaçay-Malkar sığınmacıların hukuki problemleri ve statü arayışları hiçbir zaman tam anlamıyla çözüme kavuşmadı. Sığınmacı kamplarında bir süre kalıp, daha sonra kendi çabalarıyla normal hayata uyum sağlamaya çalışan bazı Karaçay-Malkarlı sığınmacılar, verilen haklardan otomatik mahrum bırakıldı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alamadıkları gibi, insani vizeden de mahrum kaldılar. Rusya tarafından asılsız bir şekilde suçlandılar, bazılarının isimleri Interpol’ün arama sistemine sokuldu. Pasaport süreleri dolduğu için kaçak duruma düştüler. Medyaya yansımayan olaylar yaşandı, isimlerini paylaşmak doğru değil, ancak birkaçından bahsetmek gerekiyor.

Örneğin, Türkiye’de 20 senedir yaşayan, eşi ve çocukları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Karaçay-Malkar’a vatandaşlık verilmediği gibi, ikamet izni de sağlanmadı. Bir diğer örnekte, Bursa’da tutuklanıp, G-87 kapsamında terörle bağlantılı olarak damgalanıp Rusya’ya teslim edilen Karaçay-Malkar biri var, haksız yere cezaevine gönderildi. Rusya Federasyonu yetkilileri suçsuz olduğunu biliyordu, ancak deport edildiğinden uzun bir dönem cezaevinde tutabileceklerini söyleyip rüşvet istediler, istediklerini aldıktan sonra o kişi serbest bırakıldı. Yine farklı bir örnek, İstanbul’da Karaçay-Malkar bir ailenin evine sabah saat 05:00’te baskın yapıldı, iki çocuklu aile, 6 ay Geri Gönderme Merkezi’ne hapsedildi, sonra suçsuz bulunup serbest kaldı. Örnektekiler belki şanslı, çünkü Rusya’ya geri gönderilen bazı muhalif Kafkasyalıların ağır işkencelerin ardından kaybolduğu, yani öldürülüp yok edildiği defalarca medyaya yansıdı. Rusya’dan gelen asılsız talepler, muhalif olarak fişlenen insanlara gözdağı vermek üzerine planlı.

Kafkasya’da yaşanan savaş, çatışma, insan kaçırma, yargısız infaz vb. nedenlerden dolayı son 15-20 senede yaklaşık 100 ailelik, 500 kişiden oluşan Karaçay-Malkarlı vatanlarını terk etti. İslam’ı daha özgürce yaşamak, eskiden göç eden akrabalar, kültürel benzerlikler, ekonomik gelişmişlik nedenleriyle kendilerine en yakın buldukları Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar. Büyük çoğunluğu İstanbul ve Yalova’da yaşayan bu insanlar şu an kaçak halde. Karaçay-Malkar sığınmacılar, geçmişteki örneklerden dolayı Rusya’da kötü muamele görmekten endişe ediyor. Rusya’ya gönderilmeleri halinde, hukuksuz olarak yargılanıp cezaevine sokulma ihtimalleri yüksek, tabii öncesinde işkence görüp öldürülmezler, yani hayatta kalırlarsa.

Türkiye’deki Karaçay-Malkar sığınmacılar, herhangi bir ikametgâh belgesine sahip olmadıkları için en basit günlük işlerini yapamaz hale geldi. An itibarıyla hastaneye gidemiyor, üzerine SIM kart alamıyor, araba kullanamıyor, şehir değiştiremiyor, ev kiralayamıyor, elektrik, su, doğal gaz abonesi olamıyorlar. Sadece kadınlara ve çocuklara verilen kısa dönemli turistik vizelerde son aylarda problem çıkmaya başladığı bildiriliyor. Güvenlik görevlilerinin sokaktaki denetimleri artırdığı, sığınmacıların evden dışarıya çıkmaya dahi korktukları belirtiliyor. İnsani ikamet izni olmasına rağmen, Türkiye’deki denetimlerde tutuklanan ve yasalara aykırı bir biçimde aylarca, yıllarca Geri Gönderme Merkezleri’nde tutulan Karaçay-Malkarlılar var.

Kafkasya’dan gelen Karaçay-Malkar biri, hiçbir sebep yokken havalimanında durdurulup Rusya’ya geri gönderiliyor. Sokaktaki denetimlerde gözaltına alınan Karaçay-Malkarlılara cezaevi gibi kullanılan Geri Gönderme Merkezleri’nde baskı yapılıyor. Memurlar onları Rusya’ya gönderme tehditlerinde bulunabiliyor. Yaşanan problemler, sığınmacıların kaderinin alt kademedeki görevlilerinin insafına terk edildiği görüntüsünü veriyor. Kimse güvenlik görevlilerinin yapıp ettiklerinden neyi amaçladıklarını anlayamıyor. Sıkıntılar üst kademedeki bürokratlara anlatıldığı zaman, açık bir dille bu yönde herhangi bir emirlerinin bulunmadığını belirtiyorlar.

Çözüm İçin Temaslar

Geçmiş yıllarda 100 aileden oluşan 500 kişilik Karaçay-Malkarlı sığınmacı, oturma izni ya da vatandaşlıkla ilgili 500 ailelik daha genel Kafkasyalı grubun içerisinde İHH, Kafkas Vakfı, KAFKASDER gibi sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yapmış, isimler ve belgeler paylaşmıştı. Aynı dönem yaşanan problemlerle ilgili Ocak 2023’te Hilal Duvar tarafından “Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalıların Hukuki Statü Sorunu ve Mağdur Sığınmacılar” isimli bir rapor kaleme alındı. Basılı rapor, yapılan ziyaretlerle yetkili kurum ve kişilere ulaştırıldı. Mevcut raporun yeni, güncel bir versiyonu “Kuzey Kafkasya’nın Güncel Durumu ve Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalı Sığınmacıların Hukuki Statü Sorunu” başlığıyla Ocak 2024’te Muhammed Tuğrul Keçeci tarafından yazıldı.

25 Eylül 2023’te Türkiye’deki bütün sığınmacıların yaşadığı problemlerle ilgili, aralarında Kafkas, İslami çeşitli sivil toplum kuruluşları ile İstanbul Valisi Davut Gül ve Türkiye İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bir araya geldi. Ancak toplantının negatif bir atmosferde geçtiği biliniyor. Hatta toplantının ardından sığınmacılar açısından sürecin daha kötü bir noktaya doğru gidebileceği sonucu çıktı. Ankara’da konunun muhatabı yetkili siyasi isimlere Kafkas sığınmacıların yaşadığı sıkıntılar yüz yüze aktarılıyor. Kafkasyalı sığınmacıların problemleri, yazılı rapor halinde yetkili kişilere sunuluyor. Ancak bürokratik çarklar arasında konunun kaybolması gibi bir problem var ve muhatabın kim olduğu net değil. 

Karaçay-Malkar sığınmacılar gelişmeler üzerine sadece Kafkas kimliği üzerinden değil, aynı zamanda Türk soylu statüsü merkezli de hak arama mücadelesine girişti. 17 Ocak 2024 tarihinde Karaçay-Malkar sığınmacılar ile MAZLUMDER, Kafkas Vakfı, KAFKASDER sivil toplum kuruluşları “Türkiye’de Yaşayan Karaçay-Malkarlılar Vatandaşlık Bekliyor” başlığıyla ortak bir basın açıklaması düzenledi. Statüsüz halde bulunan Karaçay-Malkarlılar, Türk soylu statüsünden yararlandırılarak, “İstisnai Olarak Türk Vatandaşlığının Kazanılması” hakkını istiyor, fakat konuyla ilgili kriterlerin ne olduğu meçhul. Bundan kaynaklı olarak, vatandaşlık başvurusu yapanlara acil ikamet izni verilmesi talep ediliyor. Eğer sığınmacılar mevcut haldeki gibi kaçak pozisyonda bırakılırsa, gönderme yasağı ilkesine (non-refoulement prensibi) rağmen Rusya’ya iadeler yapılabileceği açık bir şekilde görülüyor.

Ekstra bir bilgi daha, Rusya’daki kötü ekonomik gidişat nedeniyle Türkiye’ye gelen farklı bir grup Karaçay-Malkarlı da yaşanan problemleri çözmek amacıyla Türkiye Dışişleri eski Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmüş, ancak sonuç alamamışlardı. ABD’deki Karaçay-Malkarlılar da 11 Eylül 2023 tarihinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la New York’taki Türkevi’nde buluştular, ABD’de yaşayanlarla ilgili hazırlanacak isim listelerinin Türkiye Büyükelçiliği’ne teslim edeceklerini bildirdiler. Hakan Fidan, o dönem Karaçay-Malkarlılara kapılarının her zaman açık olduğunu vurgulayan bir basın açıklaması da yaptı.

Türk Olmaya Çalışmak

Velhasıl geçmişten günümüze, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti politikalarında, Karaçay-Malkarlıların göç etmeleri ve vatandaşlık almaları her zaman uygun bulundu. Ancak şimdi Karaçay-Malkar sığınmacılar statü arayışındayken belirsiz bir politika izleniyor. Halbuki kabataslak incelendiği zaman, Karaçay-Malkarlılar, sadece dilleri merkezli bile rahatlıkla Türk soylu statüsünden yararlandırılıp problemleri çözülebilecek bir halk. Hukuki ve siyasi olarak tablo bu, elbette bilim insanları kimin Türk olup olmadığını ayrıca tartışabilir.

Sonuç olarak, Karaçay-Malkar sığınmacılar, Türkiye’den vatandaşlık ya da süresiz oturma izni talep ediyor. Aslında son dönem Çin ve Rusya gibi büyük devletler tarafından sistematik baskı gören Doğu Türkistanlılar, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri gibi halkların Türkiye’de Türk soylu statüsünün getirdiği haklardan yararlanmak istiyorlar. Karaçay-Malkar sığınmacılar, geçmiş 200 senelik göç sürecinde pozitif anlamda neler yaşandıysa bir benzerini talep ediyor. Bir çözüm var, ancak genel inisiyatifsizlik hali nedeniyle bunu şu an hangi kişi ya da kurumların başaracağı muamma.